YARGITAY KARARI
DAİRE : 9. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2022/13305
KARAR NO : 2023/1419
KARAR TARİHİ : 15.03.2023
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SUÇ : Nitelikli cinsel saldırı
HÜKÜM : İstinaf başvurusunun esastan reddi kararı
İlk Derece Mahkemesince verilen hükme yönelik istinaf incelemesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen kararın; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun’un) 286 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz edilebilir olduğu, 260 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edenin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, 291 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz isteminin süresinde olduğu, 294 üncü maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz dilekçesinde temyiz sebeplerine yer verildiği, 298 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz isteminin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı, yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmiştir.
I. HUKUKİ SÜREÇ
1. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin, 10.09.2020 tarihli ve 2019/464 Esas, 2020/148 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında nitelikli cinsel saldırı suçundan, 5271 sayılı Kanun’un 223 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (e) bendi uyarınca beraat kararı verilmiştir.
2. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 25. Ceza Dairesinin, 23.06.2021 tarihli, 2020/1591 Esas, 2021/1213 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında İlk Derece Mahkemesince kurulan hükme yönelik yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
3. Dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca tanzim olunan, 05.10.2022 tarihli ve 9-2021/118227 sayılı, temyiz ret görüşlü Tebliğname ile Daireye tevdi olunmuştur.
II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Katılan Bakanlık Vekilinin Temyiz İstemi
İlk Derece Mahkemesinin kusurun yoğunluğu, suçun işleniş biçimi, meydana gelen zararın ağırlığını göz önüne almadan ve gerekli incelemeleri yapmadan hüküm kurmasının usul ve kanuna aykırı olduğuna, katılanın ifadeleri dikkate alındığında sanığın katılana yönelik cinsel amaçlı eylemlerinin bulunduğunun sabit olduğuna, sanığın cezalandırılmasına dair karar verilmemesinin usul ve kanuna aykırı olduğuna ve dilekçesinde belirttiği diğer hususlara yöneliktir.
III. OLAY VE OLGULAR
Temyizin kapsamına göre
A. İlk Derece Mahkemesinin Kabulü
1. Sanığın katılanın eski erkek arkadaşı olduğu, suç tarihinde sanığın ikametinde kalmakta iken sanığın gece alkollü şekilde geldiği ve katılanın bulunduğu odaya girdiği, burada kendisine yakınlaşmaya çalıştığı, sanığa bunu istemediğini söylediğini ancak sanığın eylemine devam ettiği, katılanın ellerini tutup alt kıyafetlerini zorla çıkarttığı, önce dört parmağıyla olacak şekilde elini vajinasına soktuğu, daha sonra ise cinsel organını yine vajinasına soktuğu ve bu şekilde katılana cinsel saldırıda bulunduğu iddiasıyla kamu davası açıldığı, sanığın alınan savunmasında üzerine atılı suçlamaları kabul etmediği, katılanın kendi rızasıyla cinsel birliktelik yaşadıklarını beyan ettiğinin anlaşıldığı belirtilmiştir.
2. Ceza hukukunun evrensel, yerleşik ve bilinen kuralları vardır. Görülmekte olan kamu davasında olduğu gibi maddi vakıanın sübutu net ve duraksamasız olarak belirlenememiş ise mahkumiyet kararı verilemez. Ceza yargılamasında, kural olarak kişiler masumdur. Ceza verilebilmesi için sanığın masum olmadığının kesin biçimde ortaya konulması gerekir. Bir hususun sabit olması için o hususun aksinin mümkün olmadığının kabul edilmesi gerekir. Hakim, sübut konusundaki şüphesini yenip bir kanaate ulaşamazsa o husus sabit olmamış kabul edilir. Buna ceza muhakemesinde “Şüpheden sanık yararlanır” (in dubio pro reo) ilkesi denir. Böyle bir ilkenin kabul edilmesinin nedeni, bir suçlunun cezasız kalmasının bir masumun cezalandırılmasına tercih edilmesi olduğu belirtilmiştir.
3. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 18.11.2003 tarihli ve 2003/2-262 Esas, 2003/277 Karar sayılı ilamında da açıklandığı üzere, amacı maddi gerçeğin ortaya çıkarılması olan ceza yargılamasının en önemli ilkelerinin birisi de “Kuşkudan sanık yararlanır” ( in dubio pro reo ) ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın cezalandırılması bakımından taşıdığı önemden dolayı gözönünde tutulması gereken herhangi bir meselede başgösteren kuşkunun, sanığın yararına değerlendirilmesidir. Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması [5271 sayılı Kanun’un 223 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (e) bendi] halinde sanık hakkında beraat kararı vermek gerekir. Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz (Anayasa’nın 38 inci maddesinin dördüncü fıkrası). Anayasanın 5170 sayılı Kanun ile değişik 90 ıncı maddesinin son fıkrası uyarınca iç hukukumuzun parçası niteliğinde olan Birleşmiş Milletler Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesinin 14 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, “Hakkında bir suç isnadı bulunan bir kimse, hukuka göre suçluluğu kanıtlanıncaya kadar masum sayılma hakkına sahiptir”. Yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6 ncı maddesinin ikinci fıkrası gereğince “Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır”.
4. Bu kanuni açıklamalar ışığında, mahkemece yapılan yargılama neticesinde iddia, katılan beyanı, sanık savunması, tanık beyanları ve tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde; her ne kadar sanık hakkında nitelikli cinsel saldırı suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmış ise de, katılanın cinsel saldırıya uğradığını belirttiği tarihte herhangi bir şikayette bulunmaması ve sanık ile aynı evde yaşamaya devam etmesi hususları da dikkate alındığında katılanın beyanlarının hayatın olağan akışına aykırı olduğu anlaşılmakla yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğine dair mahkumiyetine yeter her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinde beraatine karar vermek gerektiği belirtilmiştir.
2. Bölge Adliye Mahkemesinin Kabulü
İlk Derece Mahkemesince kabul edilen olay ve olgularda, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından bir isabetsizlik görülmediği anlaşılmıştır.
IV. GEREKÇE
1. İlk Derece Mahkemesi ile Bölge Adliye Mahkemesinin gerekçesi ve tüm dosya kapsamına göre, yargılama sürecindeki işlemlerin usul ve kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırılarak vicdani kanıya ulaşıldığı, buna ilişkin gerekçelerin hukuka uygun olduğu anlaşıldığından katılan Bakanlık vekilinin temyiz sebepleri yerinde görülmemiştir.
2. Katılan … hakkında 23.06.2020 tarihli duruşmada, katılma kararı verildiği halde gerekçeli karar başlığında katılan yerine müşteki sıfatı ile gösterilmesi mahallinde düzeltilebilir yazım hatası kabul edilmiştir.
3. Katılan Bakanlık vekilinin temyiz dilekçesinden temyiz sebeplerine yer verdiği anlaşıldığından Tebliğname’deki temyiz isteminin reddine karar verilmesini isteyen düşünceye iştirak edilmemiştir.
V. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenlerle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 25. Ceza Dairesinin, 23.06.2021 tarihli, 2020/1591 Esas, 2021/1213 Karar sayılı kararında katılan Bakanlık vekilince öne sürülen temyiz sebepleri ve 5271 sayılı Kanun’un 289 uncu maddesinin birinci fıkrası ile sınırlı olarak yapılan temyiz incelemesi sonucunda hukuka aykırılık görülmediğinden 5271 sayılı Kanun’un 302 nci maddesinin birinci fıkrası gereği, Tebliğname’ye aykırı olarak, oy birliğiyle TEMYİZ İSTEMİNİN ESASTAN REDDİ İLE HÜKMÜN ONANMASINA,
Dava dosyasının, 5271 sayılı Kanun’un 304 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesine, Yargıtay ilâmının bir örneğinin ise İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 25. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
15.03.2023 tarihinde karar verildi.