Yargıtay Kararı 9. Ceza Dairesi 2022/12511 E. 2023/2389 K. 24.04.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 9. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2022/12511
KARAR NO : 2023/2389
KARAR TARİHİ : 24.04.2023

MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SUÇ : Çocuğun cinsel istismarı
HÜKÜM : İstinaf başvurusunun esastan reddi kararı

İlk Derece Mahkemesince verilen hükümlere yönelik istinaf incelemesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen kararın; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 286 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz edilebilir olduğu, 260 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edenlerin hükmü temyize hak ve yetkilerinin bulunduğu, 291 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz istemlerinin süresinde olduğu, 294 üncü maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz dilekçelerinde temyiz sebeplerine yer verildiği, 298 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz istemlerinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle, gereği düşünüldü:

I. HUKUKÎ SÜREÇ
1. Ordu 1. Ağır Ceza Mahkemesinin, 15.02.2022 tarihli ve 2021/357 Esas, 2022/48 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında mağdurlar … ve Anıl’a yönelik ayrı ayrı çocuğun cinsel istismarı suçundan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 103 üncü maddesinin birinci fıkrası ve 43 üncü maddenin birinci fıkrası uyarınca 8 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve mağdur …’a yönelik çocuğun cinsel istismarı suçundan, 5237 sayılı Kanun’un 103 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca 6 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
2. Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesinin, 11.05.2022 tarihli ve 2022/957 Esas, 2022/940 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında İlk Derece Mahkemesince kurulan hükümlere yönelik sanık müdafii ile katılan Bakanlık vekilinin istinaf başvurularının 5271 sayılı Kanun’un 280 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.

3. Dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca tanzim olunan 14.09.2022 tarihli ve 9-2022/111537 sayılı onama ve bozma görüşlü Tebliğname ile Daireye tevdi edilmiştir.

II. TEMYİZ SEBEPLERİ
A. Sanık Müdafiinin Temyiz İstemi
Son olay dışındaki eylemlerin sanık tarafından işlenmediğine, Anıl dışındaki mağdurların beyanlarının çelişkili olduğuna, mahkumiyet hükmü kurmaya yeterli her türlü şüpheden uzak, somut, kesin ve inandırıcı delil mevcut olmadığına ilişkindir.

B. Katılan Bakanlık Vekilinin Temyiz İstemi
Sanıklar hakkında alt sınırdan hüküm kurup takdiri indirim uygulanması hukuka aykırı olduğuna, Bakanlık lehine vekalet ücreti hükmedilmesi gerektiğine ilişkindir.

III. OLAY VE OLGULAR
A. İlk Derece Mahkemesinin Kabulü
Mahkemece “Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde sanık ile mağdurların … ilçesinde ikamet ettikleri, mağdurların arkadaş oldukları ve birlikte hareket ettikleri, bu kapsamda birlikte bulundukları bir anda sanığın yanlarına geldiği ve mağdurlarla sohbet etmeye başladığı, mağdurlara sigara ikram ettiği, bu sayede sanığın mağdurlarla samimi olduğu, ilerleyen süreçte sanık ile mağdurların sohbetlerinin cinselliğe kaydığı, sanığın mağdurlara cinsel yollu şakalar yaptığı, mağdurlara ‘karşınızda bir bayan olsa neler yapardınız’ şeklinde sözler söylediği, mağdurların da sanığa öyle bir durumda o bayan ile cinsel ilişkiye gireceklerini söyledikleri, bir gün mağdurların hep birlikte bulundukları zamanda sanığın da onların yanına geldiği ve hep birlikte metruk bir binaya sigara içmek için gittikleri, bu binada sigara içerken sanığın aynı soruyu mağdurlara sorması ve mağdurlardan aynı şekilde cevap alması üzerine sanığın mağdurlara ‘bu sefer benimle de aynı şeyleri yapar mısınız’ dediğini, mağdurların da sanığın bu teklifini kabul etmesi üzerine mağdurların ayrı ayrı olarak cinsel organlarını sanığın anal bölgesine sokarak onunla cinsel ilişkiye girdikleri ve oradan ayrıldıkları sonrasında farklı bir gün sanığın mağdur … ****** ile de aynı şekilde mağdur …’ın cinsel organını anal bölgesine sokturmak suretiyle onunla cinsel ilişkiye girdiği ve en son olarak da sanığın mağdur … ****** ile anal bölgesine mağdurun cinsel organını sokturmak suretiyle ilişkiye girmek üzere binaya girdiklerinde kendilerini gören ve Mahkememizce tanık sıfatıyla dinlenilen ….’ın kendilerini görmesi üzerine eylemini gerçekleştiremediği ve eylemin teşebbüs aşamasında kaldığı suçun vasfı nedeniyle mağdur beyanları ve tanık ….’ın beyanlarından anlaşılmış olup yargılama konusu olay Mahkememizce bu şekilde kabul edilmiştir.
Olayın oluşuna ilişkin Mahkememizin kabulüne göre sanığın eyleminin cinsel istismar suçunun basit halini mi yoksa nitelikli halini mi oluşturduğunun irdelenmesi gerekmektedir. ‘Çocukların Cinsel İstismarı’ suçunun konusu, cinsel istismar niteliğindeki davranışlar üzerinde gerçekleştirilen çocuğun vücududur. Kanunî tanımında yer alan ‘vücuda organ veya sair cisim sokulması’ şeklindeki tarifte kast edilen ‘vücut’, suçun konusu olan, çocuğun vücududur. Dolayısıyla, çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçunun oluşabilmesi için, eylemin mağdur çocuğun vücuduna organ ya da sair cisim sokulması suretiyle işlenmesi gerekir. 103. maddenin gerekçesinde belirtildiği şekilde, suçun nitelikli hali için 102. maddenin gerekçesinde yapılan açıklamalara başvurulduğunda, gerekçede yer alan ‘Cinsel dokunulmazlık, kişilerin vücudu üzerinde cinsel davranışlarda bulunulması suretiyle ihlâl edilir. Bu bölümde yer alan suçlarla korunan ortak hukukî değer, kişilerin cinsel dokunulmazlığıdır. Bu Bölümde yer alan suçlar, esasen kişiye karşı işlenmiş olan suçlar olması itibarıyla, İkinci Kitabın ‘Kişilere Karşı Suçlar’ başlıklı İkinci Kısım altında düzenlenmişlerdir. Maddenin birinci fıkrasında, cinsel saldırı suçunun temel şekli tanımlanmıştır. Bu suçun oluşabilmesi için, cinsel arzuları tatmin amacına yönelik davranışlarla kişinin vücut dokunulmazlığının ihlâl edilmesi gerekir. (…) Maddenin ikinci fıkrasında, cinsel saldırının vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi, bu suçun nitelikli hâli olarak tanımlanmıştır. Suçun bu nitelikli hâli için, vücuda vajinal, anal veya oral yoldan organ veya sair bir cismin ithal edilmesi gerekir. Bu bakımdan vücuda penis ithal edilebileceği gibi, vajinal veya anal yoldan cop gibi sair bir cisim de ithal edilebilir. Bu bakımdan, söz konusu suçun temel şeklinin aksine, bu fıkrada tanımlanan nitelikli hâlinin oluşabilmesi için, gerçekleştirilen davranışın cinsel arzuların tatmini amacına yönelik olması şart değildir. (…)’ şeklindeki açıklamalar ve yine Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 2013/6245 Esas, 2015/2305 Karar sayılı 02.03.2015 tarihli ilamındaki açıklamalar da çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçunun tipikliğinin mağdur çocuğun vücuduna organ ya da sair cisim sokulmasına bağlı olduğu yönündeki yukarıdaki kabulü desteklemektedir. Buna göre, onbeş yaşını tamamlamamış bir çocuğa veya onbeş yaşını tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş bir çocuğa veya 103. maddenin 1. fıkrasının b bendi kapsamında belirtilen şekilde çocuğa, failin kendi vücuduna organ veya sair cisim sokturması halinde maddenin 2. fıkrasında düzenlenen suçun nitelikli hali değil, temel şekli oluşacaktır. Dolayısıyla, örneğin on dört yaşındaki çocuğun fail tarafından ikna edilerek, çocuğa failin vücuduna organ ya da sair cisim sokturması şeklinde gerçekleşen bir cinsel istismar eylemi, cinsel istismar suçunun 103. maddenin 1. fıkrasında düzenlenen temel şeklini oluşturur. (Koca ve Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2017, s. 322).
Somut yargılama konusu olayda, mahkememizin olay kabulünde de yer aldığı şekilde olay tarihinde on beş yaşını doldurmamış olan mağdurların vücuduna sanık tarafından organ ya da sair cisim ithal edilmesi söz konusu değildir. Yukarıdaki olay kabulünde yer aldığı şekliyle mağdur çocuklar tarafından sanığın vücuduna organ ithal edilmesi ise TCK’nın 103/2. maddesinde düzenlenen ve kanunî tanımında ‘vücuda organ veya sair cisim sokulması’ şeklinde tarif edilen suçun tipiklik unsurunu meydana getirmez. Bu sebeple, sanığın eyleminin 103/1-1. cümle maddesinde yer alan suçu oluşturduğu ve bu madde uyarınca cezalandırılması gerektiği kanaatine varılmakla aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” şeklindeki gerekçeyle kabul edilmiştir.

B. Bölge Adliye Mahkemesinin Kabulü
İlk Derece Mahkemesince kabul edilen olay ve olgularda, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmıştır.

IV. GEREKÇE
1. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Ailenin Korunması ve Çocuk Hakları” başlıklı 41 inci maddesinde ailenin huzur ve refahı ile özellikle anne ve çocukların korunmasına yönelik olarak her türlü istismar ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alma görevinin Devlete ait olduğu açıkça belirtilmiştir. Aile ve çocukların korunması hakkı Anayasa ile güvence altına alınmış bir haktır. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un amaç ve temel ilkelerinin belirlenmesine ilişkin birinci maddesinden anlaşılacağı üzere bu Kanun Anayasa ve uluslararası sözleşmelere uygun olarak çıkarılmış bir kanundur. Kanun’un 20 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının kadın, çocuk ve aile bireylerine yönelik olarak uygulanan şiddet veya şiddet tehlikesi nedeniyle açılan davalara katılabileceği belirtilmiştir. Tüm bu kanuni düzenlemeler dikkate alındığında Bakanlığın davaya katılması doğrudan Anayasa ve kanundan kaynaklanan koruma görevine ilişkin olup, Bakanlığa yüklenen bir kamu görevidir. Bu kapsamda değerlendirme yapıldığında 5271 sayılı Kanun’un 237 ve devamı maddelerindeki katılma hakkına ilişkin suçtan zarar görme şartı katılan Bakanlık için söz konusu olmadığı ve vekili lehine koşulları sağlanmadığından vekalet ücretine hükmedilmemesi, hukuka aykırı bulunmamıştır.

2. Sanık hakkında kurulan hükümde, delillerin ve olguların açıklandığı ve ilişkilendirildiği, buna ilişkin gerekçelerin hukuka uygun olduğu anlaşılmış, bu kapsamda Bölge Adliye Mahkemesi tarafından gerçekleştirilen inceleme neticesinde kurulan hükme yönelik temyiz sebepleri yerinde görülmemiştir.

3. 5271 sayılı Kanun’un 188 inci maddesine göre sanık müdafiinin mahkeme heyetinin teşekkülünde zorunlu olduğu, mağdur vekilinin her ne kadar atanması zorunlu olsa da heyetin teşekkülü için zorunluluk arz etmediği bu sebeple 5271 sayılı Kanun’un 289 uncu maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi kapsamında kalmadığı anlaşıldığından Tebliğname’de bozma isteyen görüşe iştirak edilmemiştir.

V. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenlerle Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesinin, 11.05.2022 tarihli ve 2022/957 Esas, 2022/940 Karar sayılı kararında katılan Bakanlık vekili ve sanık müdafilince öne sürülen temyiz sebepleri ve 5271 sayılı Kanun’un 289 uncu maddesinin birinci fıkrası ile sınırlı olarak yapılan temyiz incelemesi sonucunda hukuka aykırılık görülmediğinden 5271 sayılı Kanun’un 302 nci maddesinin birinci fıkrası gereği, Tebliğname’ye kısmen uygun olarak, oy birliğiyle TEMYİZ İSTEMLERİNİN ESASTAN REDDİ İLE HÜKÜMLERİN ONANMASINA,

Dava dosyasının, 5271 sayılı Kanun’un 304 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca Ordu 1. Ağır Ceza Mahkemesine, Yargıtay ilâmının bir örneğinin ise Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,

24.04.2023 tarihinde karar verildi.