Yargıtay Kararı 9. Ceza Dairesi 2021/4653 E. 2023/6269 K. 11.10.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 9. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2021/4653
KARAR NO : 2023/6269
KARAR TARİHİ : 11.10.2023

MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SAYISI : 2011/179 E., 2014/254 K.
SUÇLAR : Çocuğun nitelikli cinsel istismarı, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma
HÜKÜM : Mahkûmiyet
TEBLİĞNAME GÖRÜŞÜ : Onama

Sanık hakkında kurulan hükümlerin; karar tarihi itibarıyla 6723 sayılı Kanun’un 33 üncü maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8 inci maddesi gereği yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (1412 sayılı Kanun) 305 inci maddesi gereği temyiz edilebilir olduğu, karar tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 260 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edenin hükümleri temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, 1412 sayılı Kanun’un 310 uncu maddesi gereği temyiz isteminin süresinde olduğu, aynı Kanun’un 317 nci maddesi gereği temyiz isteminin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle, gereği düşünüldü:

I. HUKUKÎ SÜREÇ
1. Zonguldak 1. Ağır Ceza Mahkemesinin, 12.11.2014 tarihli ve 2011/179 Esas, 2014/254 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından açılan davada, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 103 üncü maddesinin ikinci fıkrası ile 62 nci maddesi uyarınca 6 yıl 8 ay hapis ve aynı Kanun’un 109 uncu maddesinin birinci fıkrası, üçüncü fıkrasının (f) bendi, beşinci fıkrası ile 62 nci maddesi uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezasına karar verilmiştir.
2. Dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca tanzim olunan, 02.02.2018 tarihli ve 14-2015/52540 sayılı onama görüşlü Tebliğname ile Daireye tevdi olunmuştur.

II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Sanık Müdafiinin Temyiz İsteği
Sanığın evlenecekleri düşüncesiyle soruşturma aşamasında beyanda bulunduğuna, mağdurenin görünüş olarak on beş yaşından büyük göründüğüne ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurlarının oluşmadığına ilişkindir.

III. OLAY VE OLGULAR
Mahkeme Kabulü;
“Mağdur … …’ın 15/09/1996 doğumlu olduğu, şüpheli … ile mağdur … …’ın yaklaşık bir buçuk yıldır arkadaşlık yaptıkları, 2011 yılı Nisan-Mayıs aylarında şüpheli …’nın mağduru evine davet etmesi üzerine şüpheli ile mağdurun Devrek Merkez’de bulunan eve gittikleri, evde başka kimsenin olmadığı halde bir müddet evde oturduktan sonra şüpheli …’nın mağdurun rızası ile vücuduna organ sokmak suretiyle cinsel ilişkiye girdikleri, daha sonra mağdur ile şüphelinin evden ayrıldığı, bu olaydan yaklaşık 2-3 gün sonra mağdur ve şüphelinin aynı eve giderek yine organ sokmak suretiyle cinsel ilişkiye girdikleri ve evden ayrıldıkları, bu suretle sanığın isnat olunan suçları işlediği iddia olunmaktadır.

Eylem tarihi itibari ile mağdurun 14 yaşını ikmal ettiği, ancak 15 yaşının içinde olduğu ve 15 yaşını tamamlamadığı Adli Tıp kurumu 6.İhtisas Kurulunun 24/11/2014 tarih ve 2014/4844 karar sayılı raporunda da tevsik edildiği üzere sübuta erdiği anlaşılmıştır. Anılı rapor doğrultusunda mağdurun TCK’nun 103/1-a maddesi kapsamında sayılan çocuklardan olduğu anlaşılmıştır. Nitekim anılı rapor açıkça “…Kurulumuzca yapılan radyolojik kemik yaşı değerlendirmesinde; genetik, hormonal, coğrafik yaşam alanı, beslenme farklılıkları gibi etkenlere bağlı olarak değişkenlik gösterebilmekle birlikte, … kızı … …’ın, 15-09-1996 doğum kaydına uygun gelişim gösterdiği, grafi çekim tarihinde (31-01-2012) -15- yaşını bitirmiş olup 16 (onaltı) yaşı içerisinde olduğu ve olay tarihinde (NİSAN 2011) -14- yaşını bitirmiş olup 15 (onbeş) yaşı içerisinde olduğu ve -15- yaşını bitirmediğinin kabulünün uygun olacağı… ” açıkça ortaya koymuştur.

Mağdurla sanığın eylemden önceki 1,5 yıllık süre içinde duygusal ilişki yaşadıkları tartışmasızdır. Bu duygusal ilişki sonucunda sanığın mağduru 2011 yılı Nisan ayı içerisinde ağabeyine ait Devrek ilçesindeki eve götürdüğü ve burada karşılıklı istek ve rızaya dayalı olarak organ sokmak suretiyle cinsel ilişkiye girdikleri mağdurun aşamalarda değişmeyen beyan ve ifadeleri ile sabittir. Nitekim, sınır zeka seviyesine sahip mağdurun beyanlarına itibar edip edilemeyeceğine ilişkin olarak alınan Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurluunun 29 Nisan 2013 tarih ve 1964 karar sayılı raporunda “…… …’ın Kurulumuzca 04/01/2013 tarihinde yapılan muayanesinde Sınır Düzeyde Zeka Seviyesi saptandığı, Kurulumuzda tespit edilen bu zeka seviyesinin olayın hukuki anlam ve sonuçlarını algılamasını ve fiile ruhsal yönden mukavemete muktedir olmasına engel teşkil edecek mahiyet ve derecede bulunmadığı, dolayısıyla; … …’ın 04/2011 tarihinde mağduru bulunduğu olayın hukuki anlam ve sonuçlarının algılama yeteneğinin bulunduğu, fiile ruhsal yönden mukavemete muktedir olduğu,…” da açıkça mağdurun beyan ve ifadelerine itibar edilebileceği ve kendisine karşı yapılan eylemin de hukuki ve fiili anlam ve sonuçlarını algıladığı sonucuna varılması karşısında mağdurun beyanlarına itibar edilmesi sonucunu doğurmuştur. Her ne kadar eyleme ilişkin olarak sanık tarafından kovuşturma aşamasında inkar içerikli savunma ve beyan ile mağdurla bu nev’i bir ilişki yaşanmadığı ileri sürülmüş ise de; sanığın Devrek Cumhuriyet Başsavcılığı’nda 2011/1233 Sorgu numaralı müdafi huzurunda verdiği 15.07.2011 tarihli savunmasında açıkça “…… cinsel ilişkiye girmek istedi, ben de … ile evlenmeyi düşündüğüm için teklifini kabul ettim. Evde … ile normal yoldan ilişkiye girdim…” mağdurla nitelikli olarak cinsel birliktelik yaşadıklarını ikrar etmiş ve yine müdafii huzurunda Sulh Ceza Mahkemesi önünde de tekrar etmiştir. Hatta sanık bu sorgusundaki savunmasında mağdur ile daha sonraki günlerde bir defa daha ilişkiye girdiğini beyan etmiş ise de mağdurun bu yönde beyanlarının bulunmaması sanık lehine kabul edilerek tek bir eylem üzerinden hüküm kurularak sanık aleyhine zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasını talep eden iddianame değerlendirilmemiştir. Gerek sanığın sorgusundaki açık ikrarı ve gerekse de mağdurun aşamalarda değişmeyen ve itibar edilebilir nitelikteki beyanları karşısında sanığın mağdura karşı nitelikli olarak cinsel istismar eylemini gerçekleştirdiği sonucuna varılmıştır.

Her ne kadar mağdurun cinsel istismara maruz kalıp kalmadığına yönelik alınan Adli Tıp raporlarında anatomik olarak bakire olduğu tevsik edilmiş ise de; bunun mağdurun anatomik ve fizyolojik fizik yapısından kaynaklandığı, anatomik bakireliğinin cinsel birliktelik ile bozulmayacağı ancak doğumla bozulabileceğinin belirtilmesi karşısında; bu bakireliğin mağdurun cinsel istismara maruz kalmadığını da ispatlayamacağı ve yukarıda anılı taraf beyanları doğrultusunda eylemin nitelikli cinsel istismar olduğu sonucunu değiştirmediğine karar vermek gerekmiştir. Nitekim mağdure ve sanık cinsel olarak, karşılıklı ve rızaya dayalı birliktelik yaşadıklarını beyanlarında açıkça ortaya koymuşlardır. Sonuç itibari ile mağdure aleyhine cinsel istismar eylemi ile bu eylemin gerçekleştirilmesi için mağdurenin hürriyetinin kısıtlandığı ve bu amaçla evde tutulduğunun sübuta erdiği sonucuna varılmıştır. Anılı eylem nedeni ile mağdurenin ruh ve psikolojik sağlının bozulmaması nedeni ile de TCK’nun 103/6 maddesindeki nitelikli hal arttırım nedeni olarak uygulanmamıştır.

Mağdurenin 15 yaşını ikmal etmediği ve TCK’nun kabul ettiği anlamda 103/1-a maddesi kapsamında sayılan çocuklardan olması ve eylem itibari ile rızasının olduğu da dikkate alınarak bu rızasının hukuken geçerli olup olmadığının irdelenmesi zaruri hale gelmiştir: Mağdurun 15 yaşını ikmal etmediği yukarıda da zikredilen ATK raporu ile tartışmasızdır. Öncelikle rıza geçerli olmalıdır. TCK’nun 26/2 maddesinde vücud bulan ilgilinin-mağdurun rıza açıklamaya “ ehil olmak” ön şart olarak ifade edilmiştir. Burada, en başta tartışılacak konu, isnat yeteneğine sahip olmayanların veya kısıtlı olanların rızalarının geçerli olup olmadığı, yani bunların rıza göstermeye ehil olup olmadıkları sorunudur. Ancak, 103/1-a bendinde sayılan çocukların TCK 103 maddesi anlamındaki suçlarda, kanun çocuğun rızasının geçerli saymamıştır, dolayısıyla çocuk cinsel ilişkiye rıza göstermiş olsa bile, rızası geçerli olmadığından, fiil suç olmakta devam eder. Nitekim TCK’nun 103. Madde gerekçesinde açıkça “… On beş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen cinsel davranışlar açısından bu çocuğun rıza açıklamasında bulunması, fiili suç olmaktan çıkarmayacak ve kişinin cezai sorumluluğunu ortadan kaldırmayacaktır…” demekle 15 yaşından küçük mağdurenin cinsel istismara ve bu amaçla hürriyetinden kısıtlama eylemine gösterdiği rızanın hukuken anlam ifade etmediği ve geçerli olmadığı ve eylemlere ilişkin olarak hukuka uygunluk sebebi ihtiva etmeyeceği sonucuna ulaşılmaktadır.

Sanık hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçunun sübutuna mukabil; cinsel istismar suçuna uygulanan 5237 sayılı TCK.nun 103/2 maddesinin, 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı yasa ile değişik 5237 sayılı Türk Ceza yasasının 103/2 Maddesinin uygulanmasından sanık lehine lehine olduğu anlaşıldığından 5237 s.TCK.nun 7/2. maddelerine göre de lehe olan 5237 sayılı TCK.nun değişmeyen önceki hükümlerinin uygulanması gerektiğinden; TCK.nın 7/2. Maddesi delaletiyle eylemine uyan 103/2 cezalandırılmasına karar verilmek gerekmiştir. Yine sanığın mağdureyi cinsel amaçla hürriyetinden kısıtlaması nedeni ile 109/1,109/3-f, 109/5 ve 62/1 maddeleri mucibince cezalandırılmasına karar verilmiştir. ” şeklindeki gerekçesiyle kararlar verilmiştir.

IV. GEREKÇE
Yargılama sürecindeki işlemlerin usul ve kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdani kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eyleme uyan suç vasfı ve yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşılmış, soruşturma ve kovuşturma aşamasında mağdurenin yaşı hususunda hata iddiasında bulunulmadığından sanık müdafiinin hata iddiası incelenmemiştir.

V. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenlerle Zonguldak 1. Ağır Ceza Mahkemesinin,12.11.2014 tarihli ve 2011/179 Esas, 2014/254 Karar sayılı kararında sanık müdafiince ileri sürülen temyiz sebepleri ve dikkate alınan sair hususlar yönünden herhangi bir hukuka aykırılık görülmediğinden temyiz sebeplerinin reddiyle hükümlerin, Tebliğname’ye uygun olarak, oy birliğiyle ONANMASINA,

Dava dosyasının, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,

11.10.2023 tarihinde karar verildi.