YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2023/156
KARAR NO : 2023/921
KARAR TARİHİ : 23.02.2023
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2019/289 E., 2021/431 K.
KARAR : Direnme
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiş ve Dairemizin 13.03.2017 tarihli ve 2015/1765 Esas, 2017 3428 Karar sayılı kararı ile bozulmuştur.
Dairemiz bozma kararına İlk Derece Mahkemesince direnilmesi üzerine karar davacı vekili tarafından temyiz edilmekle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 373 üncü maddesinin beşinci fıkrası gereğince Dairemizce yapılan incelemede gereği düşünüldü:
Usulî kazanılmış hak kavramı, davaların uzamasını önlemek, hukukî alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, İlk Derece Mahkemesinin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
İlk Derece Mahkemesinin, Yargıtayın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usulî kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usulî kazanılmış hak gerçekleşebilir. Ne var ki, davadaki taleplerden biri hakkındaki Yargıtayın bozma kararının kapsamı dışında kalması (kısmi onama) ile kesinleşmesi nedeniyle doğan usulî kazanılmış hakkı, maddi anlamda kesin hüküm ile karıştırmamak gerekir. Maddi anlamda kesin hükümde, mahkeme (ve Yargıtay) davadan elini tamamen çekmiş (dava bitmiş, kesin biçimde sonuçlanmış) durumdadır. Oysa, davadaki taleplerden biri hakkındaki kararın bozma kararının kapsamı dışında kalması nedeniyle kesinleşmesi hâlinde, mahkeme davadan elini henüz çekmiş durumda değildir. Çünkü, mahkeme hakkındaki karar bozulan taleple ilgili olarak davaya devam etmektedir. Bu davada hakkındaki karar kesinleşmiş olan taleple ilgili olarak (maddi anlamda kesin hüküm nedeniyle değil) usulî kazanılmış hak nedeniyle inceleme yapılamamaktadır. Ancak usulî kazanılmış hakkın istisnalarından birinin varlığı hâlinde, hakkındaki karar bozmanın kapsamı dışında kalması nedeniyle kesinleşmiş olan talep hakkında da mahkemece inceleme yapılabilir ve yeni bir karar verilebilir (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, … 2001, Cilt 5, s. 4770). Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usulî kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır. İlk Derece Mahkemesinin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı ya da geçmişe etkili bir yeni kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usulî kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır. Benzer şekilde; uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilecektir. Bu husus 28.06.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararında (YİBK) da “…Sonradan çıkan içtihadı birleştirme kararının, temyiz mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak, henüz mahkemede veya temyiz mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir…” şeklinde ifade edilmiştir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir. Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulî kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler (Hukuk Genel Kurulunun 23.01.2013 tarihli ve 2012/1-692 Esas, 2013/138 Karar sayılı kararı ile 11.02.2020 tarihli ve 2017/8-1881 Esas, 2020/127 Karar sayılı kararı).
Anayasa Mahkemesi de usulî kazanılmış hak kavramına ilişkin olarak, Yargıtay içtihadının kararlı ve yerleşik bir biçimde uygulandığını, bu içtihadın öngörülebilir, belirli ve ulaşılabilir olduğunda kuşku bulunmadığını, dolayısıyla bozma kararı sebebiyle nihai anlamda sonuçlanmış bir karardan söz edilemeyeceğine göre sonradan Anayasa Mahkemesinin iptal kararı gözetilerek karar verilmesinin hukukî belirlilik ilkesi yönünden sorun teşkil etmediğini belirtmiştir (Halil Kadri Buldanlıoğlu ve Necip Buldanlıoğlu, B. No: 2015/10533, 4.4.2018, § 56-63).
Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya gelince, her ne kadar İlk Derece Mahkemesince davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine ilişkin olarak verilen ilk karar, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 21.06.2010 tarihli ve 2010/3604 Esas, 2010/7223 Karar sayılı bozma kararı kapsamı dışında kalmış ise de hak düşürücü sürenin dayanağını oluşturan yasal düzenleme eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğinden, iptal kararı sonucu oluşan durumun 28.06.1960 tarihli ve 21/9 sayılı YİBK’da belirtildiği gibi maddi anlamda kesinleşmemiş ve derdest olan eldeki davaya uygulanması zorunlu olup, davalı yararına oluşmuş bir usulî kazanılmış haktan bahsedilmesi mümkün olmadığından Dairemiz kararının usul ve kanuna uygun olduğunun anlaşılmasına göre dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
KARAR
Açıklanan sebeple;
Dosyanın YARGITAY HUKUK GENEL KURULUNA GÖNDERİLMESİNE,23.02.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.