Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2022/6966 E. 2023/1972 K. 03.04.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/6966
KARAR NO : 2023/1972
KARAR TARİHİ : 03.04.2023

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2015/140 E., 2018/52 K.
KARAR : Davanın kabulüne

Taraflar arasındaki tapusuz taşınmazın tescili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesi tarafından verilen karar, yapılan temyiz incelemesi sonunda Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesince bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesince bozma ilamına uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kabulüne karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararı davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı … dava dilekçesinde; … ile … ilçesi … – … Mahallesinde bulunan yaklaşık 14.000,00 m2’lik tescil harici yerin 35 yılı aşkın süre zilyetliğinde olduğunu ileri sürerek, adına tescilini istemiştir.

II. CEVAP
Davalılar cevap dilekçelerinde; davanın reddini savunmuşlardır.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 04.12.2012 tarihli ve 2012/53 Esas, 2012/264 Karar sayılı kararı ile, kesin hüküm bulunması nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, davacı vekili ve davalı Hazine vekili temyiz başvurusunda bulunmuştur.

2. Temyiz incelemesi neticesinde, Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 17.09.2013 tarihli ve 2013/8059 Esas, 2013/8319 Karar sayılı kararıyla ilamıyla; “..Mahkemece verilen ve kesin hüküm olarak kabul edilen ilk karar, davanın açılmamış sayılmasına ilişkin olup, davanın esasına ilişkin hüküm kurulmadığına göre, kesin hüküm nedeniyle dava ret edilemez..” gerekçesiyle, İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.

B. İlk Derece Mahkemesince Bozma ilamına Uyularak Verilen Karar
Bozma ilamı doğrultusunda yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, davanın kabulü ile dava konusu … ili … ilçesi … Mahallesi doğusunda yol ve 8886 parsel ve tapulama harici hali arazi, güneyinde yol ve 1632 parsel batısı tapulama harici hali arazi ve kuzeyi tapulama harici arazi olan 25.07.2017 hakim havale tarihli fen bilirkişi raporunda 2 nolu krokide A harfi ile işaretlenmiş 7.008,30 metrekarelik yerin, dava konusu aynı yer doğusunda yol ve tapulama harici hali arazi, güneyinde tapulama harici hali arazi, batısı ve kuzeyi tapulama harici arazi olan 25.07.2017 hakim havale tarihli fen bilirkişi raporuna ekli 2 nolu krokide C ile gösterilen 4.183,34 metrekarelik yerin, dava konusu aynı yer doğusunda 9137 nolu parsel güneyinde tapulama harici hali arazi, batısında yol ve 1632 nolu parsel, kuzeyinde 8816 nolu parsel ile çevrili olan arazi, 25.07.2017 hakim havale tarihli fen bilirkişi raporuna ekli krokide B ile gösterilen 4.215,80 metrekarelik yerlerin, davacı adına aynı köy ada ve son parsel numarası verilerek bahçe vasfı ile tapuya tesciline karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, davalı Hazine vekili temyiz başvurusunda bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davalı Hazine vekili temyiz dilekçesinde; dava konusu yerin zilyetlik imar ve ihyaya dayanarak zamanaşımı suretiyle kazanılmasının mümkün olmadığını, dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde genel arazi kadastrosunun kesinleştiğini, kadastro tespiti esnasında dava konusu yerlerin tespit harici bırakıldığını, tespit dışı bırakma işleminin de bir kadastro işlemi olduğunu bu nedenle tespitten itibaren 10 yıl içerisinde dava açmayan davacının davasının hak düşürücü sürenin kaçırılmış olmasından dolayı süre nedeniyle reddi gerekirken kabulüne karar verilmiş olmasının hatalı olduğunu, dava konusu yerin devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğundan özel mülkiyete konu olamayacağı gibi zilyetlikle de iktisabının mümkün olmadığını, bilirkişi raporlarının eksik inceleme ile düzenlendiğini, hüküm kurmaya elverişli olmadığını, davacının daha önceden bu yer için Erzin Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/146 Esas sayılı dosyasında dava açtığını, bu nedenle davanın kesin hükümden reddi gerekirken kabul kararı verilmesinin yanlış olduğunu, davacının dava dilekçesinde 14 dönüm yer üzerinden dava açtığını, daha sonra sunduğu ıslah dilekçesi ile hem harcı hem de 14 dönüm talebini ıslah ederek 15407 dönüm olarak talepte bulunduğunu, usule aykırı olarak yapılmış olan ıslah dilekçesini nazara alarak verilen kabul kararının hatalı olduğunu açıklayarak hükmün bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 713 üncü maddesi gereğince tapusuz taşınmazın tescili istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 Sayılı Kanun) geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (1086 Sayılı Kanun) 428 inci maddesi, 438 inci maddesinin yedinci fıkrası ile 439 uncu maddesinin ikinci fıkrası, 4721 sayılı Kanun’ un 713 üncü maddesi,

3. Değerlendirme
İlk Derece Mahkemesince, temyize konu alanlar yönünden, 25.09.2017 hakim havale tarihli orman bilirkişi raporunda, A, B ve C harfleri ile gösterilen taşınmazların % 5 arazi eğimi ile erozyonik yapıda olmadığı, toprak muhafaza karakteri taşımadığı, A ve C harfleri ile gösterilen taşınmazların 1956 ve 1976 yılı basımlı memleket haritalarında orman sayılmayan çalılık alan olarak, 1991 basımlı memleket haritasında ise kısmen orman sayılmayan çalılık ve kısmen de ormansız açık alan olarak, B harfi ile gösterilen taşınmazın ise 1956, 1976 ve 1991 yılı basımlı memleket haritalarında orman sayılmayan çalılık alan olarak göründüğü, 2001 yapımı amenajman planı Z rumuzu ile tarım alanı olarak gösterildiği, A, B ve C harfleri ie gösterilen dava konusu taşınmazların 07.02.1996 tarihinde kesinleşmiş olan orman kadastrosuna göre 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23 ve 24 nolu O.S. noktarını birleştiren orman sınır hattına göre orman sayılmayan yer olarak sınırlandırılan alan içerisinde kaldığı ve davacı lehine 4721 sayılı Kanun’un 713 üncü maddesindeki şartların gerçekleştiği gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır.

Şöyle ki; 22.12.2016 tarihinde yapılan keşifte dinlenilen yerel bilirkişi ve davacı tanığı uyumlu ortak beyanlarında; “Dava konusu taşınmazı davacının yaklaşık 35 – 40 yıldır kullandığını, ağaçlar olmadan önce dava konusu yerin taşlık olduğunu, taşları davacının temizlediğini, sonra arpa diktiğini daha sonra da ağaçları diktiğini,” belirtmişlerdir.

Usul ve kanuna uygun olarak alınan orman bilirkişisi raporunda, taşınmazın rapor ekinde sunulan haritadaki rumuzdan da anlaşılacağı üzere, 1956 ve 1976 tarihli memleket haritalarında taşınmazın orman alanı olarak gözükmesi ve toprak muhafaza karakteri taşıdığının belirlenmesi karşısında, taşınmazın tahdit dışında bırakıldığı orman tahdit çalışmasının yapıldığı 1990 yılına kadar orman sayılan yerlerden olduğunun kabulü gerekir.

3402 sayılı Kanun’un 14 üncü maddesi gereğince, davacının babası … Karakurt tarafından, 1992 yılında müracaatla ecrimisil ödenmeye başlandığı ve dava konusu yer üzerinde malik sıfatıyla zilyetliğinin söz konusu olmadığı anlaşılmakla, ancak davacı tarafından orman tahdidinin kesinleştiği 1990 yılından sonra imar – ihya ile kazanma koşullarının oluştuğunun ispatlanması halinde, dava konusu taşınmazın mülkiyetinin kazanılması imkanı bulunmaktadır.

Hal böyle olunca; İlk Derece Mahkemesince, anılan tarihler arasında zilyetlik koşullarını bilebilecek mahalli bilirkişilerin tespit edilmesi suretiyle mahallinde yeniden keşif yapılarak, davacının ve murislerinin zilyetliğinin hangi tarihte başladığının, zilyetliğin süresinin ve şeklinin, davacıya ne şekilde intikal ettiğinin, davacının ve babası adına aynı bölgede belgesiz zilyetlik yoluyla tespit veya tescil edilen taşınmaz miktarının 3402 sayılı Kanun’un 14 üncü maddesindeki 40-100 dönüm sınırlandırmasını aşıp aşmadığının tespit edilmesi ve bundan sonra dosyadaki tüm deliller yeniden değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiş ve bu nedenle hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan İlk Derece Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un Geçici 3 üncü maddesi yollaması ile 1086 sayılı Kanun’un 428 inci maddesi uyarınca BOZULMASINA,

1086 sayılı Kanun’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay ilamının tebliğinden itibaren 15 … içinde karar düzeltme yoluna başvurulabileceğine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,

03.04.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi