YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/291
KARAR NO : 2022/2040
KARAR TARİHİ : 08.03.2022
MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi
MÜDAHİL : Gayrimenkul Değerler Ticaret A.Ş.
DAVA TÜRÜ : Kadastro Tespitine İtiraz
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Kadastro sırasında, … ilçesi … köyü çalışma alanında bulunan 780 parsel sayılı 10.940,00 m2 yüzölçümündeki taşınmaz, vergi kaydı ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle, payları oranında … ve müşterekleri adına tespit edilmiştir.
İtirazı Kadastro Komisyonunda reddedilen davacı …, irsen intikal ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak, kadastro tespitinin iptali ile taşınmazın adına tescili istemiyle dava açmış; yargılama sırasında müdahil Gayrimenkul Değerler A.Ş. ve diğerleri, çiftlik tapu kayıtlarından kayden ve haricen pay satın alma iddialarına dayanarak davaya katılmışlardır.
Mahkemece verilen, davacıların davasının reddine, çekişmeli taşınmazın tespit gibi tesciline, müdahiller yönünden mahkemenin görevsizliğine ilişkin 28.07.2011 tarihli önceki karar, davacılar vekili ile müdahil … tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 10.04.2019 tarihli ve 2016/9812 Esas, 2019/2629 Karar sayılı ilamıyla; “Mahkemece tespit gibi tescile karar verilmiş ise de kadastro tespitinin komisyon kararı ile değiştirildiği gibi komisyon kararı ile payda “80” olarak belirtildiği halde dağıtılan payların toplamının “79” olması nedeniyle komisyon kararının infazına da olanak bulunmadığı, kadastro hakimi infaza elverişli hüküm kurmakla yükümlü olduğu açıklanarak, infazı kabil olmayacak şekilde hüküm kurulmasının isabetsizliğine” değinilerek bozulmuş; bozma ilamı doğrultusunda yapılan yargılama sonucunda Mahkemece 23.03.2016 tarihli kararla verilen davanın reddine, … Köyü 780 parsel sayılı taşınmazın 30.07.1973 tarihli kadastro komisyon kararındaki tespit gibi tapuya tesciline dair hüküm, davacılar vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 10.04.2019 tarihli ve 2016/9812 Esas, 2019/2629 Karar sayılı ilamıyla; “Mahkemece, bozma ilamına uyulduğu halde bozma gereklerinin tam olarak yerine getirilmediği, bozma ilamına uyulmakla, hüküm lehine bozulan taraf yararına usulü müktesep hak doğacağı, bu hakkın zedelenmemesi için, bozma gereklerinin tam ve eksiksiz olarak yerine getirilmesinin gerektiği, önceki tarihli bozma ilamında, kadastro tespitinin komisyon kararı ile değiştirildiği, komisyon kararında ise pay ve payda birbirini tutamayacak şekilde karar verildiği için infaz kabiliyetinin olmadığı belirtilerek infaza elverişli hüküm kurulması gereğine değinildiği halde, mahkemece bu husus göz ardı edilerek komisyon kararı gibi tescile karar verildiği, her ne kadar hükmün gerekçe kısmında bu kararın sehven verildiği belirtilmiş ise de komisyon kararı ile tespit maliklerine kadastro tespitlerinde verilen payın 5 katı pay verildiği ve eksik payın tespit maliki …’den kaynaklandığının göz ardı edildiği belirtilerek, payları belirlenecek ve paydaya eşit olacak şekilde, tescile karar verilen pay miktarı, adı, soyadı, baba adı ve T.C. Kimlik Numarası, hüküm yerinde açıkça belirtilerek infazı mümkün, doğru sicil oluşturacak nitelikte hüküm kurulması” gereğine değinilerek bozulmuş ve bozma ilamına karşı davacılar vekili tarafından karar düzeltme isteminde bulunulması üzerine Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 11.06.2020 tarihli ilamıyla; davacı vekili, esasa yönelik karar düzeltme nedenlerini de bildirmiş ise de, yukarıda ayrıntısı ile açıklandığı üzere önceki tarihli bozma ilamı ile karar düzeltmeye konu bozma ilamında, ortada infazı kabil, temyiz denetimine elverişli bir hüküm bulunmaması nedeniyle hükmün bozulmasına karar verildiği, esasa yönelik temyiz nedenlerinin iki bozma ilamında da bu nedenle incelenmediği, bu husus önceki tarihli ilk bozma ilamında açıkça belirtildiği halde, eldeki karar düzeltmeye konu bozma ilamında bu ifadenin yazılmasının sehven göz ardı edildiği açıklanarak, davacılar vekilinin karar düzeltme isteminin bu nedenle kabulü ile 10.04.2019 tarihli ve 2016/9812 Esas, 2019/2629 Karar sayılı bozma ilamının son paragrafının 15. satırında “hükmün bozulmasına” sözlerinden sonra “bozma nedenine göre sair yönlerin incelenmesine şimdilik yer olmadığına”, sözleri ilave edilerek hükmün genişletilmiş bu şekliyle bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda, davacının davasının reddine, … Köyü 780 parsel sayılı taşınmazın tespitine esas komisyon kararında pay hatası olduğu anlaşıldığından kadastro tespitinin iptali ile 23040 pay kabul edilerek payları oranında (isim ve paylar tek tek hüküm yerinde yazılarak) tespit malikleri mirasçıları adına tesciline karar verilmiş; hüküm, davacı … mirasçıları vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece, davacı tarafın taşınmazdaki zilyetliğinin malik sıfatıyla olmadığı, davalıların adına kiracılık sıfatıyla zilyetliği devam ettirdikleri, dava konusu taşınmazların bulunduğu bölgedeki taşınmazların davalılar tarafından öteden beri bir kısım köylülere kiralandıkları, dava konusu taşınmazın sınırında bulunan taşınmazların da bu nedenlere dayalı olarak davalılar adına tespit edildiği, dava konusu taşınmazında tapu malikleri adına tespit edilen taşınmazların arasında bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de, varılan sonuç dosya kapsamıyla uyumlu olmadığı gibi, yapılan araştırma ve inceleme de karar vermeye yeterli bulunmamaktadır.
… Köyünde 1969 yılında yapılan kadastro çalışmasında, dava konusu 780 parsel sayılı taşınmazın kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle, tarla niteliğiyle davalı adına tespitinin yapıldığı, itirazı komisyonda reddedilen davacı … tarafından tespite itiraz edilerek eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Davacı …, imar ihya ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle taşınmazın adına tescilini talep etmiş, davalı … ve arkadaşları ise, … mevkiinde kain 4000 dönüm yüzölçümlü Mart 1290 tarihli ve 9/18 defter varak sayılı, sınırları “…”, “…”, “…” ve “… Çiftliği” olan, … (…/…/…) mevkiinde kain 3000 dönüm yüzölçümlü Mart 1290 tarihli ve 9/19 defter varak sayılı, sınırları “…”, “İnbükü”, “…”, “… Beli” ve “… Çiftliği” olan, … … … Çiftliği mevkiinde kain 7000 dönüm yüzölçümlü Mart 1290 tarihli ve 9/20 defter varak sayılı, sınırları “… Dağı ve … Dağı”, ”Taşbük”, “…”, “…”, “…”, “…” ve “… Gediği” olan üç adet kök tapu kayıtları ile bu kayıtlardan gelme Ağustos 1326 tarihli ve 2, 3, 4 numaralı, yine Şubat 1962 tarihli ve 1, 2, 3 numaraları tapu kayıtlarına ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı olarak davanın reddini savunmuşlardır.
Bu iddia ve savunma ile yukarıda özetlenen Yargıtay bozma ilamı içeriği doğrultusunda, yerel mahkemece yapılan araştırma, inceleme ve uygulamanın, konularına göre ayrı ayrı maddeler halinde değerlendirilmesi uygun olacaktır.
A) Hükmüne uyulan bozma ilamında da belirtildiği ve davalılar … ve arkadaşları tarafından aynı tapu kayıtlarına dayalı olarak bölgedeki diğer taşınmazlar hakkında açılan davalar sonucu verilen kararların temyiz incelemesinin yapıldığı Yargıtay (Kapatılan) 16.Hukuk Dairesinin istikrar kazanan görüşü ve … Kadastro Mahkemesince yine benzer nitelikteki kararlarında direnilmesi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından verilen kararlar doğrultusunda, dayanılan kök Mart 1290 tarihli ve 18, 19 ve 20 nolu çiftlik tapu kayıtlarının maliki ile davalılar arasında ırsi bağın bulunduğu, davalıların kök tapu malikinin mirasçıları oldukları, tapu kayıtlarının düzenli olarak intikal gördükleri ve hukuken geçerli kayıtlar oldukları anlaşılmış olup esasen bu yön mahkemenin de kabulündedir.
B) Dosya kapsamına, tapu kayıtlarının cinsine, niteliğine ve bilirkişi raporlarına göre çiftlik tapu kayıtlarının oluşumunda geçen … … Vakfı; bir hanedan vakfı olup, bu gibi vakıflar çerçevesinde yapılan tahsisler, bugünkü anlamı ile mülkiyetin (rakabenin) tahsisi değil, miri arazinin gelirinin tahsisi niteliğindedir. Osmanlı İmparatorluğunda ilke olarak Padişah tarafından, arazinin özel mülkiyete geçirilerek vakıf kurulmasına (sahih vakıf) izin verilmemiş, arazinin gelirinin vakıf amacına tahsis edilmesine izin verilmiştir. Diğer bir anlatımla; çiftlik tapuları kapsamında kalan taşınmazlar miri arazi niteliğindeki arazilerden olup, kurulan vakıf da gayrisahih nitelikli vakıflardandır. Her ne kadar; hükmüne uyulan Yargıtay (Kapatılan) 20.Hukuk Dairesinin 17.12.2013 tarihli ve 2012/11416 Esas, 2013/4272 Karar sayılı bozma ilamında vakfın niteliğinin araştırması gereğine değinilmiş ise de bu tarihten sonra Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin tüm kararlarında vakfın gayri sahih vakıf niteliğinde bulunduğu belirtilerek bu konu tartışma dışı bırakılmış, yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2013/1580, 2014/1183, 2017/1625, 3022, 3023, 3024, 3025, vd. Esas sayılı kararlarında da vakfın niteliği tartışılarak gayri sahih vakıf olduğu açıkça vurgulanmış olup Dairemizce de bu yöndeki istikrarlı uygulama değer bulmuş ve … … Vakfının gayrisahih vakıf niteliğinde olduğu ve çiftlik tapuları kapsamında kalan taşınmazların şartların varlığı halinde Arazi Kanunnamesi’nin 20 ve 78. maddeleri uyarınca zilyetlikle kazanılabileceği kabul edilmiştir.
C) Türk Kanunu Medenisi’nin 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra Arazi Kanunnamesi’nin Medeni Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte bulunduğu kabul edilmiş, uygulama istikrarlı olarak bu yönde sürdürülmüştür. Nitekim; hükmüne uyulan bozma ilamında da çekişmeli taşınmaz üzerinde sürdürülen zilyetliğin şekli ve süresi, davacı tarafından sürdürülen zilyetliğin tapu kaydının hukuki değerinin kaybı için yeterli olup olmadığı noktasında yapılan araştırma ve incelemenin yeterli olmadığı belirtildiğine göre çekişmeli taşınmaz hakkında Arazi Kanunnamesi’nin 20 ve 78. maddesine dayalı olarak zilyetlikle kazanma hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesi gerekir.
D) Mahkemece bozma ilamına uyulmasından sonra, hem eldeki dosyada hem de aynı mahiyetteki diğer dosyalarda başkaca bir keşif ya da uygulama yapılmaksızın 2014/26 Esas sayılı dava dosyası kılavuz dosya seçilmek suretiyle, davalı … ve arkadaşlarının dayandığı çiftlik tapularının uygulanması için keşif yapıldığı, bilirkişilerce anılan dosya kapsamında verilen asıl ve ek raporlar esas alınmak suretiyle …, … ve Karaca Köyleri kadastro çalışma alanlarında bulunan taşınmazların tapu kayıtları kapsamında kaldığı kabul edilerek, taşınmazların çiftlik tapu malikleri ile tapu maliklerinden pay satın alan Gayrimenkul Değerler A.Ş. adına tesciline karar verildiği anlaşılmaktadır.
Dayanılan çiftlik tapu kayıtlarındaki hudutların, arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi, yörede bulunan mevkii, dağ v.b. yerlerin isimlerini sınır olarak okuması, sınırların birbiri ile düz hatlarla birleştirilmesi suretiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kalan ancak kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dağ, dere, orman, ırmak, tepe gibi yerlerin bulunması nedeniyle, uygulanabilir olması halinde anılan tapu kayıtlarının 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20-C maddesi gereği sınırları ile değil miktarı ile geçerli olduğu tartışmasız olup, esasen bu yön mahkemenin de kabulündedir.
Öncelikle çözüme kavuşturulması gereken uyuşmazlık, miktarıyla geçerli olduğu kabul edilen çiftlik tapu kayıtlarının kapsamının nasıl tayin edileceği noktasında toplanmaktadır.
Dairemizde temyiz ya da karar düzeltme incelemesi için bulunan dosyaların incelenmesinde, … Köyünde kısmi kadastronun yapıldığı, 1970 yılında 1 ila 169 parsel numarasıyla tespit tutanaklarının düzenlendiği, bu tutanakların bir kısmının ilk önce edinme sütununa belgesizden zilyetleri adına tespitinin yapıldığı, ancak tespit bilirkişilerinin imzaları alınmaksızın kadastro teknisyenlerince düzenlenen matbu tutanak ile bu tespit maliklerinin adlarının üstü çizilerek taşınmazın çiftlik tapu kayıtları kapsamında kaldıkları belirtilerek tapu malikleri … ve müştereklerinin adlarının yazıldığı, ya da zilyetlerin adı yazılmadan tutulan aynı matbu tutanak ile doğrudan çiftlik tapu malikleri … ve müştereklerinin adlarının malik sütununa yazıldığı, muhtar ve üç tespit bilirkişisinin ise bu son şekliyle tutanakları kabul etmedikleri şerhini koyarak imzaladıkları; bu yönde yapılan tespitlere, taşınmazların zilyetleri olduğunu öne süren kişiler tarafından itiraz edilmesi üzerine 1978 tarihli Komisyon kararıyla, iki kadastro teknisyeninin tespit tutanaklarında malik olarak yazılan zilyetlerin adlarının üstünü çizerek çiftlik tapu maliklerinin adlarını yazmalarının usule uygun olmadığı, parsellerin çiftlik tapu kayıtlarının kapsamında kalmadığı, tapu kayıtlarının kapsamlarının belirlenemediği belirtilerek, yeniden zilyetlerinin adları malik olarak yazılmasına karar verildiği ve bu haliyle askıya çıkarıldığı ve çiftlik tapu malikleri tarafından tespite itiraz davalarının açılması sonucu yargılamaların yapıldığı anlaşılmaktadır.
Mahkemenin 2014/26 Esas sayılı dava dosyasında yapılan son keşif sonucunda alınan 5 kişilik fen bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen asıl raporun 60. sayfasında, … Köyünde 1 ila 169 parsellerin tapu kütüklerinin incelendiği, 1, 2, 3, 4, 5, 33, 105, 120, 122, 123, 124 parsellerin kütük sayfasının boş olduğu, diğer parsellerin ise … tapusunun revizyonu ile tanzim edilmeyip, zilyetleri adına hükmen tescil edildiği, … Köyünde ikinci kısmi kadastronun 2007 yılında yapıldığı ve eldeki davaya konu taşınmazlarında bulunduğu ada/parsel sistemine göre çok sayıda taşınmazın tespit tutanağının düzenlendiği ve yine çiftlik tapu kayıtlarının tespitlerde revizyon görmediği belirtilmektedir. Raporda sözü edilen ve kütük sayfalarının boş olduğu belirtilen 105, 122, 123, 124 parsellerine ait dava dosyaları temyiz incelemesi için Dairemizde bulunduğundan, bu dosyaların incelenmesinde, çiftlik tapu malikleri yönüyle reddine dair verilen önceki tarihli hükümlerin kesinleştiği, aynı taşınmazlar hakkında zilyetliğe, miras yoluyla gelen hakka dayalı olarak başkaca kişiler tarafından açılan davalar hakkında verilen kararların, eksik incelemeye dayalı olarak bozulması nedeniyle henüz kesinleşmediği görülmüştür. Temyiz incelemesi sırasında, Dairemizde bulunan aynı bölgeye ilişkin diğer dava dosyalarının incelenmesinde de, çiftlik tapu kaydı malikleri adına ikinci kısmi kadastro çalışması sırasında hükmen tescil edilen taşınmazların bulunmadığı saptanmış, yine … (…/…/…) tapusuna dayalı olarak tapu malikleri adlarına tespit ve tescilin yapılmadığı da anlaşılmıştır.
… Köyünde ise “… … … Çiftliği” tapusunun 373 ila 633 sayılı parsellere uygulandığı, eldeki dosyada … Köyünde kadastro sonucu oluşan tapu kütükleri üzerinde bilirkişi incelemesinin yaptırıldığı ve düzenlenen rapor içeriğine göre; 758.457,25 m2 tapulama ya da komisyon kararıyla kesinleşen taşınmazlar ile 1.228.606,67 m2 hükmen kesinleşen yerler olmak üzere toplam 1.987.033,92 m2 yüzölçümündeki çok sayıdaki taşınmazın (bilirkişi raporlarında parsel numaraları belirtilmiştir) çiftlik tapu malikleri adına tescil edildiği görülmektedir.
Dairemizde temyiz incelemesi için bulunan Mahkemenin kılavuz dosya kabul ettiği 2014/26 Esas sayılı dava dosyasının incelenmesinde, Mahkemece 7-8-9 Kasım 2018 tarihlerinde 3 gün süren keşif yapılmış olup, 5 kişilik fen bilirkişi heyetince düzenlenen 19.03.2019 havale tarihli rapor ve ekinde; memleket haritaları, hava fotoğrafları, kadastro paftaları ile çakıştırılmış olarak çok sayıda harita üzerinde tapu kayıtlarında geçen sınırlar gösterilmiş, memleket haritaları, orman tahdit haritaları, Osmanlıca olarak düzenlenen ve bilirkişi vasıtası ile tercüme ettirilerek dosya kapsamına alınan haritalardan faydalanılmak suretiyle zemindeki yerleri bulunup haritasına işaretlenmiş, ayrıca bu raporda … ve … (…/…/…) tapu kayıtlarının üç hududunun müşterek olması ve kapsadığı alanın kısmen çakışması nedeniyle iki tapunun toplam miktarı (4000+3000= 7000 dönüm) üzerinden ve … Köyü 1 ile 169 parseller dikkate alınmak suretiyle miktarıyla kapsam tayin edilerek harita üzerinde gösterilmiş, … Köyünde de tapu malikleri adına tespit edilen ya da hükmen kesinleşen taşınmazların dış sınırları belirlenerek kapsam tayin edilmesi halinde bu sahanın yaklaşık 6.454.610 m2 olduğu ve tapunun miktarıyla “7000 dönüm (6.395.240 metrekare)” uyumlu olduğu belirtilmiştir.
Orman bilirkişileri tarafından verilen ek raporda; Orman İdaresi eliyle düzenlettirilen 15.08.1963 tarihli rapora atıf yapılarak “… ve … (…/…/…) tapuları birlikte değerlendirilerek 429 dekar 550 m2, … … … tapusunda ise 1311 dekar 300 m2 yerin orman sayılan ve devletleştirilen, iadeye tabii olmayan saha olduğu” belirtilmiş, ayrıca çiftlik tapu kayıtlarının sınırları içinde kalan … serisi orman tahdidi ve … serisi orman tahdidi olarak 1966 yılında yapılıp kesinleşen orman tahdidine göre tahdit kapsamında olan yerlerin devlet ormanı olduğu, tahdit kapsamı dışında kalan yerlerin ise orman sayılmayan yer olduğu ifade edilmiştir.
Çiftlik tapu sahipleri tarafından, devletleştirme ile kendilerine verilen bedelin arttırılması istemiyle açılan dava dosyası, Dairemizce eldeki dosyanın temyiz incelemesi sırasında Mahkemesinden getirtilmiş, dosya içeriğinde de Orman Genel Müdürlüğünün 08.02.1969 tarihli cevabi yazısı ile (orman bilirkişileri tarafından ek raporlarında bildirilen) aynı miktarlarda devletleştirilen orman olduğunun bildirildiği anlaşılmıştır.
Diğer yandan; 1945 yılında yürürlüğe giren 4785 sayılı Kanun uyarınca, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte varolan gerçek veya tüzel özel kişilere, vakıflara ve köy, belediye, özel idare kamu tüzel kişiliklerine ilişkin bütün ormanların devletleştirildiği, bu ormanların hiç bir işlem ve bildirime lüzum olmaksızın Devlete geçeceği düzenlenmiş olup, kanun hükmü uyarınca devletleşen ormanlar hakkında bir haritanın eldeki dosya kapsamında bulunmadığı açıktır. Bu nedenle, fen bilirkişilerinin ek raporlarında, tapu kapsamında 1945 yılında devletleştirilen alanların neresi olduğu hususunda ayrıca bir harita düzenleyemedikleri, bölgede 1967 yılında seri bazda yapılan kesinleşmiş orman sınırları esas alınarak ormanların gösterildiği anlaşılmaktadır.
Mahkemenin 2014/26 Esas sayılı dosyasında, keşif sonrası dosyaya sunulan 5 kişilik fen bilirkişi raporuna karşı yapılan itirazlar nedeniyle bilirkişi heyetinden, özellikle çiftlik tapu kayıtlarının devletleşen orman alanlarından çıkarıldıktan sonra varsa yerleşim ve ziraat etmeye müsait alanların kapsamının belirlenmesi, memleket haritası ölçeğinin kadastro paftası ölçeğine çevrilerek komşu parselleri içine alacak şekilde aplike işleminin yapılması, aynı yörede dava konusu edilen taşınmazların konumu çevre taşınmazlarla ele alınarak, tapu kayıtlarının yüzölçümü ile kapsadığı alanları varsa devletleştirilen orman alanlarının harita üzerinde ayrı renklerde işaretlenmesi, çiftlik tapu maliklerinin dayandığı 1936 tahrir nolu bir kısım vergi kayıtlarının kapsadığı alanların harita üzerinde gösterilmesi istenilmiş; asıl raporu hazırlayan 5 kişilik fen bilirkişisi heyetinin hazırlanacak ek raporun içeriği hususunda kendi aralarında görüş ayrılığına düşmeleri nedeniyle; fen bilirkişileri … …, …, …tarafından ayrı bir ek rapor, fen bilirkişileri … … ve … … (kendisi keşfe katılmamış, keşif heyetinde tek harita mühendisi olarak … …’ın yer alması nedeniyle 2. bir harita mühendisi olarak mahkemece sonradan bilirkişi heyetine dahil edilmiş olup asıl raporda imzası bulunmamaktadır) farklı bir ek rapor, fen bilirkişisi … tarafından ise ayrı bir ek rapor düzenlenmiştir.
Söz konusu 2014/26 Esas sayılı dosyada yapılan keşifte, çiftlik tapu maliklerinin dayandıkları tahrir vergi kayıtlarının sınırları zeminde tek tek gösterilip kapsadığı alanlar belirlenmemiş, ancak mahkemece ara karar ile vergi kayıtlarının mevkilerinin haritalar üzerinde gösterilmek suretiyle fen bilirkişilerinden bu yönde ek rapor hazırlanması istenilmiş ve bu nedenle ek raporlar ile; 1936 tarihli vergi kayıtlarından, mevkileri memleket haritaları üzerinde gösterilen mevkilerle uyumlu bulunanlar, anılan haritalar üzerinde gösterilmeye çalışılmış ise de, eldeki dosyanın konusu olan taşınmazlar ile Dairemizde temyiz ya da karar düzeltme incelemesi için bulunan dosyaların konusunu oluşturan taşınmazlar üzerinde çiftlik tapu maliklerinin bizzat ya da kira, icar gibi başkaca kişiler vasıtasıyla sürdürülen bir zilyetliklerinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Vergi kayıtlarının ancak zilyetlikle birleşmesi halinde hüküm ifade edeceği, diğer bir anlatımla 1936 yılında taşınmazların vergiye kaydettirilmesinin, tespitin yapıldığı 2007 yılına kadar zilyetlik iradesinin sürdürüldüğü anlamına gelmeyeceği açıktır.
E) Yukarıdaki tüm anlatımlardan sonra, miktarıyla geçerli bulunan çiftlik tapu kayıtlarına kapsam tayin edilmesi hususunun çözümlenmesi gerekmektedir.
… ve … (…/…/…) mevkiindeki tapu kayıtlarının kadastro çalışmalarında revizyon görmemesi, tapu malikleri adına tapu kaydına dayalı olarak hükmen tescil edilmiş taşınmazlar bulunmaması karşısında kapsamının nasıl belirleneceğinin yöntemi ile … … … mevkili çiftlik tapusunun tespite esas alınması, tapu malikleri adına tespit ve tescil edilen yine görülen davalar sonucunda hükmen tapu malikleri adına kadastro çalışmaları sonucunda tespit ve tescil edilen taşınmazlar bulunması nedeniyle, miktarıyla geçerli tapu kayıtlarının kapsamlarının belirlenmesinde izlenecek yol ve yöntemin birbirinden farklı olacağı kuşkusuzdur.
I – … VE … (…/…/…) MEVKİLİ ÇİFTLİK TAPULARI YÖNÜYLE;
4000 dönüm yüzölçüme sahip … mevkiindeki Mart 1290 tarihli ve 9/18 defter varak sayılı tapu kaydı “…”, “…”, “…” ve “… Çiftliği”; 3000 dönüm yüzölçüme sahip … (…/…/…) mevkiindeki Mart 1290 tarihli ve 9/19 defter varak sayılı tapu kaydı ise “…”, “İnbükü”, “…”, “… Beli” ve “… Çiftliği” sınırlarına sahiptir. Görüleceği gibi birbirine yakın mevkide bulunan her iki tapu kaydının “…”, “…” ve “… Çiftliği” sınırları aynıdır.
Söz konusu 2014/26 Esas sayılı dosyada yapılan keşif ve bu keşif sonucunda alınan 5 kişilik fen raporu ile 3 ayrı ek raporun tamamında bilirkişiler, yukarıdaki paragrafta belirtilen sınırların, Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas sayılı dosyasında yapılan keşif ve düzenlenen raporlardan, 1/25.000 ölçekli memleket haritaları ile eski yazı (osmanlıca) olarak (1917 ve 1922 basım tarihli) düzenlenmiş olması nedeniyle tercümesi yapılan Osmanlı Erkanı Harbiye Arşivinden temin edilen haritadan yararlanılmak suretiyle belirlendiğini, raporların içeriğine göre tapu kayıtlarında okunan;
“…” sınırının, eski yazı (osmanlıca) ile düzenlenen haritada gösterilmediğini, 1/25.000 ölçekli haritada ise … Mahallesi olarak yer aldığını,
“…” sınırının 1/25.000 lik haritada … T. (Tepesi) olarak yer aldığını, eski yazı (osmanlıca) ile düzenlenen haritada üzerinde ise “… Burnu” olarak tercüme edilen yer ile arasında 8 km mesafe bulunması nedeniyle haritaların birbiriyle uyumsuz olduğunu,
“… Çiftliği” sınırının 1/25.000 lik haritada “… mvk” olarak yazılı bulunduğunu, eski yazı (osmanlıca) ile düzenlenen haritada ise gösterilmediğini, (yerel bilirkişilerce bölgede bu isimde bir çiftlik bulunmadığı ifade edilmiştir),
“Kırvasil Beli” sınırının 1/25.000 lik haritada yer almadığını, eski yazı (osmanlıca) ile düzenlenen haritada üzerinde ise “Kırvasil” olarak tercüme edilen yerin günümüzde “…” Köyünün bulunduğu yere isabet ettiğini (yerel bilirkişilerce de … Köyünün eski adının Kırvasil olarak bilindiği ifade edilmiştir.),
“Gölanya Yanı” sınırının 1/25.000 lik harita üzerinde bulunmadığını, eski yazı (osmanlıca) ile düzenlenen haritada üzerinde ise “Gölönye” olarak tercüme edilen yerin günümüzde “İçmeler” Köyünün bulunduğu yere isabet ettiğini (yerel bilirkişilerce de İçmeler Köyünün eski adının Gölenye olarak bilindiği ifade edilmiştir) bildirmişlerdir.
Fen bilirkişi raporlarındaki bu anlatımlar karşısında, … ve … (…/…/…) mevkili çiftlik tapularının sınırlarının mevki, mahalle, köy olarak gösterildiği, bir kısmının eski yazı (osmanlıca) ile düzenlenen haritada üzerinde dahi gösterilmediği ya da haritalarda gösterilen yerler arasında uyumsuzluk olduğu, diğer bir anlatımla tüm bu sınırların sabit sınır niteliğinde olmadığı gibi nokta sınır niteliğinde dahi bulunmadığı açıktır.
Tapu kayıtlarında mevkii olarak geçen ve bu mevkii ismi ile anılan “…” ve “… (…/…/…)” mevkilerinin de; 1/25.000 lik memleket haritalarında ve eski yazı (osmanlıca) ile düzenlenen haritada yakın mesafelerde ancak farklı yerlerde gösterildiği, 1996 tarihli memleket haritasında “… (…/…/…)” mevkisinin yazılı olmadığı görülmektedir.
Her ne kadar, 2014/26 Esas sayılı dosyada uyulan Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin bozma ilamında; “… Çiftliği” sınırının mevki sınır olmayıp çiftlik arazisi olabileceğinin (sabit sınır) düşünülmesi ve kapsam tayininde dikkate alınması gereğine değinilmiş ise de, zeminde böyle bir çiftliğin bulunmadığı, mevki ismi olması nedeniyle sabit sınır niteliğinde olmadığı, yine bozma ilamında … mevkili çiftlik tapusunun 1 ilâ 169 sayılı parselle revizyon gördüğü kapsam tayini noktasında yine bu taşınmazların dikkate alınması gerektiği belirtilmiş ise de, yukarıdaki paragraflarda açıklandığı üzere, Komisyon kararlarıyla çiftlik tapularının uygulanamadığı belirtilerek zilyetleri adına tespitlerin yapılması karşısında, … Mevkili çiftlik tapusunun revizyon görmediği anlaşılmaktadır.
Fen bilirkişisi … … ve arkadaşları tarafından verilen ek raporda; tapu kaydının oluştuğu tarihten bu yana mevcut ve değişmeyen sabit sınır niteliğinde bir hudut ve kapsamının tespit edilemediğinin, sınırların sabit sınır olmayıp geniş bir alanı tarifler mahiyette bulunduğunun, “… çiftliği” / “…” sınırının … Köyü’nün güney istikametinde 6 km mesafede bulunması nedeniyle sabit sınır alınmak suretiyle uygulama yapılamadığının belirtildiği; fen bilirkişi … … ve … … tarafından hazırlanan ek raporda da benzer hususlara değinildiği; fen bilirkişiler … tarafından hazırlanan ek raporda ise özetle; tahrir kayıtlarında gösterilen mevkiler ve 1970 yılında yapılan kadastroda (kısmi kadastro) 1 ila 169 parsellerde 279 nolu vergi kaydının uygulanması, değirmen, deniz, tahrirlerde okunan mezarlıklar, 15.08.1963 tarihli Orman İdaresi raporu gözetilerek, … ve … mevkili çiftlik tapularına miktarıyla kapsam tayin edildiği ve somut dosyada dava konusu edilen taşınmazların tapu kaydı kapsamında kaldığı yönünde rapor sunulduğu görülmektedir.
Öte yandan; eldeki dosyanın, tapu kaydının kapsamının tayini noktasında araştırma ve incelemeye dayalı olarak bozulmasından sonra, Yerel Mahkemece aynı mahiyette bulunan bir kısım dosyalarda, zilyetleri yönüyle Arazi Kanunnamesi’nin 20 ve 78. maddelerinin zilyetleri lehine gerçekleştiği gerekçesiyle verdiği direnme kararları üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2014/1183, 2017/1625, 3022, 3023, 3024, 3025, vd. Esas sayılı dosyalarında yapılan inceleme neticesinde, 2018 ve 2019 tarihli kararları ile çiftlik tapu kayıtlarının kapsamının belirlenmesi hususunda; “tapu kayıtlarına sabit hudutlardan başlamak üzere miktarı kadar yer ayırırken, davacılar adına tespit edilip kesinleşen taşınmazlarla kamulaştırılan arazi bölümleri de dikkate alınarak, dayanılan tapu kayıtlarının miktar itibariyle davaya konu taşınmazları kapsayıp kapsamadığının kesin olarak saptanmaya çalışılması, çekişmeli taşınmazın, davacıların dayanağını oluşturan tapu kaydının 3402 sayılı Kanun’un 20/C maddesi çerçevesinde miktar itibariyle kapsamında kaldığı sonucuna ulaşılması halinde, aynı Kanun’un 20/B maddesi gereğince niza gününe kadar kayıt sahibinin kullanımı var ise tapu kaydına değer verilmesi, taşınmazın tapu kaydının 3402 sayılı Kanun’un 20/B ve C maddelerindeki ilkelere göre belirlenecek olan kapsamda kalmadığı sonucuna ulaşılması halinde, davalı tarafça sürdürülen zilyetliğin şekline ve süresine göre davalı taraf adına edinme koşulları değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi” gereğine değinilmiş ve bu görüş istikrarlı biçimde, direnme üzerine verilen bu mahiyetteki bozma kararlarının tamamında yer almıştır.
Davacılar … ve arkadaşları tarafından, çiftlik tapu kayıtlarına dayalı olarak açılan 1974/9 (bozulmakla 1996/11) Esas sayılı dosyada, eldeki dosyada olduğu gibi üç gün süren keşif yapılarak tapu kayıtlarının kapsamının belirlendiği, keşif sonucunda … Teknik Üniversitesinde öğretim üyesi görevinde bulunan profösör ünvanlı jeodezi ve fotogrametri uzmanı olan 3 kişilik fen bilirkişi heyetince tapu kayıtlarının sınırlarının 1/25.000 lik harita üzerinde gösterildiği, raporlarında tapu kayıtlarında yazılı alanlar ile zeminde sınırların düz çizgi çekilmek suretiyle belirlenen alanlar arasında çok büyük farkların bulunmasının nedeninin eski tapu kayıtlarının tesis edildiği zamanda hudutları tanımlamak için maruf (bilinen) isimlerin (mevki vb) alınmasından kaynaklandığı ve bu mahalli isimlerin birer nokta olarak kabulü ile bu noktaların birleştirilerek hudutların uygulanmasına çalışıldığı, eski tapu kayıtlarının arazide uygulanması ve belirtilmesinin başkaca imkanının bulunmadığı belirtilmektedir.
… Köyünde ilk kısmi kadastro ile tespitleri yapılan 1 ila 169 parsel sayılı taşınmazların tamamı ile 2. kısmi kadastronun yapıldığı 2007 yılında tespiti yapılan taşınmazların tamamına yakın bir kısmına karşı … ve arkadaşları tarafından, … ve … (…/…/…) mevkili tapu kayıtlarına dayalı olarak dava açıldığı, ancak; Mahkemece bu dava dosyalarında tapu kayıtlarına kapsam tayin edilemediği, yukarıdaki paragrafta bahsedilen Mahkemenin 1996/11 Esas sayılı dosyasında ancak sınırları itibariyle hayali çizgiler birleştirilmek suretiyle tapu kayıtlarının uygulanabildiği; mevcut bu tapu kayıtlarına kapsamında kaldığı gerekçesiyle Mahkemenin kılavuz dosya kabul ettiği 2014/26 Esas sayılı dosyada verilen 11.09.2019 tarihli karar ile, kılavuz dosyaya atıf yapılarak 11.09.2019 tarihinden sonra verilen ve halen Dairemizde temyiz incelemesinde bulunan dosyalar dışında başkaca hiçbir dosyada çiftlik tapu malikleri adına hükmen tescil edilen taşınmaz bulunmadığı, … bu kılavuz dosyada yapılan keşif ve sonucunda verilen kararlardan daha önce Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca 2018-2019 tarihli direnme üzerine verilen kararlarda da sabit sınırlardan başlanmak üzere “dayanılan tapu kayıtlarının miktar itibariyle davaya konu taşınmazları kapsayıp kapsamadığının kesin olarak saptanmaya çalışılması” hususuna açıkça değinildiği, Mahkemece kılavuz olarak kabul edilen eldeki 2014/26 Esas sayılı dosyada 7-8-9 Kasım 2018 tarihinde yapılan keşif ve tamamlanması yaklaşık 1 yıl süren asıl ve ek raporlara göre bu tapu kayıtlarına miktarıyla kapsam tayini için gerekli sabit sınırların bulunmadığı bir kez daha anlaşılmaktadır.
Tüm bu değerlendirmeler karşısında; 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/C maddesi uyarınca tapu kaydına, ancak birbiriyle çakışan iki sabit hududun bulunması halinde bu hudutlardan başlanmak suretiyle miktarıyla kapsam tayin edilmesinin mümkün olduğu, Yargıtayın gayrimenkul davalarının incelemesinin yapıldığı kapatılan 7., 16. ve 17. Hukuk Dairelerinin ve Hukuk Genel Kurulunun uygulamasının da bu yönde olduğu, davacı … ve arkadaşlarının dayandıkları … ve … (…/…/…) mevkili tapu kayıtlarının sınırlarının tamamının gayri sabit hudutlu olup bu sınırların geniş alanları ifade ettikleri gibi, bu sınırlar arasında kullanılması mümkün olmayan deniz, dağ, dere, orman, ırmak, tepe gibi yerlerin bulunduğu, ancak her biri geniş alan içeren sınırlarda hayali bir nokta alınmak suretiyle ve yine hayali düz çizgilerle sınırlarının birleştirilebildiği, bu hayali çizgilerle birleştirilen alanın tapu kayıtlarının miktarının 20 katından çok daha fazla bir alanı kapsadığı, her ne kadar vergi kayıtlarının tam ve doğru bir şekilde keşif esnasında uygulaması yapılıp dava konusu taşınmazları kapsayıp kapsamadığı belirlenmemiş ise de; davacı çiftlik tapu maliklerinin 1936 yılında tek taraflı beyanına dayalı olarak düzenlenen tahrir vergi kayıtlarının, zilyetlik iradesinin devam ettirildiğine dair karine sayılamayacağı, zira tahrir kayıtlarının düzenlendiği 1936 yılından kadastro tespitlerinin yapıldığı 2007 yılına kadar aynı Kanun’un 20/C maddesi gereğince tapu maliklerince çekişmeli taşınmazlar üzerinde sürdürülen bir zilyetliğin olmadığı, çekişmeli taşınmazların bulunduğu … Köyünde hem 1970 yılında hem de 2007 yılında yapılan kısmi kadastro çalışmalarında tapu malikleri adına tapuya dayalı olarak tespit görüp kesinleşen ya da yine tapu kaydına dayalı olarak tapu malikleri adına hükmen tescil edilen bir taşınmaz bulunmadığı, bu haliyle tapu kayıtlarına miktarıyla kapsam tayinin mümkün olmadığı, ortada sabit sayılabilecek tek bir sınır bile olmadığından, bunun aksine olarak her ne şekilde olursa olsun tapu kayıtlarına kapsam tayin edilmeye çalışılması halinde subjektif bir uygulamaya yol açılacağı, diğer bir anlatımla; davacı … ve arkadaşlarının tutundukları … ve … (…/…/…) mevkili tapu kayıtlarına kapsam tayinin hukuken mümkün bulunmadığı anlaşılmakla, Mahkemece, … Köyü çalışma alanında tespiti yapılan ve dava konusu edilen taşınmazların miktarıyla geçerli tapu kayıtlarının kapsamında kaldığını ispatlayamadıklarının kabulü gerekir.
II – … … … MEVKİLİ ÇİFTLİK TAPUSU YÖNÜYLE;
Davalı … ve arkadaşlarının dayandığı Mart 1290 tarihli ve 20 sayılı tapudan gelen Şubat 1962 tarihli ve 1 sayılı 7000 dönüm yüzölçümlü … … … mevkili çiftlik tapusunun, … Köyünde yapılan kadastro çalışmasında 373 ilâ 633 sayılı parsellere revizyon gördüğü, temyiz incelemesi yapılmak üzere Dairemizde bulunan aynı bölgeye ilişkin dava dosyalarından anlaşılmaktadır. Bu dava dosyalarında bulunan bir kısım kadastro tespit tutanaklarının edinme sütununda, tapu kaydının kuzey hududuna denk gelen … Gediği ve … İskelesi hudutlarından çizgi çekilmek suretiyle güneyde kalan bölümlerin tapu kaydı kapsamında kalan yerler olduğu belirtilerek kadastro çalışması sırasında 373 ila 633 parsellere revizyonunun yapıldığı, hattın kuzeyinde kalan taşınmazların ise çiftlik tapusu kapsamı dışında kaldığı kabul edilerek, başkaca nedenlere dayalı olarak (kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ya da başkaca tapu kayıtları) tespitlerin yapıldığı belirtilmektedir.
Söz konusu 2014/26 Esas sayılı dava dosyasında, … Köyünün kadastro sonucu oluşan tapu kütükleri üzerinde yapılan bilirkişi incelemesine göre; 758.457,25 m2 tapulama ya da komisyon kararı ile tapu malikleri adına kesinleşen yerler ile 1.228.606,67 m2 hükmen tapu malikleri adına kesinleşen yerler olmak üzere toplam 1.987.033,92 m2 yüzölçümündeki çok sayıda taşınmazın çiftlik tapu malikleri adına tescil edildiği, 5 kişilik fen bilirkişi raporunda da, tapu malikleri adına tespit edilen ve hükmen ya da dava açılmaksızın kesinleşen bu parsellerin dış sınırları esas alınarak ve doğrusal olarak birleştirilmek suretiyle kapsam tayin edilmesi halinde bu sahanın 6.454.610 m2 olduğu, tapu kaydı miktarı olan (7000 dönüm= 6.395.240 m2) ile uyumlu olduğu ve kayıt miktarına göre eksiği bulunmadığı (devletleştirilen orman alanı düşülmeksizin) bildirilmiştir.
Mahkemenin 2014/26 Esas sayılı dosyanın konusunu … Köyü’nde bulunan bir kısım taşınmazlar oluştursa da, hükmüne uyulan bozma ilamı doğrultusunda, 2014/26 Esas sayılı dosyanın kılavuz dosya seçilerek, davacıların dayandıkları üç çiftlik tapusunun da kapsamının belirlenmesi için keşif yapıldığı, “… … … Çiftlik” tapusunun da keşifte uygulandığı, keşif sonucunda 5 fen bilirkişisi tarafından düzenlenen rapor ve ekindeki haritalarda, tapunun sınırlarında okunan; “…”, “… Dağı”, “…”, “… Çiftliği”, “… Gediği”, “… (…)”, “…”, “…” sınırlarının gösterildiği, her bir sınırın kendi içinde geniş alanlar içeren mevkii, dağ isimleri olduğu, bozma ilamında da belirtildiği üzere bu sınırların gayri sabit hudutlu olup, tapu kaydının miktarıyla geçerli olacak şekilde kapsam tayin edilmesi gerektiği ve diğer çiftlik tapularında da olduğu üzere bu tapu kaydının da birbiriyle kesişmeyen hudutlarının bulunduğu tartışmasız ise de, bu sınırlar kapsamında kalan … Köyü kadastro çalışma alanında, tapu malikleri adına tespit edilen, dava açılmaksızın ya da hükmen kesinleşen taşınmazların bulunduğu dikkate alındığında, tapu kaydının kapsamının da bu taşınmazların oluşturduğu alan olarak değerlendirilmesi gerektiği, 5 kişilik fen bilirkişi heyetince hazırlanan asıl rapor, ya da fen bilirkişilerince ayrı ayrı hazırlanan 3 ayrı ek raporda da bu şekilde kapsam tayin edilmeye çalışıldığı, bu şekilde yapılan kapsam tayini Dairemizce de uygun bulunmakla birlikte, tapu kaydının kapsadığı alanın yüzölçümünün belirlenmesi noktasında fen bilirkişi heyetince hataya düşüldüğü kanaatine varılmıştır.
Şöyle ki; “… … … Çiftlik” tapusu 7000 dönüm = 6.395.240 m2 yüzölçümünde olup bu tapu kapsamındaki 1311 dekar 300 m2 yerin orman sayılan ve devletleştirilen, iadeye tabi olmayan alan olarak belirlenmiş olması ve okaliptus fidanlığı olarak 1946 yılında 36.760 m2 yüzölçümündeki taşınmazın kamulaştırma işleminin yapılması nedeniyle, bu miktarlarında tapu kaydının yüzölçümünden düşülmesi suretiyle kapsam tayininde esas alınacak miktarının belirlenmesi ve bundan sonra, tapu kaydına, çiftlik tapu malikleri adına tespit ve tescil edilen (dava açılmaksızın ya da hükmen kesinleşen) taşınmazların dış sınırları esas alınmak suretiyle arada bağlantı kesilmeksizin kapsam tayin edilmesi gerektiği gözden kaçırılmıştır.
Bu durum karşısında; harita mühendisleri kurulunca, çiftlik tapusu malikleri adına tescil edilmiş bulunan taşınmazlar en kuzeyden başlanmak suretiyle dıştan çevreleyecek şekilde, yukarıda belirtilen devletleştirilen ve kamulaştırılan alanlarda gözetilmek suretiyle kaydın kapsamının tereddütsüz belirlenmesi gerekir.
Eldeki dosya kapsamına gelince; çekişmeli 780 parsel sayılı taşınmazın … Köyünde bulunduğu, davalılar … ve arkadaşlarının dayandıkları “… … …” mevkili çiftlik tapu kayıtlarının sınırlarının tamamının gayri sabit hudutlu olup bu sınırların geniş alanları ifade ettikleri gibi, bu sınırlar arasında kullanılması mümkün olmayan deniz, dağ, dere, orman, ırmak, tepe gibi yerlerin bulunduğu, çekişmeli taşınmazın da ancak her biri geniş alan içeren sınırlarda hayali bir nokta alınmak suretiyle ve yine hayali düz çizgilerle sınırlarının birleştirilebilen alanda kaldığı, bu hayali çizgilerle birleştirilen alanın tapu kayıtlarının miktarının 20 katından çok daha fazla bir alanı kapsamakta ise de, … Köyü kadastro çalışma alanında, tapu malikleri adına tespit edilen, dava açılmaksızın ya da hükmen kesinleşen taşınmazların bulunduğu dikkate alındığında, tapu kaydının kapsamının da bu taşınmazların oluşturduğu alan olarak değerlendirilmesi gerektiği açıktır.
Hal böyle olunca; Mahkemece, öncelikle tespitin yapıldığı 1969 yılından öncesine ait tüm stereoskopik hava fotoğrafları Harita Genel Müdürlüğü’nden istenilerek dosyaya konulmalı; bundan sonra mahallinde, yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen, davada yararı bulunmayan şahıslar arasından seçilecek yerel bilirkişiler ve taraf tanıkları ile 3 ziraat mühendisi ve 3 jeodezi ve fotogrametri mühendisinin katılımıyla yeniden keşif yapılmalı ve bu keşif sırasında dinlenilecek yerel bilirkişi ve tanıklardan, taşınmazın ilk olarak ne zaman ve nasıl zilyet edilmeye başlandığı ve zilyetliğin kim tarafından ne şekilde sürdürüldüğü hususları etraflıca sorulup maddi olaylara dayalı olarak açıklattırılmalı, beyanlar arasında ve özellikle daha önce yapılmış bulunan keşiflerde alınan beyanlarla bu keşifte alınan beyanlar arasında doğabilecek çelişkiler gerektiğinde yüzleştirme yapılmak suretiyle yöntemince giderilmeye çalışılmalı; jeodezi ve fotogrametri uzmanı bilirkişi kuruluna, hava fotoğraflarının stereoskop aletiyle incelemesi yaptırılmak ve en eski tarihli uydu fotoğrafları da değerlendirilmek suretiyle, çekişmeli taşınmazın önceki ve şimdiki niteliğinin, arazinin ekonomik amacına uygun olarak zilyetliğine ne zaman başlanıldığının belirlenmesine çalışılmalı, taşınmazın kadastro paftasındaki konumu bilgisayar programı aracılığıyla ölçekleri eşitlenmek suretiyle uydu ve hava fotoğraflarına aktarılmalı; ziraatçi bilirkişi kuruluna, taşınmazın zirai faaliyete konu olup olmadığı, üzerindeki zilyetliğin hangi tarihte başladığı ve hangi tasarruflarla sürdürüldüğü, kullanım sınırlarının oluşup oluşmadığı hususlarında bilimsel esaslara ve somut verilere dayalı, önceki raporu da irdeler mahiyette, taşınmazın her yönünden çekilmiş fotoğraflarının da eklendiği, denetime elverişli, ayrıntılı ve gerekçeli rapor düzenlettirilmeli; bundan ayrı olarak harita mühendisleri bilirkişi kurulundan, davalı … ve arkadaşlarının dayandıkları “… … …” mevkili çiftlik tapusunun miktarından orman olarak devletleştirilen miktar ile okaliptus fidanlığı olarak kamulaştırıldığı anlaşılan miktar düşülmek suretiyle, davacı çiftlik tapu malikleri adına kesinleşen ve en kuzeyde bulunan taşınmazlardan başlanarak bu taşınmazların dış sınırları esas alınmak suretiyle miktarıyla kapsam tayin etmeleri ve belirlenen bu alanı memleket haritaları ile kadastro paftasını çakıştırarak düzenleyecekleri haritalar üzerinde, çekişmeli taşınmazında bu kapsamda kalıp kalmadığını açıklar şekilde göstermeleri istenilmeli; Mahkemece tüm bu araştırma ve inceleme tamamlandıktan sonra, en eski hava fotoğraflarında taşınmazın ekonomik amacına uygun şekilde kullanılan tarım arazisi niteliğinde olup olmadığı, tarım arazisi niteliğinde ise davacı tarafından kadim zilyetliğe dayalı olarak dava açıldığına göre Arazi Kanunnamesi’nin 20 ve 78. maddelerinin davacı lehine gerçekleşip gerçekleşmediği tartışılmalı; en eski hava fotoğraflarına göre taşınmazın tarım arazisi olarak kullanılmayan yerlerden olduğunun anlaşılması ve davalıların dayandığı “… … …” mevkili çiftlik tapusunun miktarıyla geçerli kapsamında kaldığının belirlenmesi halinde tapu kaydına değer verilmesi gerektiği düşünülmeli, miktarıyla belirlenen tapu kaydı kapsamında kalmadığının anlaşılması halinde tespit tarihi itibariyle davacı lehine 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesinde öngörülen zilyetlikle iktisap koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği belirlenerek sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Mahkemece, bu hususlar gözetilmeksizin, eksik araştırma ve incelemeye dayalı olarak karar verilmesi doğru bulunmadığından, hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, yargılama sırasında ölen davacı …’un mirasçıları vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, taraflarca HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay ilamının tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 08.03.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.