Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2021/8127 E. 2021/11623 K. 24.11.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/8127
KARAR NO : 2021/11623
KARAR TARİHİ : 24.11.2021

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup, hükmün davacı … Yönetimi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı … İdaresi, … İlçesi … Beldesi 170 ada 1 (eski 1002) parsel sayılı taşınmazın 3116 sayılı Kanun hükümleri uyarınca yapılıp kesinleşen orman sınırları içinde kaldığını, orman niteliğini kaybetmediği halde 22 nolu Orman Kadastro Komisyonu tarafından 6831 sayılı Kanun’un 2/B madde uygulaması ile orman sınırları dışına çıkarıldığını, fiilen orman niteliğinde olduğunu belirterek, tapu kaydının iptal edilip orman niteliği ile Hazine adına tapuya tesciline ve davalının elatmasının önlenmesine karar verilmesi istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece verilen, davanın kısmen kabulüne, dava konusu taşınmazın fen bilirkişisi … tarafından düzenlenen 01.04.2015 tarihli rapor ve krokide (B) harfi ile işaretlenen 1.884,94 m2 yüzöçümlü kesiminin tapu kaydının iptali ile orman niteliğiyle Hazine adına tapuya tesciline, elatmanın önlenmesi isteğinin reddine ilişkin hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 06.04.2017 tarihli ve 2015/12737 Esas,2017/2912 Karar sayılı ilamıyla, “6831 sayılı Orman Kanunu’nun 1744 sayılı Kanun ile değişik 2., 2896 ve 3302 sayılı Kanun’lar ile değişik 2/B maddesi gereğince, nitelik kaybı nedeniyle Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin değerlendirilmesi, yeni orman alanlarının oluşturulması, nakline karar verilen Devlet ormanları içinde veya bitişiğinde bulunan köyler halkının yerleştirilmesi ve orman köylülerinin kalkındırılmasının desteklenmesi ile Hazineye ait tarım arazilerinin satışına ilişkin usul ve esasların belirlenmesi amacıyla düzenlenen, 19.4.2012 tarihli ve 6292 sayılı “Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi İle Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun”un, 26.04.2012 tarihli ve 28275 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak, aynı tarihte yürürlüğe girdiği ve aynı Kanunla 17.10.1983 tarihli ve 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanun ile 16.2.1995 tarihli ve 4070 sayılı Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunun yürürlükten kaldırıldığı, 6831 sayılı Kanunun bazı maddelerinde de değişiklikler yapıldığı, bu cümleden olarak, diğer bir çok hükmün yanı sıra, 6831 sayılı Kanun’un 2/B maddesi gereğince Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan alanlara ilişkin tapu kaydına konulan şerhlerin silinmesi, bu alanlar için Hazine tarafından dava açılmaması, açılan davalardan vazgeçilmesi ya da davaların durdurulması, tapusunun iptaline karar verilen taşınmazların tekrar tapu sahibine iadesi vb konuların düzenlendiği, anılan yasal düzenleme karşısında Orman Yönetiminin; kesinleşen 2/B alanında kalan, tapuda gerçek ve tüzel kişiler adlarına özel mülk olarak kayıtlı olan taşınmazlara yönelik eylemli orman iddiası ile dava açma hakkının bulunmadığı açıklanarak, davacı … Yönetimi tarafından açılan davanın reddine karar verilmesi” gereğine değinilerek bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı … İdaresi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, eylemli orman iddiasına dayalı tapu iptali – tescil ve elatmanın önlenmesi istemine ilişkindir.
Somut uyuşmazlık incelenmeden önce usuli müktesep hak üzerinden kısaca durulması gerekmektedir. Usuli müktesep hak, bir davada taraflar, mahkeme ve Yargıtay tarafından yapılmış ve istisnalar kapsamında olmayan bir işlemle taraflardan biri lehine doğmuş uyulması zorunlu olan hakkı ifade eder. Mahkemenin Yargıtay’ın bozma kararını uymasıyla bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış bir hak doğabileceği gibi bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli müktesep hak gerçekleşebilir.
6100 Sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla somut uyuşmazlıkta temyiz kanun yoluna dair 1086 Sayılı HUMK hükümlerinin uygulanması gerektiğinden söz konusu Kanun incelendiğinde usuli müktesep hakka ilişkin açık bir hükmün bulunmadığı, usuli müktesap hak ilkesi, davaların uzamasını önlemek hukuki alanda istikrar sağlamak ve yargı kararlarına karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ve öğretide kabul görmüş usul hukukunun vazgeçilmez ilkelerinden biri haline gelmiştir. Bu ilke, özlü bir biçimde 09.05.1960 tarih ve 21/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Umumi Heyeti Kararı ile açıklanmış olup iş bu kararda da belirtildiği gibi, bozmaya uyulmakla bir taraf yararına “usulî müktesep hak” doğar. Artık bozmanın kapsamına girmeyen hususlarda yeni bir karar verilemez. Ancak usulî müktesep hak müessesesinin, özellikle kamu düzeni düşüncesi ile kabul edilmiş bazı istisnaları mevcuttur. Usul hukukunda Yargıtay içtihatları ile kabul edilmiş olan usuli müktesep hak ilkesine, yine Yargıtay içtihatları ile kabul edilmiş istisnalar bulunduğu, bu istisnalardan birisi de maddi hata sonucu verilmiş Yargıtay kararıdır. Yargıtay İçtihadları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 04.02.1959 tarihli ve 1957/13 Esas, 1959/5 Karar, 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 Esas, 1960/9 Karar sayılı kararlarında açıklandığı üzere Yargıtayca maddi hata sonucu verilen bir karara mahkemece uyulmasına karar verilmesi halinde dahi usuli müktesep hak oluşmaz ve Yargıtayın hatalı kararından dönmesi mümkündür.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede 1942 yılında 3116 sayılı Kanun hükümleri uyarınca yapılıp kesinleşen orman kadastrosunda davaya konu edilen taşınmaz orman sınırları içerisinde yer almış, daha sonra aynı bölgede yapılan ve 1977 yılında kesinleşen tapulama sırasında, orman tahdit sınırları içerisinde bulunan dava konusu taşınmaz, dava dışı gerçek kişi adına kargir ev ve tarla niteliğiyle tespit edilmiş, itiraz edilmediği için de kesinleşerek tespit gibi tapu kaydı oluşmuş ve bilahare, taşınmaz 1991 yılında satış yoluyla davalı kooperatife intikal etmiştir.
Bir yerde tapulama çalışması (arazi kadastrosu) yapılırken, daha önceden yapılmış olan ve kesinleşen orman kadastrosu var ise bu sınırlara riayet edilerek tapulama çalışmasının yapılması gerekir. Dava konusu taşınmazın 1942 yılında yapılan orman kadastrosu sırasında orman olarak ilan edilip kesinleşen orman tahdit sınırları içerisinde kalan bir yer olduğu sabittir. Ancak buna rağmen aynı yerle ilgili ikinci bir kadastro işlemi yapılarak dava dışı gerçek kişi adına tespit edilmiştir.
Anayasamızın 169. maddesinde; “Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları Kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz” hükmü yer almaktadır. Bu hükümden de anlaşılacağı üzere, ormanların özel mülkiyete konu olması mümkün değildir.
Davalının bayii adına yapılan tespit ve tescil, yolsuz tescil niteliğindedir. Her ne kadar şeklen bir tapu kaydı oluşmuş ise de, bu tapu kaydı mülkiyeti kazandıran bir belge niteliğinde değildir.
Tüm bunların yanı sıra, dava konusu taşınmazın bilahare 1988 yılında 6831 sayılı Kanun’un 3302 sayılı Kanun ile değişik hükümleri uyarınca yapılıp kesinleşen aplikasyon ve 2/B madde uygulaması esnasında Hazine adına orman sınırları dışına çıkarıldığı, Orman Yönetiminin orman rejimi dışına çıkarma işlemine süresinde itiraz etmediği, 2/B uygulamasının kesinleştiği anlaşılmış ise de, 22 Nolu Orman Kadastro Komisyonunca 1988 yılında yapılan 2/B madde uygulamasının hatalı olduğu, dava konusu taşınmazın 6831 Sayılı Yasanın 2/B Madde Uygulaması Hakkındaki Yönetmelik hükümlerine aykırı olarak orman rejimi dışına çıkarıldığı, bu çalışmaları yapan orman kadastro komisyon üyeleri hakkında açılan tazminat davasının Kaş Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.05.2004 tarihli ve 1991/186 Esas, 2004/176 Karar sayılı kararıyla kabul edildiği, anılan kararın Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği, orman kadastro komisyon üyeleri hakkında açılan ceza davasında ise delil yetersizliği nedeni ile beraat kararı verildiği tespit edilmiştir.
Orman kadastro komisyon üyelerinin görevlerini kötüye kullanarak yada kendilerine verilen görevlerin dışına çıkarak yaptıkları işlemler hukuk ve ceza davalarına konu olmuşsa bu kişiler tarafından yapılan işlemlerin yok hükmünde sayılacağından, yönetim tarafından herhangi bir süreye bağlı kalınmaksızın işlemlerin iptali için her zaman dava açılabilir.
Hükmüne uyulan Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin bozma ilamında ise, maddi hataya dayalı olarak 6292 sayılı Kanun karşısında Orman Yönetiminin, kesinleşen 2/B alanında kalan, tapuda gerçek ve tüzel kişiler adlarına özel mülk olarak kayıtlı bulunan taşınmazlara yönelik eylemli orman iddiası ile dava açma hakkının bulunmadığı belirtilmiştir. Az yukarıda açıklandığı üzere maddi hata durumunda mahkemece bozma ilamına uyulması ile tarafların lehine veya aleyhine usuli kazanılmış hak doğmaz.
Hal böyle olunca; Mahkemece, davacı … İdaresinin, dava konusu taşınmazın (A) harfi ile gösterilen kısmına yönelik tapu iptali ve tescil ve taşınmazın tümüne yönelik elatmanın önlenmesi isteminin reddine ilişkin ilk kararı temyiz etmediği nazara alınarak, yukarıdaki açıklamalar ışığında dava konusu taşınmazın bilirkişi raporunda (B) harfi ile gösterilen ve eylemli orman niteliğinde bulunan 1.884,94 m2’lik kısmı yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle red kararı verilmesi doğru görülmediğinden hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay ilamının tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 24.11.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.