Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2021/443 E. 2021/5191 K. 16.06.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/443
KARAR NO : 2021/5191
KARAR TARİHİ : 16.06.2021

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Muhdesatın Tespiti

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonucunda Mahkemece verilen davanın kabulüne dair kararın bir kısım davalılar kayyımı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairenin 06.10.2020 tarihli ve 2020/3157 Esas, 2020/5841 Karar sayılı ilamı ile onanmasına karar verilmişti. Bir kısım davalılar kayyımı vekili tarafından süresinde kararın düzeltilmesi istenmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı vekili; Ilısu Barajı kapsamında kalan 125 nolu parseldeki muhdesatların vekil edenleri tarafından meydana getirildiğinin tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Bir kısım davalıların kayyımı vekili; davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş olup; hüküm, bir kısım davalıların kayyımı vekili tarafından temyiz edilmiş Dairemizin 06.10.2020 tarihli ve 2020-3517 Esas, 2020-5841 Karar sayılı ilamı ile onanmıştır. Yargıtay ilamına karşı bir kısım davalıların kayyımı vekili tarafından süresi içerisinde karar düzeltme talebinde bulunulmuştur.
Dava; muhdesatın tespiti istemine ilişkindir.
Bir kısım davalıların kayyımı vekili; karar düzeltme talebini içeren dilekçesinde; tel çit, taş duvar ve sökülüp götürülebilen muhdesatlar ve devlet tarafından yapılan afet evi yönünden red kararı verilmesi gerektiğini bildirmiştir.
1.22.12.1995 tarihli ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulandığı gibi Eşya Hukukunda, muhdesattan, bir arazi üzerindeki kalıcı yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlamak gerekir.
Duraksamadan belirtmek gerekir ki; mevcut bir muhdesata sonradan yapılan imalatlar yeni bir muhdesat meydana getirme sayılamayacağı gibi, bu amaçla yapılan giderler de mevcut muhdesata değer kazandıran faydalı ve zorunlu giderlerdendir. Aynı şekilde, bütünleyici parça niteliğinde olmayıp her zaman için ana taşınmazdan sökülüp götürülebilen ve taşınmazdan ayrılması mümkün olan eşyalar da teferruat niteliğindedir. Bu nitelikteki eşyalar yönünden muhdesat tespiti davası açılamayacağı, iyileştirici nitelikteki giderlerden paya düşenden fazlasınının ancak koşullarının varlığı halinde Borçlar Kanunu’nun 61 ve devam eden maddeleri hükmüne ve sebepsiz zenginleşme kurallarına göre açılacak eda nitelikli bir alacak davası ile istenebileceği kuşkusuzdur. Eda davası açma hakkının bulunduğu hallerde bu davaya öncü olacak bir tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunduğundan söz edilemez.
Somut olaya gelince; tespiti istenen ve Mahkemece kabulüne karar verilen, tel çitin sökülüp götürülebilir olması nedeniyle afet evinin çevresinde bulunan yer betonunun iyileştirici ve tamamlayıcı mahiyette olması nedeniyle muhdesat niteliği yoktur. O halde, az yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca, tespiti istenen bu kalemler yönünden ret kararı verilmesi gerekirken, yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
2. Bir kısım davalıların kayyımı vekilinin afet evine yönelik talebin kabulüne ilişkin karar düzeltme itirazlarına gelince; talebe konu afet evlerinin devlet tarafından yapılıp yapılmadığı, eğer devlet tarafından yapılmış ise mülkiyet hakkının davacılara geçip geçmediğinin yargılama esnasında araştırılmadığı görülmüş; anılan bu hususların araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi için hükmün bu yönü ile de bozulması gerekmiştir.
3.Bunlardan ayrı; tespit davası, kendine özgü davalardan olup, dava sonucunda istihsal edilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Bilindiği üzere, tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması (6100 s.lı HMK mad. 106/2) ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür, bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararın bulunması dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da re’sen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir (HMK mad.114/1-h, 115).
Öğretide ve Yargıtayın devamlılık gösteren uygulamalarında, taşınmaz hakkında derdest ortaklığın giderilmesi davasının, kentsel dönüşüm uygulamasının ya da kamulaştırma işleminin bulunması gibi istisnai durumlarda muhdesatın tespiti davasının açılmasında güncel hukuki yararın bulunduğu kabul edilmektedir.
26.05.2004 tarihli ve 5177 sayılı Kanun’un 35. maddesi ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 19. maddesine eklenen ek fıkra hükmünde “Başkası adına tapulu, sahipsiz ve/veya zilyedi tarafından iktisap edilmemiş yerin kamulaştırmasında binaların asgarî levazım bedeli, ağaçların ise 11. madde çerçevesinde takdir olunan bedeli zilyedine ödenir” denilmektedir. Bu hükümle başkası adına tapulu veya tapusuz bir taşınmazın kamulaştırılması halinde, taşınmazda malik olmayan ancak üzerindeki muhdesatı meydana getiren kişilere muhdesatın kamulaştırma bedelinin kendisine verilmesini sağlama amacıyla zilyetliği tespit davası açma hakkı tanınmıştır.
Somut olaya gelince; dosya içerisinde mevcut DSİ tarafından gönderilen yazı cevabında dava konusu 125 nolu parselin HES rezervuar alanı çalışmalarından kısmen etkilendiği bildirilmesine rağmen, kamulaştırma haritası getirtilip uygulanmadığı, muhdesatların bulunduğu taşınmazın kamulaştırma sahası içinde kalıp kalmadığının belirlenmediği görülmüştür.
O halde Mahkemece, kamulaştırmaya ilişkin evraklar ve kroki de eklenerek, dava konusu muhdesatların yer aldığı taşınmazların kamulaştırmaya konu olup olmadığının belirlenmesi, fen bilirkişi tarafından düzenlenen bilirkişi raporu ve krokisindeki muhdesatlar, kamulaştırma krokisi ile çakıştırılarak, muhdesatların bulunduğu bölümün kamulaştırılıp kamulaştrılmadığının tespit edilmesi ve bu hususları gösterir teknik bilirkişiye uygulama ve denetime elverişli basit kroki düzenlettirilmesi, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek elde edilecek sonuca göre dava konusu taşınmazlar üzerinde bulunan muhdesatlar ile ilgili infazda kuşku oluşturmayacak şekilde karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Hükmün; yukarıda açıklanan nedenlerle bozulması gerekirken, onandığı anlaşılmakla, bir kısım davalılar vekilinin karar düzeltme talebinin bu yönü ile kabulüne karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle bir kısım davalılar vekilinin karar düzeltme itirazlarının kabulü ile Dairemize ait 06.10.2020 tarihli ve 2020/3517 Esas, 2020/5841 Karar sayılı onama ilamının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerle 6100 Sayılı HMK’nin Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde karar düzeltme isteyene iadesine, 16.06.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.