Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2020/4328 E. 2020/8174 K. 14.12.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/4328
KARAR NO : 2020/8174
KARAR TARİHİ : 14.12.2020

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali ve Tescil, Tapuya Muhdesat Şerhi

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup hükmün davacı vekili, davalı … vekili ve davalı … tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

KARAR
Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkilinin dava konusu 153 numaralı parselin bir kısmını davalıların murisi … ve …’den 1984 yılında satın aldığını belirterek, 1644 m2’sine yönelik tapunun iptali ile davacı adına tescilini talep etmiş, 29.03.2006 tarihli ıslah dilekçesi ile dava türünü, tapu iptal tescil ve taşınmaz üzerinde bulunan yapının davacıya ait olduğunun tapuya şerh edilmesi olarak ıslah etmiştir.
Davalılardan … mirasçıları cevap dilekçesinde, satışta resmi şekil şartının gerçekleşmediğini, geçersiz olduğunu, 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yargılama sırasında bir kısım davalılar davayı kabul ettiklerini beyan etmiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda, davanın tapu iptal ve tescil talebi yönünden reddine, bilirkişi raporunda A harfiyle gösterilen dubleks daire ve havuzun davacıya ait olduğunun tespiti ile bu hususun tapu kütüğüne şerh edilmesine dair verilen karar, davacı vekili, davalı … vekili ve davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, tespit sonrası ve kesinleşme öncesi yapılan satış senedine dayalı olarak açılan tapu iptal ve tescil ile muhdesat tespiti istemine ilişkindir.
1.Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller Mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, taraf vekillerinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2.Dava konusu 153 parsel sayılı taşınmaz, kadastro çalışmaları sırasında 29.08.1980 tarihinde davalı olarak tespit edilmiş, İskenderun Tapulama Hakimliğinin 1961/11 Esas ve 1983/121 Karar sayılı ilamı ile paylı olarak davalıların murisi …, … ve dava dışı 3. kişiler adına tesciline karar verilmiş ve karar 29.01.1988 tarihinde kesinleşmiştir. Davacı ise, dava konusu yerin bir kısmını 01.07.1984 tarihinde paylı maliklerden olan …’den, bir kısmını ise 12.11.1984 tarihinde …’den harici senetle satın aldığını beyan etmiştir.
Şu halde, somut olayda iddia; tespit sonrası ve fakat kesinleşme öncesi eklemeli zilyetliğe ilişkindir. Dayanak satış senedi, tespit sonrası tescil öncesi bir tarihe karşılık geldiğinden, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinde belirtilen hak düşürücü süre burada uygulanmaz. Tapuda kayıtlı bulunmayan taşınmazlar TMK’nin 762. maddesi hükmüne göre menkul mal niteliğindedir. Aynı Kanun’un 763. maddesi uyarınca bu gibi malların mülkiyetinin devri zilyetliğin karşı tarafa teslimi ile gerçekleşeceğinden, satış ve devirlerin her türlü delille kanıtlanması mümkündür. Mahkemece, taşınmazın aynına ilişkin uyuşmazlıklarda nizalı taşınmazın bulunduğu yerde yöntemine uygun olarak keşif yapılmalı, yerel bilirkişi ve taraf tanıklarının 6100 sayılı HMK’nin 243 ve 244 madde hükmü uyarınca keşif yerinde hazır bulunmak üzere davetiye ile çağrılmak suretiyle mümkün olduğunca taşınmaz başında yapılacak keşifte dinlenilmeleri, davaya konu satış senedi aslının getirtilerek yapılacak keşifte uygulanması, taşınmazın kimden kime kaldığı, satış senedinin taşınmazı kapsayıp kapsamadığı, davacının dava konusu taşınmazı 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14 ve TMK’nin 713/1. maddesi hükümleri gereğince malik sıfatı ile kullanıp kullanmadığının etraflıca araştırılması, iddia ve savunma çerçevesinde toplanan ve toplanacak taraf delilleri tartışılıp değerlendirilerek sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, taşınmazın elbirliği halinde mülkiyete tabi olması gerekçesiyle tapu iptal tescil talebinin reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Kabule göre de, bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur. (4721 sayılı TMK’nin 684/1. m) Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını da kapsar. Bu mülkiyet kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere kalıcı yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer. (718. m) 22.12.1995 tarihli ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulandığı gibi eşya hukukunda, muhdesattan, bir arazi üzerinde kalıcı yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlamak gerekir. Muhdesat, şahsi bir hak olup (TMK 722, 724 ve 729. m), sahibine arazi mülkiyetinden ayrı bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak bahşetmez. Taşınmaz üzerindeki kalıcı yapı, ağaç gibi bütünleyici parça niteliğindeki muhdesatların taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemez. Açıklanan bu ilke ve esaslara göre, kural olarak muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetinin tespiti istenemez.
Tespit davası, kendine özgü davalardan olup dava sonucunda istihsal edilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Bilindiği üzere, tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması (6100 sayılı HMK’nin 106/2. m) ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür, bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararının bulunması dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da re’sen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir. (HMK 114/1-h, 115. m)
Öğretide ve Yargıtayın devamlılık gösteren uygulamalarında, taşınmaz hakkında derdest ortaklığın giderilmesi davasının, kentsel dönüşüm uygulamasının ya da kamulaştırma işleminin bulunması gibi istisnai durumlarda muhdesatın tespiti davasının açılmasında güncel hukuki yararın bulunduğu kabul edilmektedir.
Yukarıda açıklanan yasal düzenlenmeler ve ilkeler ışığında somut uyuşmazlık incelendiğinde, davaya konu taşınmaz hakkında istisnalar mevcut olmadığından davacının tespit davası açmasında hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle bu talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, tapunun beyanlar hanesine şerh edilmesine karar verilmesi doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda 2. bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin ve davalılar vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulüyle, 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 1. bentte açıklanan nedenlerle sair temyiz itirazlarının REDDİNE, taraflarca HUMK’un 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harçların istek halinde davacı ve davalı … Sedat Dilgiltepe’ye ayrı ayrı iadesine 14.12.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.