YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/2495
KARAR NO : 2021/772
KARAR TARİHİ : 02.02.2021
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tespite İtiraz
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, tespite itiraz davasının reddine karar verilmiş olup, hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtayca incelenmesi davacı … vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 02.02.2021 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden … vekili Avukat … geldi. Karşı taraftan gelen olmadı. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı … vekili, 270 parsel sayılı taşınmazın kadastro çalışmaları sırasında davalılar adına tespit gördüğünü, dava konusu parselin zilyetlik ile iktisabı için gerekli şartların oluşmadığını belirterek tespitin iptali ile … adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Bir kısım davalılar, davanın reddini savunmuştur.
Bir kısım davalılar, davaya cevap vermemiştir.
Kadastro Mahkemesi’nde açılan davada, Karataş Kadastro Mahkemesince, ilk hükümle, görevsizlik karar verilmesi üzerine, karar Yargıtay tarafından onanmış, Karataş Asliye Hukuk Mahkemesinde devam eden yargılama sonucunda ise, Mahkemece, dava konusu 270 parsel sayılı taşınmaza ilişkin yapılan tespitin 1985 yılında kesinleştiği gerekçesi ile hak düşürücü süreden davanın reddine karar verilmesi üzerine, hüküm davacı … tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 08.02.2012 tarihli ilamı ile, “…özel mülkiyete konu olabilecek nitelik taşıdığı saptansa bile, çekişmeli 270 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinin, … ve … tarafından komisyona yapılan itiraz üzerine verilen 20.01.1993 tarihli komisyon kararı sonrasında kesinleştiği ve eldeki davanın hak düşürücü süre içerisinde açıldığı sabittir. Kaldı ki, …’nin kadastro komisyonuna yaptığı bir itirazın bulunmadığı kabul edilse dahi, tespite karşı 10 yıllık hak düşürücü sürede açılacak davalarda sürenin, husumetin kime ya da kimlere karşı yöneltilebilceğinin açıklığa kavuşmasından, başka bir deyişle taşınmazın tespit maliklerinin kesinleşmesinden itibaren başlayacağı; somut olay bakımından da bu başlangıcın, …’nun itirazı üzerine komisyon tarafından kendisinin de taşınmazda paydaş kılınması olduğu tartışmasızdır. Hal böyle olunca, işin esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın hak düşürücü süre yönünden reddedilmesi isabetsizdir…” gerekçesi ile bozulmuştur. Mahkemesince bozmaya uyma kararı verilerek yeniden yapılan yargılama neticesinde, davacı …’nin açtığı davanın reddine, dava konusu 270 parsel sayılı taşınmazın tespit gibi muris … eşi olan … ile çocukları …, …, …, …, …, … adına tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm davacı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Tüm dosya içeriği ve toplanan delillerden, dava konusu 270 parsel sayılı taşınmazın 1985 yılındaki kadastro tespitinde (ikinci tespit) senetsizden zilyetliğe dayalı olarak davalılar adına tespit edildiği, bu tespite karşı … ile … isimli kişi tarafından kadastro komisyonuna itiraz edildiği, kadastro komisyonunun 20.01.1993 tarihli kararıyla Hazinenin itirazının reddedildiği, …’nun itirazının ise kabul edilip taşınmazda kendisine de pay verildiği, …’nin 270 sayılı parsel hakkında kadastro komisyonunun 20.01.1993 tarihli kararının kendisine 17.09.1997 tarihinde tebliğ edilmesini takiben 03.10.1997 tarihinde eldeki davayı açtığı ve halen 270 parsel sayılı taşınmazın malik hanesinin boş olduğu anlaşılmaktadır.
Somut olayda, Mahkemece, her ne kadar, 270 parselin tespit tarihine kadar davalılar ve öncesinde murisleri … tarafından 20 yılı aşkın bir süreden beri malik sıfatıyla nizasız ve fasılasız bir şekilde zilyet olarak kullanıldığı, bu nedenle zilyet olan davalılar (veya murisleri) lehine 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesinde öngörülen kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile taşınmazı edinme koşullarının gerçekleştiği, tespit malikleri adına senetsizden yer tescilinin tespit edilemediği, zilyetlikle susuz arazilerde edinilecek 100 dönümlük miktarı da aşmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de bu görüşe katılma olanağı bulunmamaktadır. Şöyle ki, 270 parselin ilk tespitinin 24.10.1954 tarihinde yapıldığı, yapılan itirazlar üzerine, Karataş Tapulama Mahkemesi’nin 09.05.1979 tarihli kesinleşmiş kararı ile tutanağın Tapulama Müdürlüğüne iade edilmesi üzerine 1985 tarihinde yeniden tespitinin yapıldığı anlaşılmaktadır. Ancak, Mahkemece, 1985 tarihli tespit tutanağında bahsi geçen dosyanın ve taşınmazın evveliyatına ilişkin kayıtların değerlendirilmeden eksik inceleme ile karar verildiği anlaşılmaktadır. Dosya arasında yer alan ve tutanakta bahsi geçen Tapulama Mahkemesinin dosya kapsamı incelendiğinde, taşınmazın 24.10.1954 tarihli tespit tutanağının edinme sütunundan, dava konusu 270 parsel sayılı taşınmazın senetsizden 1928 tarihli iskan kağıdına dayanılarak davalılar murisi … oğlu …’ya verildiği ve …’nın da 1954 yılı Mart ayına kadar hüsniniyetle taşınmaza zilyet bulunduktan sonra 1954 tarihinde ölümünden sonra yeri mirasçılarına terk ettiği anlaşılmaktadır. (Tespit tutanağında bahsi geçen 1928 tarihli kayıt örneği ise dosya arasındadır.) Yapılan bu tespite karşı … mirasçısı … ile …’nin itiraz ettiği, …’nin itirazında, Eylül/329 tarihli ve 24 numaralı tapuya dayandığı, yapılan bu itirazların, Karataş Gezici Kadastro Hakimliğinin 1960/904 Esas sayılı dosyasına değerlendirildiği, bahsi geçen Mahkemenin 10.08.1963 tarihli ve 1963/182 Karar sayılı karar örneği incelendiğinde ise, dava konusu 270 parsel sayılı taşınmaza ait 1928 tarihli iskan senedinin iptal edilmesi sebebiyle 1942 tarihinde bu yerin … isimli şahsa toprak tevzi komisyonu tarafından tahsis edildiği ve bu tahsisler sebebiyle taraflar arasında Adana 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava görüldüğü 28.09.1950 tarihli kararla, iskan kaydının geçerli bulunması sebebiyle … tarafından açılan davanın reddine karar verildiği ve kararın kesinleştiğine dair açıklamaların olduğu, sonuç olarak, …’nın itirazlarının feragat nedeni ile reddine, Hazinenin tapusunun ise dava konusu yere uymadığı tespit edilerek, yalnızca güneyde kalan çorak 2000 m2’lik kısmın … adına tesciline, geriye kalan 50.000 m2’lik kısmının ise … mirasçıları adına tesciline karar verildiği, hükmün … tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 7.Hukuk Dairesinin 12.12.1963 tarihli ilamı ile hükmün Onanmasına karar verildiği, ancak, … tarafından karar düzeltme yoluna başvurulması üzerine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 31.03.1964 tarihli ilamı ile ‘1928 tarihli iskan belgesinin tevzi cetvel ve haritasından çıkarılmış bir örnek olup tevziin 855 sayılı Kanun hükümlerine göre tekemmül ettiğine dair dosyada bir belgenin mevcut olmadığı, ibraz edilen tevzi cetveli suretinin tahsis ve tevzi muamelesinin tekemmül ettiğini ispat edemediğini, 1928 yılında başlayan zilyetliğin 1942 yılında tevzi talimat gereğince … adına tapuya işlenmekle inkaata uğramış olup 14 senelik zilyetlik süresinin iktisaba yeterli olmadığı, her ne kadar … tarafından açılan meni müdahale davasının reddedilmiş ise de, 1942 tarihli tapunun … adına borçlandırma yoluyla tesis edilmiş bulunduğu göre …’nin dava hakkının bulunduğu bu nedenle … itirazının kabulü gerektiği…’ gerekçesi ile bozulmasına karar verildiği, Mahkemece bozmaya uyma kararı verilerek yeniden yapılan yargılama sonucunda, 11.05.1977 tarihli ve 1963/13 Esas, 1977/46 Karar sayılı karar ile tapulama tespitinin muhtar ve iki bilirkişi aracılığı ile yapılarak usulüne uygun bir kurul oluşturulmadığından tapulama tespitinin tamamlanması için tutanak ve eklerinin Tapulama Müdürlüğüne iade edilmesine karar verildiği, derecatlar sonucunda, son olarak 09.05.1979 tarihli ve 1978/16 Esas, 1979/32 Karar ile dava konusu taşınmazın tutanağının Tapulama Müdürlüğüne iade edildiği anlaşılmaktadır. Bu açıklamalar ışığında, dava konusu taşınmaza ilişkin … tapusu, …’a yapılan 1942 tarihli tevziat ile davalılar murisine ait 1928 tarihli iskan belgesi ve dava dosyasında bahsi geçen tüm bu aşamalar/hususlar değerlendirilmeden dava konusu taşınmazın zilyetlik ile iktisap koşullarının oluştuğunu saptayabilmek mümkün değildir. Bu durumda, Mahkemece yapılacak iş, tüm bu açıklanan hususlar çerçevesinde, öncelikle bahsi geçen Tapulama dosya kapsamı incelenerek, 1928 tarihli iskan kağıdının geçerli olup-olmadığının, yine …’nin Eylül 1329 tarihli tapu kaydı ile …’a yapılan 1942 tarihli tevziatın (dava konusu taşınmaza uygulanan komşu taşınmazlara ait eski tapu kayıtlarının sınırlarının da … okuduğu düşünüldüğünde) Tapulama Mahkemesi dosyası ve 7. Hukuk Dairesi’nin bozma ilamı çerçevesinde incelenerek toplanmış ve toplanacak delillere göre bir karar verilmesi olmalıdır. Mahkemece, tüm bu hususlar değerlendirilmeden karar verilmiş olması yanlış olup hükmün bu nedenlerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, davacı … vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 02.02.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.