Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2020/1121 E. 2021/4744 K. 03.06.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/1121
KARAR NO : 2021/4744
KARAR TARİHİ : 03.06.2021

MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Ecrimisil

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmiş olup hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

KARAR

Davacı vekili, dava konusu 11 parsel sayılı taşınmaz maliklerinin gaip olmaları nedeni ile kendilerine Şişli 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 15.04.2005 tarihli, 2004/673 Esas-2005/728 Karar sayılı kararı ile 3561 sayılı Yasa gereğince İstanbul Defterdarının kayyım olarak atandığını, dava konusu taşınmazın davalının anne ve babası tarafından konut olarak kullanılmakta iken her ikisinin de vefatından sonra davalı tarafından kullanıldığını ileri sürerek, 01.01.2003-31.05.2008 tarihleri arasına ilişkin olarak toplam 6.620,00 TL ecrimisilin yıllara göre tahakkuk edecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, müvekkili, babası ve babasından önceki zilyetlerde dahil olmak üzere taşınmazın 70 yıldan uzun süredir malik sıfatı ile kullanıldığını, halen de kullanmaya devam edildiğini, TMK’nin 713/2. maddesi uyarınca açılan tapu iptali ve tescil davasının derdest olup, bekletici mesele yapılmasını talep ettiklerini açıklayarak anılan davanın lehlerine sonuçlanması halinde davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, ecrimisil istemine ilişkindir.
1-Bilindiği üzere, yargı harcı, devletin mahkemeler aracılığıyla yaptığı hizmete, ondan yararlananların katkısıdır (YİBK. 16.12.1983 gün ve 1983/5 E.-1983/6 K.)
Kanunla açıkça yargı harçlarından muaf olduğu ya da işleminin müstesna olduğuna ilişkin düzenleme yapılmamış olan herkes, bu harçları ödemekle yükümlüdür.
Davada ise; çekişme konusu 10104 ada 11 parsel sayılı taşınmaz paydaşlarının gaip olmaları nedeniyle Şişli 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 15.04.2005 tarihli, 2004/673 Esas-2005/728 Karar sayılı kararı ile 3561 Sayılı Kanun gereğince İstanbul Defterdarı kayyım olarak atanmış, kayyımın verdiği yetki üzerine de Hazine avukatınca eldeki dava açılmıştır.
Hukuk Genel Kurulunun 08.06.2011 tarih ve 2011/3-243 E.-392 K.sayılı kararında belirtildiği üzere; mahkeme kararıyla kayyım olarak atanan ve gaip kişi adına yaptığı bu iş ve işlemler nedeniyle, 3561 sayılı Kanun kapsamında yönetim kayyımı olan Defterdar; burada Hazineyi temsil etmemekte, aksine kayyımlık görevi gereği gaip kişinin anılan taşınmazdaki hak ve menfaatlerini korumaktadır. Kayyımın, Hazine avukatını vekil tayin etmiş olması da Hazine adına hareket ettiğini kabul için yeterli değildir.
O hâlde, davacı tarafın; taşıdığı kayyımlık sıfatı ile açtığı eldeki dava yönünden, 492 sayılı Harçlar Kanunu kapsamında harçtan muaf olmadığı açıktır. 3561 sayılı Kanunun 2/son maddesinde “Kayyımlıkla ilgili işlemler her türlü vergi, resim, harç, katkı payı gibi mali yükümlülüklerden müstesnadır” hükmüne yer verilmiş ise de, burada yargı harçlarından bağışıklığa dair özel bir düzenleme bulunmamaktadır.
Bu durumda; dava açılırken davacıdan 492 sayılı Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken harçlar belirlenip, tahsil edildikten sonra işin esası bakımından bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru değildir.
2-Mahkemece yüze karşı verilen kısa kararda, davanın kısmen kabulü ile, 6.289,44 TL ecrimisil bedelinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, gerekçeli kararda ise davacının davasının kısmen kabulü ile, toplam 6.289,44 TL ecrimisil bedelinin dönem sonlarından itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, faiz talebi yönünden kısa kararda yer almayan kabul sonucuna hüküm fıkrasında yer verilmiş, bu şekilde, kısa karar ile gerekçeli kararın hüküm fıkrası arasında çelişki oluşturulmuştur.
T.C. Anayasası’nın 141. maddesi hükmü uyarınca, duruşmaların aleniyeti kuralı gereği, tefhim edilen kısa karar ile gerekçeli kararın birbirine aykırı ve çelişik olmaması gerekir. Buna göre, yargılama açık olarak yapılacak ve HMK’nin 297/2. maddesi hükmü gereğince de yargılama sonunda verilen kararda taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan haklar sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde açıkça gösterilir. Aynı Kanun’un 298/2. maddesi hükmü ise, sonradan yazılacak gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağını amirdir. Bu nedenle Mahkeme hükmü tek olduğundan ve kısa kararla aynı sonuçları taşıyacağından kısa karar ve gerekçeli karar arasında çelişki halinde ortada yasaya uygun bir hükmün varlığından söz edilemez. Nitekim Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulu’nun 10.04.1992 tarih ve 7/4 sayılı kararında, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili bulunmasının bozma nedeni sayılacağı belirtilmiş olup, Mahkemece yapılacak iş; önceki karar ile bağlı olmaksızın çelişki giderilmek suretiyle yeni bir karar vermekten ibarettir.
Hüküm, bu nedenle Kanuna, tarih ve numarası anılan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’na aykırı olarak tesis edildiğinden bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazları yukarıda açıklanan nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle, usul ve yasaya uygun bulunmayan hükmün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA; bozma neden ve şekline göre davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, HUMK’un 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna ve peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 03.06.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.