Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2019/5654 E. 2020/4125 K. 29.06.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/5654
KARAR NO : 2020/4125
KARAR TARİHİ : 29.06.2020

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali Ve Tescil (Kıyı Kenar Çizgisi İçinde Kaldığından Bahisle)

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup, hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

KARAR

Davacı … vekili, tapuda davalı … Belediyesi adına kayıtlı bulunan 15 parsel sayılı taşınmazın 908,34 m2’lik kısmının kıyı kenar çizgisinin deniz tarafında kaldığını belirterek, bu kısmın tapu kaydının iptali ile kıyı olarak terkinine karar verilmesini istemiştir.
Davalı … vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 895,94 m2’lik kısmın iptaline dair verilen kararın taraf vekillerince temyizi üzerine Dairemizin 30.06.2014 tarihli ve 2014/11540 Esas, 2014/13855 Karar sayılı kararı ile “…idare tarafından belirlenen kıyı kenar çizgisinden farklı olarak yeni bir kıyı kenar çizgisi tespit edildiğine göre, jeoloji mühendisi bilirkişi tarafından düzenlenen raporun hükme esas alınması gerekir. Ancak Jeoloji Mühendisi … tarafından düzenlenen 03.05.2010 havale tarihli raporun eki olan krokide keşfen belirlenen kıyı kenar çizgisi ile daha önce idare tarafından belirlenen kıyı kenar çizgisi ayrı ayrı gösterilmesine ve dava konusu taşınmazın bir kısmının kıyı kenar çizgisinin içinde (deniz tarafında) kaldığı belirtilmesine rağmen, kıyı kenar çizgisinin içerisinde kalan taşınmaz miktarı m2 olarak belirtilmemiştir. Bu nedenle jeolog bilirkişiden yeniden rapor alınarak taşınmazın ne kadarının kıyı kenar çizgisinin içinde kaldığı belirlenmeli, kroki üzerinde işaretlenmeli bu rapora göre talep hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi gerekirken Harita Mühendisi … tarafından tanzim edilen 20.09.2010 havale tarihli raporun hükme esas alınması doğru görülmemiştir. Kabule göre de; 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa’nın 16. maddesiyle 3402 sayılı Kadastro Kanunu’na eklenen 36/A maddesi hükmüne göre kadastro işlemleri sebebiyle açılan davalar nedeniyle yargılama giderlerinden, HMK’nin 323/1 maddesine göre yargılama giderlerinden sayılan harçtan ve avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulamayacağı açıktır. Mahkemece hüküm kurulurken bu hususların gözetilmemiş olması usul ve yasaya aykırıdır. O halde mahkemece yapılacak iş; yukarıda belirtilen eksiklikler gözetilmek suretiyle jeolog bilirkişiden yeniden rapor alındıktan sonra dosya kapsamı ve tüm deliller birlikte nazara alınarak sonucuna göre bir karar verilmesinden ibarettir” şeklindeki gerekçeyle bozulması üzerine, bozmaya uyularak devam eden yargılama neticesinde, davanın kısmen kabulü ile dava konusu … ilçesi, …köyü, 15 parsel sayılı taşınmazın, Jeoloji Yüksek Mühendisi tarafından tanzim edilen 03.01.2019 havale tarihli raporun 4 sayfasındaki krokide D harfi gösterilen ve mavi ile taralı 1.104.23 m2’lik kısmının … köyü tüzel kişiliği adına olan tapu kaydının iptaline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş olup; hüküm, davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan kısmının tapu kaydının iptali ile tapudan terkini istemine ilişkindir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu eski 15 parsel (3402 sayılı kadastro Kanunu m.22/A uygulaması sonucu yeni 787 ada 1 parsel) sayılı taşınmazın 2.885 m2 (22/A çalışması sonucu 2.949,66 m2) arsa niteliğinde A. Ulaşlı Köyü Tüzel Kişiliği adına kayıtlı olduğu ve taşınmazın bir bölümünün kıyı kenar çizgisi içinde kaldığından bahisle eldeki davanın açıldığı ve verilen kararın Dairemizce bozulması sonrasında uyulan bozma ilamının gerekleri yerine getirilmeden idarece oluşturulandan farklı bir kıyı kenar çizgisi tespit eden (bozma öncesi alınan) jeoloji bilirkişisi raporu üzerinde hiç durulmadan doğrudan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Mekansal Planlama Genel Müdürlüğü tarafından 29.08.2013 tarihinde onaylanan kıyı kenar çizgisine göre taşınmazın 1.104,23 m2’lik kısmının deniz tarafında kaldığı belirlenerek sonuca gidildiği anlaşılmıştır.
Mahkemece yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiş ise de; kıyı kenar çizgisinin tespiti bakımından yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya elverişli değildir.
İdarece oluşturulmuş kıyı kenar çizgisinin bulunmaması yahut idari yargı yerinde iptal edilmiş veya oluşturulan harita 28.11.1997 tarihli ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilen ilkeye göre ilgililerine tebliğ edilerek kesinleştirilmemiş ve davalının itirazına uğramışsa; adli yargı mahkemesince, 3621 sayılı Kıyı Kanunu’nun 4. maddesindeki tanımlamalar dikkate alınarak, aynı Kanun’un 5 ve 9.maddeleri ile 13.03.1972 tarihli ve 7/4 sayılı, yine 28.11.1997 tarihli ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları göz önünde tutularak, Kanun’un 9/2. maddesinde belirtilen bilirkişi kurulu aracılığıyla, keşif yapılarak açıklanan kural ve yöntemler doğrultusunda kıyı kenar çizgisi oluşturulmalıdır. Mahkeme aracılığıyla bu çalışma yapılırken, idarenin önceden kıyı kenar çizgisi oluşturmak için yaptığı saptamalar ve bu konuda kurulan komisyonun çalışmalarının ortaya çıkardıkları bilimsel değerlerin bulunduğu da göz ardı edilmemelidir. İdarenin söz konusu çalışmalarını yok saymak da doğru olmaz.
Açıklanan nedenlerle, idarenin kıyı kenar çizgisi çalışmalarında, o yere ilişkin kamu görevlilerince önceden oluşturulmuş komisyon çalışmalarını içerir kayıt ve belgeler getirtilmeli, bunlardaki verilerle, mahkemece kıyı kenar çizgisi oluşturmak için bilirkişilerce yapılan çalışmalarda elde edilen veri ve bulguların örtüşmemesi durumunda, bunun nedenleri hakkında bilirkişilerden bilimsel gerekçelere ve maddi bulgulara dayalı, doyurucu ve denetime açık ek rapor alınmalıdır. Başka bir anlatımla, eldeki uyuşmazlıkta idari saptamalardan takdiri delil olarak yararlanılması zorunludur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26.06.2003 tarihli ve 97/110 sayılı kararı da bu doğrultudadır. Yapılacak bu araştırmalarla, dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisinin hangi tarafında kaldığı duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlendikten sonra, oluşacak durum, dosya içeriği, iddia ve savunma doğrultusunda toplanan diğer tüm deliller birlikte tartışılıp değerlendirilerek, uyuşmazlık hakkında bir karar verilmesi gerekir.
Uyuşmazlığın bu niteliğine göre, öncelikle yöntemince kıyı-kenar çizgisinin belirlenmesi ve zemine uygulanması gerekir. Bu doğrultuda, dava konusu taşınmazların bulunduğu yerde idarece oluşturulmuş ve kesinleşmiş kıyı kenar çizgisi var ise, buna ilişkin karar ve dayanağı olan belgeleri ile kroki ve haritasının birlikte getirtilip dosya arasına konulması, mahallinde yerel ve teknik bilirkişiler aracılığıyla yapılacak keşifte araziye uygulanması, çekişme konusu taşınmazın yeri belirlenip harita üzerine işaretletilmesi gerekir.
Somut olayda, hükme esas alınan bilirkişi raporunda, yöntemince kıyı kenar çizgisi tespit edilmediği, dosyada bozma öncesi tespit edilen kıyı kenar çizgisi üzerinde durulmadığı, bu çizgi ile idarece oluşturulan arasındaki farklılığın değerlendirilmediği, doğrudan İdarece oluşturulan kıyı kenar çizgisine göre belirlemede bulunulduğu, neticeten Mahkemece eksik inceleme ve araştırmaya dayalı, hüküm kurmaya elverişli olmayan bilirkişi raporuna göre hüküm tesis edildiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece yapılacak iş, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.06.2003 tarihli ve 97/110 sayılı kararı doğrultusunda, idari saptamalardan takdiri delil olarak yararlanmak ve 3621 sayılı Kanun’un 5. ve 9. maddelerinde öngörüldüğü biçimde üç jeolog ya da jeoloji mühendisinden oluşturulacak uzman bilirkişi kurulu ve fen bilirkişisi aracılığıyla yöntemine uygun olarak kıyı kenar çizgisini belirlemek, bilirkişi kurulunca belirlenen kıyı kenar çizgisi ile idarece oluşturulan kıyı kenar çizgisinin örtüşüp örtüşmediği, örtüşmemekte ise kıyı kenar çizgisinin parselin neresinden geçtiği, idarece oluşturulan kıyı kenar çizgisi ile bilirkişiler tarafından tespit edilen kıyı kenar çizgisi arasındaki çelişkinin nedenleri hakkında bilirkişi kurulundan bilimsel gerçeklere ve maddi bulgulara dayalı, denetime açık rapor almak, dava konusu taşınmazın yakın komşu parselleri hakkında kıyı kenar çizgisi içerisinde bulunduğundan bahisle açılan, derdest veya kesinleşmiş tapu iptali ve terkin dava dosyası bulunup bulunmadığı araştırılarak ve bulunduğu takdirde hüküm kurulurken göz önünde bulundurulmak üzere dosya arasına getirtilerek, yapılacak bu araştırmalarla, dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisinin hangi tarafında kaldığı, kıyı kenar çizgisi içerisinde kalması durumunda ise ne kadarlık bölümünün kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlendikten ve kroki üzerinde gösterildikten sonra, oluşacak durum, dosya içeriği, iddia ve savunma doğrultusunda toplanan diğer tüm deliller birlikte tartışılıp değerlendirilerek, sonucuna göre karar vermek olmalıdır.
Kabule göre de; dava dilekçesinde açıkça dava konusu taşınmazın 908.34 m2’lik kısmının tapu kaydının iptali istenmesine rağmen, talep aşılarak 1.104.23 m2’lik kısmın iptaline karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının yukarıda yazılı nedenlerle kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 29.06.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.