Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2019/4757 E. 2019/8713 K. 08.10.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/4757
KARAR NO : 2019/8713
KARAR TARİHİ : 08.10.2019

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali Ve Tescil, Alacak

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

KARAR

Davacılar vekili, tarafların ortak mirasbırakanı olan …’un 14.01.1981 tarihinde harici satış sözleşmesiyle 156 parseldeki 500 m2 arsa içerisinde bulunan 2 katlı evin her iki katından birer ailenin oturabileceği kadar kısmını 900.000 TL değerindeki altın karşılığında davacılara sattığını, ancak, murisin, diğer mirasçıları olan davalıların tapuda devir işlemi yapılmasına rıza göstermediklerini açıklayarak taşınmazın tapu kaydının iptaliyle davacılar adına tesciline karar verilmesini, bunun mümkün olmaması halinde ise taşınmazın bugünkü rayiç bedelinin tespitiyle şimdilik 10.000 TL’nin davalılardan alınarak davacılara verilmesini istemiştir.
Davalılar vekili, yapılan satış işleminin yasal şekle uygun olmadığını, ayrıca talebin zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece ilk hükümle, tapulu taşınmazın satışının resmi şekilde yapılmadığı, davacılar lehine TMK’nin 2.maddesindeki koşulların oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hükmün davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairenin 20.01.2014 tarihli ve 2013/902 Esas, 2014/671 Karar sayılı ilamı ile tapulu taşınmazın satışının resmi şekilde yapılmadığı gerekçesi ile tapu iptal ve tescil talebinin reddine ilişkin hükmün onanmasına, davacıların alacak talebine ilişkin olarak ise, davacıların harici satış nedeniyle davalı yana bedel ödediğinin kanıtlanması halinde harici satış bedelinin denkleştirici … ilkesine göre tazmininin gerektiği, tarafların ortak mirasbırakanı olan …’un tapulu taşınmazda bulunan 2 katlı evin her iki katından birer ailenin oturabileceği kadar kısmını 14.01.1981 tarihinde davacılara tapu dışı yolla satıp teslim ettiği ve satış bedeli olan 900.000 TL değerindeki altını aldığı, tapu dışı satış sözleşmesinde tapunun ne zaman devredileceği konusunda açıklık bulunmadığı, bu durumda; davacıların 14.01.1981 tarihinde ödediği 900.000 TL değerindeki altının çeşitli ekonomik etkenler nedeniyle azalan alım gücünün açıklanan ilke ve esaslar çerçevesinde bu konuda bilirkişi veya kurulundan gerekçelerini de açıklayıcı taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak dava tarihindeki alım gücünün belirlenmesi ve davacıların kısmi talebi de dikkate alınarak bu yolla belirlenecek miktara hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle ile bozulmuştur. Mahkemesince, yeniden yapılan yargılama neticesinde, bozmaya uyma kararı verilerek, davanın kabulü ile, 60.976,56 TL’nin davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm bu defa davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, harici satıma dayalı tapu iptal ve tescil,olmazsa alacak isteğine ilişkindir.
Tüm dosya içeriği ve toplanan delillerden, dava konusu parselin öncesinin 156 nolu parsel olduğu, bahsi geçen parselin kadastro tespitine yapılan itiraz sonucu 21.10.1968 tarihinde hükmen tapuya tescil edildiği, tarafların ortak mirasbırakanı olan …’un 07.12.1979 tarihinde 500/22992 payını satış yoluyla edindiği, yapılan imar uygulaması sonucunda taşınmazın 337 ada 20 numaralı parsel olarak 11.11.2010 tarihinde tarafların ortak mirasbırakanı … ve müşterekleri adına arsa vasfıyla tapuya tescil edildiği, …’un dava konusu taşınmazda bulunan 2 katlı evin her iki katından birer ailenin oturabileceği kadar kısmını 14.01.1981 tarihinde davacılara tapu dışı yolla satıp teslim ettiği ve satış bedeli olan 900.000 TL değerindeki altını aldığının sözleşmede açıkça yazılı olduğu anlaşılmaktadır.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak, 60.976,56 TL’nin davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiş ise de, bozma gereklerinin tam olarak yerine getirildiğini söyleyebilme olanağı yoktur. Şöyle ki, az yukarıda bahsi geçen bozma ilamında, davacıların harici satış sözleşmesine dayalı olarak talep ettikleri tazminatın, denkleştirici … ilkesi gereğince iadesinin gerekeceği, davacıların 14.01.1981 tarihinde ödediği 900.000 TL değerindeki altının çeşitli ekonomik etkenler nedeniyle azalan alım gücünün, belirtilen ilke ve esaslar çerçevesinde, dava tarihindeki alım gücünün belirlenmesi gerektiği belirtilmesine rağmen, Mahkemece, bozma sonrası alınan bilirkişi raporunda, bozmada yer alan ‘davacıların 14.01.1981 tarihinde ödediği 900.000 TL değerindeki altının’ ibaresi yanlış yorumlanarak, altın değeri üzerinden hesaplama yapılmış, sözleşmedeki satış bedelinin 900,000 TL olduğu ancak ödemenin bu meblağ karşılığı altın olarak yapıldığı hususu gözden kaçırılmıştır. Oysa ki, Dairenin bozma ilamında da belirtildiği üzere, kural olarak, 10.07.1940 tarihli ve 2/77 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme ve 07.06.1939 tarihli ve 1936/31 Esas, 1939/47 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararlarına göre harici satışın hüküm ifade etmemesi durumunda taraflar verdiklerini geri alabilirler. Bilindiği üzere, geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici … düşüncesine dayanır. Denkleştirici … ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri vermek zorunda olduğunu ve eski hale getirmede mal varlığında artış olan tarafın yükümlülüğünün bulunduğunu ifade eder. Ülkemizde yaşanan ve uzun yıllar boyu yüksek oranlarda seyreden enflasyon nedeni ile belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve çok daha az olduğu bir gerçektir. Hukuken geçersiz sözleşmeler tasfiye edilirken, denkleştirici … kuralı gözardı edilmemelidir. Davacının harici satış nedeniyle davalı yana bedel ödediğinin kanıtlanması halinde harici satış bedelinin denkleştirici … ilkesine göre tazmini gerekir.
O halde, Mahkemece yapılacak …, dava konusu sözleşmede her bir davacı için satış parasının 900.000 TL olduğu gözönüne alınarak, uyarlama ve denkleştirici … kuralları ile 10.07.1940 tarihli ve 1939/2 Esas, 1940/77 Karar ve 07.06.1939 tarihli 1936/31 Esas, 1939/47 Karar sayılı YİBK kararlarının kapsamları ve TEFE-TÜFE endeksleri, altın-döviz kurlarındaki artışlar, memur ve işçi ücretlerindeki artışlar gözetilerek dava tarihine kadar ulaştığı değerin saptanması, bu konuda uzman bilirkişilerden bir hesap, bir serbest muhasebeci ya da mali müşavir ve bir bankacıdan denetime elverişli rapor alınması ve oluşacak sonuca göre bir karar vermek olmalıdır. Tüm bu hususlar düşünülmeden yazılı olduğu üzere karar verilmesi usul ve yasaya uygun olmadığından kararın bozulması gerekmiştir.
Kabule göre de, 04.02.1948 tarihli ve 1944/10 Esas, 1948/3 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ve ilgili Yargıtay Hukuk Dairelerinin yerleşmiş inançları gereğince “bozmadan sonra ıslah yapılamaz” ilkesi geçerlidir. Mahkemece, bu ilke gözardı edilerek, bozmadan sonra ıslah edilen miktara göre hüküm kurulması da doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, davalılar vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 08/10/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.