Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2019/2837 E. 2019/6773 K. 02.07.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/2837
KARAR NO : 2019/6773
KARAR TARİHİ : 02.07.2019

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Elatmanın Önlenmesi Ve Ecrimisil

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

K A R A R

Davacılar asıl ve birleşen davalarında; paydaşı oldukları 1292, 1294 ve 105 parsel sayılı taşınmazlarda kendilerine düşen hisse miktarından az yer kullandıklarını, davalıların ise paylarından fazla yer kullandıklarını ileri sürerek elatmalarının önlenmesine ve ecrimisile karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın reddine dair verilen karar, Yargıtay 1.Hukuk Dairesince “… davalılar … ve …’ın kayıt maliki olarak gözükmedikleri, tapu kayıt maliki olan kişilerle bağlantılarının sağlıklı bir şekilde ortaya konulmamış olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca, davalı tarafça öne sürülen taksim savunması üzerinde yeterince durulduğu, gerekli araştırmaların yapıldığını söyleyebilme olanağı da bulunmamaktadır…. yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılması, tüm paydaşları bağlayan özel parselasyon ya da fiili kullanım biçiminin bulunup bulunmadığının saptanması, var ise çekişmeli bölümün hangi paydaşın payına karşılık kendisine özgülendiğinin belirlenmesi, aksi durumda uyuşmazlığın paylı mülkiyet kuralları uyarınca çözümleneceğinin gözetilmesi, kayıtta paydaş gözükmeyen davalıların ise İcra İflas Kanununun 276/son maddesi hükmününde gözetilerek diğer paydaşlar ile bir ilgilerinin bulunup bulunmadığının açıklığa kavuşturulması, tüm bu hususlar birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. …” gerekçesiyle bozulmuş, Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda taşınmazlarda fiili taksim olduğu gerekçesiyle asıl ve birleştirilen davanın reddine dair verilen karar, davacılar vekilince temyiz edilmiştir.
Asıl ve birleştirilen davalar; çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.
1. Hemen belirtilmelidir ki; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre, payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir.
Bilindiği üzere 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237., Borçlar Kanunu’nun (BK) 213. Tapu Kanunu’nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya ortaklığın satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, “ahde vefa” kuralının yanında TMK’nin 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, TMK’nin müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Öte yandan, davaya konu edilen taşınmazda tüm paydaşların kullandığı veya kullanabileceği çekişmesiz bölümler bulunmaması durumunda paydaşlar arasında fiili kullanım biçiminin oluştuğu söylenemez.
Somut olayda; davacı Feride’nin taşınmazlarda kullandığı alanların bulunmadığı, davalılardan … ve …’ın ise paydaş olmamasına rağmen taşınmazlarda kullanımlarının bulunduğu bu suretle paydaşlar arasında fiili kullanım biçiminin oluşmadığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; asıl ve birleştirilen davalarda tarafların taşınmazlardaki kullanım durumlarının tam olarak saptanması, çekişmeli taşınmazlarda kullandığı kısım bulunmayan davacıların elatmasının önlenmesi isteğinin pay durumu da gözetilerek kabul edilmesi, taşınmazlarda çekişmesiz olarak kullanabileceği bölüm bulunan davacıların paydaş olan diğer davalılara karşı açtığı elatmanın önlenmesi davasının reddine karar verilmesi, pay maliki olmayan davalılara karşı açtığı elatmanın önlenmesi davasının ise kabulüne karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve araştırmaya dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.
2. Kural olarak, men edilmedikçe paydaşlar birbirlerinden ecrimisil isteyemezler. İntifadan men koşulunun gerçekleşmesi de, ecrimisil istenen süreden önce davacı paydaşın davaya konu taşınmazdan ya da gelirinden yararlanmak isteğinin davalı paydaşa bildirilmiş olmasına bağlıdır. Ancak, bu kuralın yerleşik yargısal uygulamalarla ortaya çıkmış bir takım istisnaları vardır. Bunlar; davaya konu taşınmazın kamu malı olması, ecrimisil istenen taşınmazın (bağ, bahçe gibi) doğal ürün veren yada (işyeri, konut gibi) kiraya verilerek hukuksal semere elde edilen yerlerden olması, paylı taşınmazı işgal eden paydaşın bu yerin tamamında hak iddiası ve diğerlerinin paydaşlığını inkar etmesi, paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşması sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belirli bulunması, davacı tarafından diğer paydaşlar aleyhine daha önce bu taşınmaza ilişkin, elatmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri davalar açılması veya icra takibi yapılmış olması halleridir. Bundan ayrı, taşınmazın getirdiği ürün itibariyle de, kendiliğinden oluşan ürünler; biçilen ot, toplanan fındık, çay yahut muris tarafından kurulan işletmenin yahut, başlı başına gelir getiren işletmelerin işgali halinde intifadan men koşulunun oluşmasına gerek bulunmamaktadır.
Yine paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşması sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belli bulunması durumunda, davacı paydaş tarafından davalı paydaş aleyhine bu taşınmaza ilişkin elatmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri dava açılması hallerinde yine intifadan men koşulu aranmaz.
Bu nedenle, davaya konu taşınmazlar yönünden sayılan istisnalar dışında intifadan men koşulunun gerçekleşmesi aranacak ve intifadan men koşulunun gerçekleştiği iddiası, her türlü delille kanıtlanabilecektir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.02.2002 tarihli ve 2002/3-131 Esas, 2002/114 Karar sayılı ilamı)
25.05.1938 tarihli ve 29/10 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ve Yargıtayın aynı yoldaki yerleşmiş içtihatları uyarınca ecrimisil davaları beş yıllık zamanaşımına tabi olup bu beş yıllık süre dava tarihinden geriye doğru işlemeye başlar.
Somut olaya gelince; asıl ve birleştirilen davada tarafların taşınmazlardaki kullanım durumlarının tam olarak belirlenmesi, taşınmazlarda çekişmesiz olarak kullandığı bölüm bulunan davacıların paydaş olan diğer davalılara yönelik ecrimisil isteğinin reddine karar verilmesi, pay maliki olmayan davalılara karşı ise hissesi de dikkate alınarak tespit edilecek ecrimisile karar verilmesi, taşınmazlarda kullanabileceği alan bulunmayan davacıların ise paydaş olan diğer davalılar ile arasında davaya konu 105 parsel sayılı taşınmazla ilgili 04.01.2001 tarihinde ortaklığın giderilmesi davası görüldüğü de dikkate alınarak intifadan men koşulunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanarak sonucuna göre karar verilmesi, pay maliki olmayan davalılara karşı ise tespit edilecek ecrimisilin karar altına alınması gerekirken eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda (1) ve (2) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulüyle, hükmün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 02/07/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.