Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2018/8180 E. 2019/380 K. 15.01.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/8180
KARAR NO : 2019/380
KARAR TARİHİ : 15.01.2019

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

DAVA TÜRÜ : Elatmanın Önlenmesi, Yıkım

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup hükmün dahili davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

K… A R A R

Davacılar, paydaşı oldukları 23 parsel sayılı taşınmaza davalının hiçbir haklı nedene dayanmadan müdahale ettiğini ileri sürerek elatmasının önlenmesine ve davalı tarafından inşa edilen muhdesatların yıkılmasına karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, müdahalenin keşfen sabit olduğu gerekçesiyle elatmanın önlenmesine, fahiş zarar doğuracağı gerekçesiyle yıkım isteğinin reddine dair verilen karar, dahili davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir.
1. Bilindiği üzere, tarafların tüm delilleri toplanıp tetkik edildikten ve 6100 sayılı HMK’nin 186. maddesine göre son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin HMK’nin 297. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu aynı maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.
Ne var ki, uygulamada HMK’nin 294/4. maddesinin getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde HMK’nin 297. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren, tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa kararla daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur.
Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili bulunması yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasa’nın 141. maddesi ve usül kanunlarının yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca, anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, kararlarının saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Somut olayda, kısa kararda, çekişmeli 23 parsel sayılı taşınmaza davalının “müdahalesinin reddine” dedikten sonra gerekçeli kararda “müdahalelerinin menine” denmek suretiyle iki karar arasında çelişki yaratıldığı açıktır.
10.04.1992 tarihli 1991/7-1992/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararı ile kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili bulunmasının bozma nedeni oluşturacağı; bozmadan sonra yerel mahkemenin önceki kısa kararla bağlı olmaksızın çelişkiyi kaldırmak kaydı ile karar verebileceği öngörülmüştür.
Hal böyle olunca; değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek kısa kararla çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir.
2. Bilindiği üzere, 6100 sayılı HMK’nin 297/2. maddesine göre, hüküm sonucu kısmında; “istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Kanun maddesinin bu açık hükmünün sonucu olarak, mahkemelerce kurulan hükümler infaz sırasında tereddüt ve şüphe yaratmayacak nitelikte olmalıdır.
Ne var ki; Mahkemece verilen kararın infaza elverişli olduğunu söyeleyebilme olanağı yoktur.
Şöyle ki, hüküm kısmının ikinci parağrafında “işlemin fen bilirkişilerinin krokilerinde a,b,c,d,f,g ile gösterilen yerlerle ilgili yapılmasına” denilmişse de 03.05.2005 tarihli dava dilekçesinde işlem yapılması talebi bulunmadığı gibi yapılacak işlemin ne olduğu ve amacı da anlaşılamamaktadır.
Hal böyle olunca; infazda tereddüt uyandırmaycak ve infaz kabiliyeti olacak şekilde karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması da isabetsizdir.
SONUÇ: Yukarıda (1) ve (2) numaralı bentlerde yazılı nedenlerle dahili davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden, kabulüyle, hükmün 6100 sayılı HMK’nin geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma sebebine göre davalının temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, taraflarca HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 15/01/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi