YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/6927
KARAR NO : 2018/17989
KARAR TARİHİ : 25.10.2018
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Elatmanın Önlenmesi
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davada asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne karar verilmiş olup, hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtayca incelenmesi davacı-karşı davalı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 25/10/2018 … günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davacı-karşı davalı … vekili Av. Cansu İnaltan geldi. Karşı taraftan gelen olmadı. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanın sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek; dosya incelendi, gereği düşünüldü
K A R A R
Davacı vekili;vekil edeninin 16 parsel sayılı taşınmazın hissedarı olup hissesini 13.9.2007 tarihinde … …’dan satın aldığını, taşınmaz başına giderek fiilen zilyetliğin kendisine teslim edildiğini, vekil edeni tarafından yer tesliminden sonra kendisine gösterilen sınırlarda 9182 m2′ lik hissesinin duvarla çevirmek istendiği sırada; davalıların vekil edeni aleyhine 3091 sayılı Kanun uyarınca kaymakamlığa başvurduklarını, vekil edeni hakkında tecavüzün menine karar verildiğini, davalıların dava konusu taşınmazda hisselerinden fazla yer kullanıp vekil edeni de dava konusu yer dışında yer kullanmadığı halde hakkında men kararı aldırıldığını, davalıların müdahalesinin haklı nedene dayanmadığını belirterek, davalıların müdahalesinin menine ve elatma tehlikesi devam etmesi nedeniyle muarazanın men’ine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili; dava konusu 16 parselle ilgili hissedarların 1991 yılında rızai taksim yaptıklarını,vekil edeninin taşınmazı taksimdeki gibi kullandığını,davacının taşınmazı … …’dan aldığını, davacının ve satın aldığı …’ın davacının kullandığı yerde hissesinin olmadığını belirterek davanın reddini savunmuş, diğer davalılar davaya cevap vermemişlerdir.
Davalı … vekili tarafından davacı …’e karşı dava açılarak;16 parselle ilgili 7.6.1991 tarihinde hissedarların rızai taksim yapıp o tarihten beri taşınmazı taksime göre kullandıklarını, davacı- karşı davalının ise taşınmazı satın aldıktan sonra vekil edeni … ve kardeşlerine düşen hisseleri kullanıp bu yere inşaat yaptığını, davacı- karşı davalı hakkında kaymakamlık tarafından men kararı verildiğini beyan ederek davacı- karşı davalı …’in 16 parseldeki tecavüzünün menine ve inşaatın kaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı-karşı davalı … vekili ise; davacı- karşı davalının dava konusu taşınmazda hissedar olduğunu, dava konusu taşınmazda fiili kullanım oluştuğunu, 1991 tarihli rızai taksim sözleşmesinin tüm hissedarlar tarafından imzalanmaması nedeniyle geçerli olmadığını, davalı- karşı davacı dahil tüm hissedarların dava konusu taşınmazda az da olsa yer kullandıklarını, bu nedenle davalı-karşı davacının men’i müdahale davasının dinlenemeyeceğini belirterek birleşen karşı davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece asıl davanın reddine, birleşen karşı davanın ise kabulüne ve davacı-karşı davalının 16 parsel sayılı taşınmazda bilirkişi tarafından krokide gösterilen 5B kısmındaki tecavüzünün men’ine ve kal’ine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı- karşı davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Asıl dava elatmanın önlenmesi, birleşen dava ise elatmanın önlenmesi ve kal istemine ilişkindir.
Mahkemece 1991 yılında yapıldığı belirtilen rızai taksime üstünlük tanınarak birleşen davanın kabulüne ve davalıların davacıya ait parsele müdahalesinin bulunmadığı belirtilerek asıl davanın reddine karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya yeterli değildir. O halde mahkemece toplanmış ve toplanacak delillere göre;dava konusu taşınmaz başında yeniden keşif yapılarak geçerlilik durumuna göre 1991 tarihli rızai taksim protokolünün mahalline uygulanması, taraf tanıklarının taşınmaz başında dinlenerek beyanları arasında çelişki olursa mahkemece yüzleştirilmesi, taraflar arasında taşınmazın kullanımına ilişkin fiili taksim olup olmadığı ve varsa her bir tarafın hangi bölümü kullandığı hususunun uyuşmazlığa sebebiyet vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturulması, tarafların dava konusu taşınmazda başından beri kullandıkları az da olsa bir yer olup olmadığı hususunun saptanarak tüm bu hususların fen bilirkişisi tarafından krokiye yansıtılması gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
Kabule göre de;
492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca dava değerinin ve buna göre alınacak harcın, el atılan yerin değeri ile talep edilen elatmanın önlenmesi isteğinin yanında yıkım isteği de varsa yıkımı istenilen yapının değerinin toplamından ibaret olacağı kuşkusuzdur (4.3.1953 tarihli ve 10/2 sayılı İBK).
Ne var ki, karşı dava elatmanın önlenmesi isteği ile açıldığı, yıkım yönünden değer bildirilmediği gibi, yargılama sırasında da harç ikmali yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Hâl böyle olunca, öncelikle davada ileri sürülen isteklerden el atmanın önlenmesi ve yıkım isteği ile ilgili olarak davacıların bildireceği dava değerleri üzerinden peşin harcın alınması, keşfen saptanan ya da saptanacak değerler başlangıçta gösterilen değerlerden fazla ise yargılama sırasında taraflarca eksik harcın tamamlanması, bu zorunluluk yerine getirildiği takdirde davaya devam edilmesi gerekirken, anılan husus gözardı edilerek işin esası bakımından hüküm kurulması da isabetsizdir.
SONUÇ: Davacı-karşı davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenle 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 1.630,00 TL Avukatlık Ücretinin davalı-karşı davacıdan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davacı-karşı davalıya verilmesine, taraflarca HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 25/10/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.