Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2018/6795 E. 2020/6640 K. 02.11.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/6795
KARAR NO : 2020/6640
KARAR TARİHİ : 02.11.2020

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Ecrimisil

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

KARAR

Davacı vekili, davaya konu 1339 ada 394 parselde kayıtlı taşınmazın davalılar tarafından haksız kullanımı sebebiyle, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, 01.09.2009-01.09.2014 tarihleri arasındaki dönem için 1000 TL ecrimisilin faiziyle davalılardan tahsilini talep etmiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalıların kötüniyetli kullanımının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava,paydaşlar arasındaki ecrimisil istemine ilişkindir.
Kural olarak, men edilmedikçe paydaşlar birbirlerinden ecrimisil isteyemezler, intifadan men koşulunun gerçekleşmesi de, ecrimisil istenen süreden önce davacı paydaşın davaya konu taşınmazdan ya da gelirinden yararlanmak isteğinin davalı paydaşa bildirilmiş olmasına bağlıdır. Ancak, bu kuralın yerleşik yargısal uygulamalarıyla ortaya çıkmış bir takım istisnaları vardır. Bunlar; davaya konu taşınmazın kamu malı olması, ecrimisil istenen taşınmazın (bağ, bahçe gibi) doğal ürün veren yada (işyeri, konut gibi) kiraya verilerek hukuksal semere elde edilen yerlerden olması, paylı taşınmazı işgal eden paydaşın bu yerin tamamında hak iddiası ve diğerlerinin paydaşlığını inkar etmesi, paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşması sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belirli bulunması, davacı tarafından diğer paydaşlar aleyhine daha önce bu taşınmaza ilişkin, elatmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri davalar açılması veya icra takibi yapılmış olması halleridir. Bundan ayrı, taşınmazın getirdiği ürün itibariyle de, kendiliğinden oluşan ürünler; biçilen ot, toplanan fındık, çay yahut muris tarafından kurulan işletmenin yahut, başlı başına gelir getiren işletmelerin işgali halinde intifadan men koşulunun oluşmasına gerek bulunmamaktadır.
Yine paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşması sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belli bulunması durumunda, davacı paydaş tarafından davalı paydaş aleyhine bu taşınmaza ilişkin elatmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri dava açılması hallerinde yine intifadan men koşulu aranmaz.
Bu nedenle, davaya konu taşınmazlar yönünden sayılan istisnalar dışında intifadan men koşulunun gerçekleşmesi aranacak ve intifadan men koşulunun gerçekleştiği iddiası, her türlü delille kanıtlanabilecektir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.02.2002 tarihli ve 2002/3-131 Esas, 2002/114 Karar sayılı ilamı)
Somut olayda, davaya konu 1339 ada 394 parselde kayıtlı arsa vasıflı taşınmazda tarafların murisi …’un 11/360 hisse sahibi olduğu, davaya konu taşınmazın dava dışı paydaşlarının da bulunduğu, dava konusu taşınmaz üzerinde yapılan keşif sonrasında düzenlenen 10.08.2015 tarihli bilirkişi raporuna göre, davaya konu taşınmaz üzerindeki, 68 dış kapı numaralı zemin üzeri iki kattan oluşan yapı ile 1 dış kapı numaralı zemin üstü bir kattan oluşan yapının davanın konusu olduğu, bu yapıların tarafların murislerinin kullanımında olduğu, dava dışı diğer paydaşlarla parselin bu bölümü üzerinde herhangi bir uyuşmazlık bulunmadığı, duruşmada dinlenen tanık beyanlarına göre dava konusu yapılardaki bağımsız bölümlerden bir kısmının kiraya verildiği, bir kısmının davalılar tarafından kullanıldığının ifade edildiği, fakat davacının payına karşılık kullanabileceği bir bölümün bulunup bulunmadığının tereddütsüz bir şekilde belirlenmediği anlaşılmaktadır. Mahkemece davaya konu yapılarla ilgili olarak, yerinde uzman bilirkişiler aracılığıyla yeniden keşif yapılarak,taraf tanıkları keşif mahallinde dinlenmek suretiyle, tüm paydaşları bağlayan fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığının, oluşmuş ise kimin nereyi kullandığının belirlenip krokiye yansıtılması, fiili kullanma biçimi oluşmamışsa pay maliki olan davacının payına karşılık taşınmazda kullandığı veya kullanabileceği yer bulunup bulunmadığının kuşkuya yer bırakmayacak şekilde saptanarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Açıklanan nedenle, davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 02.11.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.