YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/676
KARAR NO : 2019/2839
KARAR TARİHİ : 18.03.2019
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davacı … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı … vekili, vekil edeni ile davalılardan…’un 1972 yılından beri evli olup diğer davalının ise…’un gayri resmi eşi olduğunu, Hadle’nin boşanma davası açacağını öğrenen…’un, 4721 sayılı TMK uyarınca edinilmiş mal niteliğindeki, 2005 yılından sonra satın almış olduğu 1, 13, 17 ve 18 parsel sayılı taşınmazları diğer davalı …’ye muvazaalı olarak devrettiğini, yapılan bu devrin aynı zamanda ileride mirasçılık sıfatını kazanacak diğer vekil edeni …’nun miras hakkını da etkilediğini açıklayarak, davalı … üzerindeki kayıtların iptaliyle diğer davalı … adına tescilini, aksi halde alacağın sonuçsuz kalmaması için dava konusu taşınmazın haciz ve satışını isteyebilmeleri yönünde hüküm kurulmasını istemiştir.
Davalı … vekili, mal rejiminin tasfiyesi amacıyla açılan davalarda tapu iptali ve tescil isteğinde bulunulamayacağını, dava konusu taşınmazların 1971 yılında miras yoluyla intikal ettiğini, davalının piyasaya yüklü miktarda borçları olduğunu, yapılan devirlerin gerçek anlamda devir olmadığını, taşınmazları yeniden kendi adına devralırken de bedelsiz devraldığını açıklayarak, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemenin ilk kararında, dava reddedilmiş, davacı taraf vekilinin temyizi sonunda, Dairemizin 2014/15105 E. 2014/17132 K. sayılı ilamı ile; davacı … yönünden verilen hüküm onanmış, davacı … yönünden verilen hüküm ise, davanın edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesine ilişkin olduğu, 4787 sayılı Aile Mahkemeleri’nin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’un 4. maddesi; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ikinci kitabından üçüncü kısım hariç olmak üzere aile hukukundan (TMK’nin m. 118-395) kaynaklanan bütün davaların aile mahkemesinde bakılacağının hükme bağlandığı, aile mahkemeleri kurulmayan yerlerde ise Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararıyla o yerde bulunan asliye hukuk mahkemelerinin aile mahkemesi sıfatıyla bu tür davalara bakılacağının öngörüldüğü,görevin kamu düzeniyle ilgili olup yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden re’sen dikkate alınması gerektiği, dava hakkında görevsizlik kararının verilmesi (Asliye Hukuk Mahkemesinin Aile Mahkemesi sıfatıyla bakılmasına ara kararıyla karar verilmesi) gerekirken bu husus gözden kaçırılarak yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığına işaret edilerek bozulmuştur.
Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda; davanın reddine karar verilmiş, hüküm süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 sayılı HMK mad. 33). Davanın, bozma ilamında da belirtildiği üzere davacının dava dilekçesi ve yargılama oturumlarındaki beyanlarına göre TMK’nin 202 ve devamı maddeleri gereğince, edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
Mal rejimi sona erdiğinde eşlerin ya da mirasçılarının tasfiye davası sonucunda katkı payı, değer artış payı ve artık değere katılma alacağı hakları doğar. Kural olarak, eşlerden birine ait mal varlığında, diğer tarafın mülkiyet veya başka ayni hak talebi söz konusu olamaz. Mal rejiminin tasfiyesi isteğinde bulunan eşe ya da mirasçılarına tanınan hak ayni olmayıp, şahsi alacak hakkıdır (07.10.1953 tarihli ve 8/7 YİBK, 4721 sayılı TMK mad. 227/1, 231, 236/1). TMK’nin 239/1. fıkrasında; “katılma alacağı ve değer artış payı ayın veya para olarak ödenebilir…” denilmektedir. 226/3. maddede ise “Eşler karşılıklı borçları ile ilgili düzenleme yapabilirler” hükmüne yer verilmiştir. Anılan kanuni düzenlemelerden de anlaşılacağı gibi, borcun ayın olarak ödenmesi borçlu eşe tanınmış bir haktır. Başka bir anlatımla, tasfiye alacaklısı ayrık durumlar hariç ayni hak isteğinde bulunamaz, ancak borçlu eş isterse, mal rejiminin tasfiyesine ilişkin dava sonuçlanıncaya kadar borcunu ayın olarak ödemeyi kabul edebilir.
Açıklanan bu kuralın istisnaları 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 226/2. maddesinde (alacaklı eşin tasfiyeye konu paylı malda üstün yararını kanıtlaması) ve 240. maddesinde (aile konutu veya eşyanın söz konusu olması) tahdidi olarak belirtilmiştir. Temyize konu davadaki somut olayda açıklanan istisnai durumlar mevcut değildir.
Yukarda açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler uyarınca yapılan incelemede;
Tüm dosya kapsamı birlikte incelendiğinde, bozma ilamı ile davanın edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesine ilişkin olduğu belirtilerek, davanın nitelemesi yapılmış, Mahkemece bozmaya uyulmakla taraflar lehine usuli kazanılmış hak oluşmuştur.Buna göre, davacı vekili tarafından mal rejimin tasfiyesinden kaynaklanan iptal ve tescil talebinin olduğu, alacağa ilişkin terditli talebinin bulunmadığı dikkate alınarak davacı vekilinin 07.10.1953 tarihli ve 8/7 sayılı YİBK Hukuk Bölümü Kararı uyarınca; davacının mal rejiminin tasfiyesi sonucunda oluşan hakkı kişisel hak niteliğindeki bir alacak hakkı olup, ayın (mülkiyet) istenemeyeceğinden davanın bu nedenle reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle ret kararı verilmesi doğru değilse de ret kararı sonuç itibari ile doğru olduğundan, hükmün onanması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün, yukarda açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 438/son maddesi (HMK mad. 370/4) uyarınca gerekçesi düzeltilerek ONANMASINA, HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine 18.03.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.