Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2018/5193 E. 2020/5806 K. 06.10.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/5193
KARAR NO : 2020/5806
KARAR TARİHİ : 06.10.2020

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Ecrimisil

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup, hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı vekili, vekil edeninin 1/3 oranında paydaş olduğu dava konusu 633 ada 4 parsel sayılı taşınmazın davalı tarafından kullanıldığını belirterek 10.000 TL ecrimisilin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulü ile; 10.000,00 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, iş bu alacağa 24.11.2011 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar verilmiş, hüküm, davalı vekili tarafından tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, paydaşlar arasında ecrimisil isteğine ilişkindir.
Hemen belirtilmelidir ki, dava konusu taşınmazda taraflar paydaştırlar. Paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan her zaman payına vaki elatmanın önlenilmesini ve/veya ecrimisil isteyebilir. Elbirliği mülkiyetinde de paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine ecrimisil davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı ecrimisil davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Kural olarak, men edilmedikçe paydaşlar birbirlerinden ecrimisil isteyemezler. İntifadan men koşulunun gerçekleşmesi de, ecrimisil istenen süreden önce davacı paydaşın davaya konu taşınmazdan ya da gelirinden yararlanmak isteğinin davalı paydaşa bildirilmiş olmasına bağlıdır. Ancak, bu kuralın yerleşik yargısal uygulamalarla ortaya çıkmış bir takım istisnaları vardır. Bunlar; davaya konu taşınmazın kamu malı olması, ecrimisil istenen taşınmazın (bağ, bahçe gibi) doğal ürün veren yada (işyeri, konut gibi) kiraya verilerek hukuksal semere elde edilen yerlerden olması, paylı taşınmazı işgal eden paydaşın bu yerin tamamında hak iddiası ve diğerlerinin paydaşlığını inkar etmesi, paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşması sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belirli bulunması, davacı tarafından diğer paydaşlar aleyhine daha önce bu taşınmaza ilişkin, elatmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri davalar açılması veya icra takibi yapılmış olması halleridir. Bundan ayrı, taşınmazın getirdiği ürün itibariyle de, kendiliğinden oluşan ürünler; biçilen ot, toplanan fındık, çay yahut muris tarafından kurulan işletmenin yahut, başlı başına gelir getiren işletmelerin işgali halinde intifadan men koşulunun oluşmasına gerek bulunmamaktadır.
Bu nedenle, davaya konu taşınmazlar yönünden sayılan istisnalar dışında intifadan men koşulunun gerçekleşmesi aranacak ve intifadan men koşulunun gerçekleştiği iddiası, her türlü delille kanıtlanabilecektir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.02.2002 tarihli ve 2002/3-131 E, 2002/114 K sayılı kararı).
Öte yandan, gerek öğretide ve gerekse yargısal uygulamalarda ifade edildiği üzere ecrimisil, diğer bir deyişle haksız işgal tazminatı, hak sahibinin, hak sahibi olmayan kötüniyetli zilyetten isteyebileceği bir tazminat olup, 08.03.1950 tarihli ve 22/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; fuzuli işgalin tarafların karşılıklı birbirine uygun iradeleri ile kurduğu kira sözleşmesine benzetilemeyeceği, niteliği itibarı ile haksız bir eylem sayılması gerektiği, haksız işgal nedeniyle oluşan zararın tazmin edilmesi gerekeceği vurgulanmıştır. Ecrimisil, haksız işgal nedeniyle tazminat olarak nitelendirilen özel bir zarar giderim biçimi olması nedeniyle, en azı kira geliri karşılığı zarardır. Bu nedenle, haksız işgalden doğan normal kullanma sonucu eskime şeklinde oluşan olumlu zarar ile kullanmadan kaynaklanan olumlu zarar ile malik ya da zilyedin yoksun kaldığı fayda (olumsuz zarar) ecrimisilin kapsamını belirler. Haksız işgal, haksız eylem niteliğindedir. (YHGK’nin 25.02.2004 tarihli ve 2004/1- 120-96 sayılı kararı) 25.05.1938 tarihli ve 29/10 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ve Yargıtayın aynı yoldaki yerleşmiş içtihatları uyarınca ecrimisil davaları beş yıllık zamanaşımına tabi olup bu beş yıllık süre dava tarihinden geriye doğru işlemeye başlar.
Hemen belirtelim ki, ecrimisil hesabı uzmanlık gerektiren bir husus olup, taşınmazın niteliğine uygun bilirkişi marifetiyle keşif ve inceleme yapılarak ve taleple bağlı kalınarak haksız işgal tazminatı miktarı belirlenmelidir. Alınan bilirkişi raporu, somut bilgi ve belgeye dayanmalı, tarafların ve hakimin denetimine açık olmalı ve değerlendirmenin gerekçelerinin bilimsel verilere uygun şekilde HMK’nin 266 vd. maddelerine uygun olarak açıklanması gereklidir.
İlke olarak, kira geliri üzerinden ecrimisil belirlenmesinde, taşınmazın dava konusu ilk dönemde mevcut haliyle serbest şartlarda getirebileceği kira parası, emsal kira sözleşmeleri ile karşılaştırılarak, taşınmazın büyüklüğü, niteliği ve çevre özellikleri de nazara alınarak yöredeki rayiçe göre belirlenir. Sonraki dönemler için ecrimisil değeri ise ilk dönem için belirlenen miktara ÜFE artış oranının tamamının yansıtılması suretiyle bulunacak miktardan az olmamak üzere takdir edilir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesi ile TMK’nin 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Bir başka ifade ile dava konusu taşınmazın davalının kullanımında olduğunu ispat külfeti davacı tarafa aittir.
Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamından, dava konusu 633 ada 4 parsel sayılı taşınmazın tapuda “İki Katlı Kargir Bina ve Arsası” vasfında olup, 1/3 hissesi davacı ve 40/60 hissesi de davalı adlarına paylı mülkiyet şeklinde kayıtlı ve yüzölçümünün 166,11 m2 olduğu sabittir. Dava konusu taşınmaz üzerinde (fiili durumda) zemin ve normal kattan oluşan bina bulunduğu tespit edilmiştir.
Somut olayda, mahallinde yapılan keşfe rağmen dava konusu taşınmaz üzerinde yukarıda izah edilen ilkeler doğrultusunda değerlendirme yapılmamıştır. Özellikle niza konusu yapının tam olarak kim ve/veya kimlerin kullanımında olduğu araştırılmadığı gibi zemin katın belli bir süre davacı tarafından kiraya verildiği iddia edildiğine göre ecrimisil talep edilen edilen dönemi kapsar şekilde fiili kullanım şekli, kiraya verilip verilmediği, kiraya veriliyorsa kim tarafından verildiği, kira bedeli ve kira bedellerinin kim tarafından tahsil edildiği belirlenmemiştir. Yine davacının kullanımına elveriliş bir yerin olup olmadığı, olması halinde bu yerin kullanımına davalı tarafından engel olunup olunulmadığı da yeterince irdelenmemiştir.
Ayrıca davacı tarafın dava dilekçesinde tanık deliline dayandığı, davacıya tanık listesi ve adreslerini bildirmek üzere usulüne uygun süre verilmediği gibi tanık listesi sunan davalı tarafa ait tanıkların da dinlenmediği görülmektedir.
O halde, Mahkemece, öncelikle davacı tarafa tanık listesi sunması için süre ve imkan verilmesi, daha sonra yukarıdaki ilkeler uyarınca yerinde yeniden taşınmazın başında yerel, teknik ve uzman bilirkişiler ile taraf tanıkları aracılığıyla keşif yapılarak, tanıkların (tarafların ispat yükleri de gözetilerek), taşınmazın her bir katının kim ve/veya kimler tarafından kullanıldığı, var ise tasarruf şekilleri, davacının kullanımına elveriliş bir yerin olup olup olmadığı, davacının kullanımına elverişli bir yerin varlığı halinde kullanımına davalı tarafından engel olunulup olunulmadığı, zemin katın ecrimisil talep edilen dönemi kapsar şekilde kiraya verilip verilmediği, kiraya veriliyorsa kim tarafından verildiği, kira bedeli ve kira bedellerinin kim tarafından tahsil edildiği konularında dinlenilmesi, bu şekilde davalının (var ise) kullanımın şekli ve süresinin her bir daire yönünden ayrı ayrı tereddüte mahal bırakılmayacak şekilde belirlenmesi, tasarruf şekline göre (her bir daire yönünden) intifadan men koşulu da gözetilerek tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde toplanmış ve toplanacak deliller hep birlikte değerlendirilmek suretiyle oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi ve ( şartların varlığı halinde) ecrimisil bedelinin ise az yukarıda belirtilen ilke ve usuller çerçevesinde emsal karşılaştırılması yapıldıktan sonra davacı payı da nazara alınarak belirlenmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının yerinde olduğundan kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK’un 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna, istek halinde peşin harcın temyiz edene iadesine, 06.10.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.