Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2018/3456 E. 2019/3854 K. 09.04.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/3456
KARAR NO : 2019/3854
KARAR TARİHİ : 09.04.2019

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Elatmanın Önlenmesi Ve Ecrimisil

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

KARAR

Davacı …, babası …’in 1972 yılında vefat ettiğini, tapuda 1484 parsel olarak kayıtlı bulunan taşınmazın 40/160 hissesinin babası Mehmet adına kayıtlı olduğunu, kardeşleri Mustafa, Hürü ve Elif’in hisselerini satın aldığını, kendi hissesine düşen ve satın aldığı yerleri davalının kullandırmadığını, dava konusu yerden her yıl kazanç sağlandığını belirterek; el atmanın önlenmesini ve taşınmazın kendisine teslimini, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 5.000,00 TL ecrimisil bedelinin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı … vekili, 1484 parsel sayılı taşınmazın davacıya babasından intikal ettiğini, müvekkili ile birlikte bu taşınmazda 8 hissedar bulunduğunu, davacı ve müvekkilinin amca çocukları olup evveliyatında da 1484 parsel sayılı taşınmazın dışındaki diğer taşınmazlarda da hissedar olduklarını, 1484 parselin yüzölçümünün 2000 metre kare olduğunu, bir diğer 2000 metre karelik parsel ile 1484 parselde davacı ve davalının ailesinin yarı yarıya hissedar iken rızai taksim ile 1484 parselin tamamının müvekkilinin ailesinde diğer 2000 metrekarelik parselin ise davacının ailesinde kaldığını, bu şekilde 1484 parselin 1967 yılından bu yana fiilen müvekkili ve ailesinin ekip biçtiğini, bu parsele karşılık başka bir parseldeki 2000 metre karelik taşınmazı ise davacı ve ailesinin kullandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan delillere göre dosyanın bir bütün olarak incelenmesi neticesinde: mevcut taşınmazın davacının babası zamanında dava dışı taşınmazla trampa şeklinde verilmek suretiyle davalı tarafça kullanıldığı, kadastro tespiti sırasında davalı adına hisse tespitinin yapılmış olduğu ve dava tarihine kadar davalının bu yeri kullanmasında men yönünde herhangi bir ihtarname gönderilmediği anlaşıldığından, el atmanın önlenmesi ve ecrimisil talepleri yerinde görülmediğinden karar verilmiştir. Hüküm, süresi içerisinde davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1.Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına ve mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine, takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, davacının aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2.Davacının diğer temyiz itirazlarına gelince;
Dava, paydaşlar arasında el atmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.
Tüm dosya içeriği ve toplanan delillerden, dava konusu 1484 parsel sayılı taşınmazın tarla niteliği ile davacının murisi, davalı ile dava dışı malikler adına paylı mülkiyet şeklinde tapuda kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre, payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir.
Bilindiği üzere 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237., Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.), Tapu Kanunu’nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya ortaklığın satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, “ahde vefa” kuralının yanında TMK’nin 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, TMK’nin müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Somut uyuşmazlık incelendiğinde; Mahkemece taşınmazda davacının kullanabileceği bir yer olup olmadığı ya da taşınmazın tamamının davalı tarafından kullanılıp kullanılmadığının tam olarak araştırılmadığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, yeniden taşınmazın başında yerel, teknik ve uzman bilirkişiler ile taraf tanıkları aracılığıyla keşif yapılarak, varsa tecavüz miktarı belirlenmeli, taraf tanıkları taşınmaz için dinlenilmeli, taşınmazın kimin zilyetliği ve tasarrufunda olduğu belirlenmelidir. Davacının taşınmazda kullanmasına elverişli bölümlerin bulunup bulunmadığının duraksamaya yer vermeksizin saptanarak davacının kullanabileceği yerin bulunması durumunda, yukarıda açıklanan ilke ve esaslar doğrultusunda yukarıdaki ilkelere göre el atmanın önlenmesi davasının reddine, aksi halde; tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde toplanmış ve toplanacak delillere göre davanın paydaşlar arasında görüldüğü gözetilerek, davacının payı oranında davalının el atmasının önlenmesine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik inceleme ile sonuca gidilmesi doğru olmamıştır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda (2) nolu bentte gösterilen nedenlerle davacının yazılı temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, diğer temyiz itirazlarının yukarıda (1). bentte gösterilen nedenle reddine, taraflarca HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 09.04.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.