Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2018/3161 E. 2018/19827 K. 06.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/3161
KARAR NO : 2018/19827
KARAR TARİHİ : 06.12.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

K A R A R

Davacı vekili, vekil edeninin, dava konusu 43 ve 46 parsel sayılı taşınmazlarda paydaş olduğunu, davalı … …….. A.Ş’nin, vekil edeninden izin almadan, dava konusu taşınmazlara baz istasyonu, kule ve santral binası inşa ederek işgalde bulunduğunu, davalı şirketin, sadece, taşınmazdaki diğer paydaşlardan … ile sözleşme imzaladığını açıklayarak, davalının dava konusu taşınmazlara müdahalesinin men’ine, taşınmazlar üzerindeki yapıların kal’ine ve 12.000 TL ecrimisilin davalıdan alınmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, baz istasyonunun, taşınmazı kiraya verme yetkisi olduğunu bildiren diğer paydaş …’dan kiralanan taşınmaz üzerine kurulduğunu, bu nedenle davanın haksız olduğunu beyanla davanın reddini savunmuştur.
Dava, taşınmazın diğer paydaşlarından …’a ihbar edilmiş ve … tarafından, davacı ile aralarında 1972 yılında rızai taksim yapıldığı ve taşınmazın bu taksime göre kullanıldığı, dava konusu alanın kendi hissesine düştüğü ve davalı şirket ile tarafından sözleşme yapıldığı beyan edilmiştir.
Mahkemece, davacı ile diğer paydaş … arasında fiili bir kullanım durumunun olduğu, 46 parsel sayılı taşınmaza bir müdahalenin bulunmadığı gerekçesi ile “Davanın reddine” karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
Dava, tapulu taşınmaza el atmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.
Bilindiği üzere, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237, Tapu Kanunu’nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş ya da fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya ortaklığın satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, “ahde vefa” kuralının yanında TMK’nin 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanmalı, harici veya fiili taksim yoksa , fiili kullanma biçimi oluşmamış ise başka deyişle davacının payına karşılık kullandığı ve kullanabileceği bağımsız bölüm yok ise uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, TMK’nin müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Ayrıca belirtilmelidir ki, paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan her zaman payına vaki elatmanın önlenmesini ve/veya ecrimisil isteyebilir. Elbirliği mülkiyetinde de paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine ecrimisil davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı ecrimisil davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Kural olarak, men edilmedikçe paydaşlar birbirlerinden ecrimisil isteyemezler. İntifadan men koşulunun gerçekleşmesi de, ecrimisil istenen süreden önce davacı paydaşın davaya konu taşınmazdan ya da gelirinden yararlanmak isteğinin davalı paydaşa bildirilmiş olmasına bağlıdır. Ancak, bu kuralın yerleşik yargısal uygulamalarla ortaya çıkmış bir takım istisnaları vardır. Bunlar; davaya konu taşınmazın kamu malı olması, ecrimisil istenen taşınmazın (bağ, bahçe gibi) doğal ürün veren ya da (işyeri, konut gibi) kiraya verilerek hukuksal semere elde edilen yerlerden olması, paylı taşınmazı işgal eden paydaşın bu yerin tamamında hak iddiası ve diğerlerinin paydaşlığını inkar etmesi, paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşması sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belirli bulunması, davacı tarafından diğer paydaşlar aleyhine daha önce bu taşınmaza ilişkin, elatmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri davalar açılması veya icra takibi yapılmış olması halleridir. Yine paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşması sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belli bulunması durumunda, davacı paydaş tarafından davalı paydaş aleyhine bu taşınmaza ilişkin elatmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri dava açılması hallerinde yine intifadan men koşulu aranmaz.
Somut olaya gelince, Mahkemece her ne kadar, paydaşlar arasında fiili bir kullanım durumunun olduğu ve 46 parsel sayılı taşınmaza bir müdahalenin bulunmadığı gerekçesi ile ret kararı verilmiş ise de, yapılan inceleme ve araştırma hüküm vermeye yeterli değildir.
Keşif mahallinde dinlenen davacı tanığı …, “Direklerin dikildiği alan davacının değil …’ın kullanımında olan kısımdır. Dava konusu parsel malikleri arasında paylaştırılmıştır. Davaya konu edilen kısım …’a ait olan kısımdır. Yine davacıya ait olan 46 nolu parsele herhangi bir müdahale bulunmamaktadır. Bu parselden yol geçmemektedir. Direklerin bulunduğu alana 43 nolu parsel içerisinden gidilmektedir. Yol olarak bu parsel içerisinden geçen kısım davacıya ait olan kısımdır”şeklinde beyanda bulunmuş, Mahkeme tarafından da bu beyan hükme esas alınmıştır.
Ne var ki, dosya arasında bulunan dava konusu 43 ve 46 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının incelenmesinden, taşınmazlarda, davacı … ile birlikte ihbar olunan … ve dava dışı …….. Fatsa’nın paydaş olduğu anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, Mahkemece, taşınmazlar başında keşif yapılarak, keşif mahallinde dinlenecek tanık beyanları, toplanmış ve toplanacak taraf delilleri neticesinde oluşacak sonuca göre, taşınmazın kullanma biçiminin tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenip belirlenmediğinin ya da fiili bir kullanma biçimi oluşup oluşmadığının, tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığının tespit edilmesi, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiğinin saptanması, hangi alanların kimin kullanımına terk edildiği hususunun teknik bilirkişi raporunda gösterilmesi, davacının kullanımına terk edilen alanlara bir müdahalenin olup olmadığının, taksim ya da fiili kullanım biçimi yoksa, davacının, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı ya da kullanmasına uygun bir kısım bulunup bulunmadığının saptanması, davaya konu edilen her iki parsel yönünden davalı şirketin müdahalesinin olup olmadığının duraksamaya yer vermeyecek şekilde tespit edilmesi, ondan sonra, toplanmış ve toplanacak delillere göre bir karar verilmesi gerekir iken, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazları yukarıda açıklanan nedenle yerinde olduğundan kabulüyle, usul ve yasaya uygun bulunmayan hükmün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 6.12.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.