Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2018/1991 E. 2018/16359 K. 26.09.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/1991
KARAR NO : 2018/16359
KARAR TARİHİ : 26.09.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Elatmanın Önlenmesi Ve Ecrimisil

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup, hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 26/09/2018 Çarşamba günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü taraflardan kimse gelmediğinden incelemenin dosya üzerinden yapılmasına karar verildi. dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar, davaya konu 9193 parsel sayılı taşınmazda “… Tekel Bayii” olarak kullanılan kısıma davalı tarafından 2008 yılından bu yana haksız ve hukuka aykırı olarak el atıldığını ileri sürerek, davalının dükkan vasıflı taşınmaza yaptığı el atmasının önlenmesine, (2008-2012 yılları arası) ecrimisil bedeli olarak şimdilik 10.000 TL ‘nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile tahsiline karar verilmesini istemişler, ıslah dilekçesi ile ecrimisil taleplerini 19.919 ,00 TL’ye arttırmışlardır.
Davalı vekili, davaya konu taşınmaz üzerinde bulunan binanın davacılar ile vekil edeninin eşi arasında paylaşıldığını, davaya konu yerin vekil edeninin eşi ile davacılardan Orhan’a isabet ettiğini, bir süre davaya konu dükkanı ortak olarak işlettiklerini ancak …’ın 2008 yılında ortaklıktan ayrılarak kendisine düşen kısmı vekil edenine kiraya verdiğini, kira bedellerinin ödendiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, bozma üzerine yapılan yargılama neticesinde el atmanın önlenmesi istemi yönünden davanın kabulü ile 9193 parsel sayılı taşınmazda bulunan bodrum+zemin+3 normal katlı binanın zemin katta bulunan 84/A nolu dükkana davalının haksız el atmasının önlenmesine, ecrimisil istemi yönünden davanın kabulü ile 19.919,00TL ecrimisil bedelinin dava tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak miras payları oranında davacılara verilmesine karar verilmesi üzerine, hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemenin görevsizliği nedeniyle dava şartı yokluğundan reddine ilişkin ilk hüküm, davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2014/18254 Esas, 2014/16189 Karar sayılı ilamı ile özet olarak “… dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden; davacının, maliki olduğu taşınmazı davalının fuzulen işgal ettiğini ileri sürerek eldeki davayı açtığı, anılan isteğin 4721 sayılı TMK’nin 683/2. maddesinden kaynaklandığı ve asliye hukuk mahkemesinin görevinde kaldığı anlaşılmaktadır. Görev, kamu düzeniyle ilgili olup (temyiz edenin sıfatına ve temyiz nedenine bakılmaksızın) yargılamanın her aşamasında resen dikkate alınmalıdır. Hâl böyle olunca, işin esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, görevsizlik kararı verilmesi doğru değildir.” gereğine işaret edilmek üzere bozulmuş, bozma ilamına uyma kararı verildikten sonra yukarıda yazılı şekilde karar verilmiştir.
Dava, çaplı taşınmaza el atmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu … parsel sayılı taşınmazın arsa vasfında davacılar ve davalının eşi dava dışı … adlarına paylı mülkiyet hükümlerine göre kayıtlı olduğu, Mahkemece yapılan keşif neticesinde harita, inşaat ve mülk bilirkişilerce tanzim edilen raporda, davaya konu taşınmazda çekişmeli kısmın bodrum, zemin, 3 normal katlı binanın zemin katında bulunan 84/A kapı numaralı dükkan olduğunun belirlendiği, davalı tarafından davaya konu taşınmaz üzerindeki binanın paydaşlar arasında taksim edildiği, davaya konu dükkanın davacılardan Orhan ve davalının eşi Ahmet’e düştüğü savunmasında bulunulduğu, cevap dilekçesinin ıslahında davacılardan Orhan’ın imzasını taşıyan kira sözleşmesine, işyeri anlaşma ve devir sözleşmesine dayandıklarını belirttikleri, davacılardan Orhan’ın yargılama aşamasındaki beyanında bahsi geçen kira sözleşmesini imzaladığını inkar etmediği anlaşılmıştır.
Hemen belirtilmelidir ki, paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı veya kullanabileceği bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre, payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir.
Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237., Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.), Tapu Kanunu’nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya ortaklığın satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, “ahde vefa” kuralının yanında TMK’nin 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, TMK’nin müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Somut olaya gelince, Mahkemece davaya konu taşımazda fiili taksim olup olmadığı, var ise davaya konu bağımsız bölüm niteliğindeki dükkanın kime özgülendiği hususlarında hükme yeterli bir inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Hâl böyle olunca, tarafların bildirdikleri tüm delillerin toplanması, davacılar tarafından kesin süreye rağmen tanık adresleri bildirilmediğinden, davalı tanıklarının keşif mahallinde hazır olmaları için tebligat çıkartılması, taşınmazın başında yeniden uzman bilirkişiler aracılığıyla keşif yapılarak tüm paydaşları bağlayan fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığının tereddüte mahal bırakmayacak şekilde belirlenmesi, oluşmuş ise her bir paydaşın kullanımına bırakılan bölümün fen bilirkişisi tarafından düzenlenecek rapor ve krokiye yansıtmasının sağlanması, davacıların kullanımına bırakılan bölümlere el atmanın olup olmadığının belirlenmesi, fiili kullanma durumu oluşmuş ve davacıların kullanımına bırakılan bölüme el atma var ise davanın kabul edilmesi, aksi takdirde uyuşmazlığın paylı mülkiyet hükümleri gözetilerek çözümlenmesi gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulüyle, 6100 sayılı HMK.nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla HUMK’ un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceklerine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 26.09.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.