Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2018/15352 E. 2019/151 K. 09.01.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/15352
KARAR NO : 2019/151
KARAR TARİHİ : 09.01.2019

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, asıl davanın reddine, birleşen davanın ise kısmen kabulüne karar verilmiş olup hükmün asıl ve bileşen davada dahili davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

… A R A R

Davacılar vekili (16.05.2001 tarihli) dilekçesi ile muris…’nin, 15.11.1972 tarihinde vefatı ile mirasçı olarak davacılar ile davalının eşi …’i bıraktığını; dava konusu taşınmazın, kadastro çalışmalarında davalı … adına tespit gördüğünü; ancak, bu tutanağın kesinleşmediğini, davalının eşi …’in, satın aldığını iddia ederek diğer mirasçılara taşınmazı kullandırtmadığını bu nedenle satış senedinin iptali için dava açıldığını ve…’nin …’ye satış yapmadığının tespitine karar verildiğini, bu davanın yargılaması sırasında davalı tarafından açılan tescil davasında ise taşınmazın davalı adına tesciline karar verildiğini mirasbırakanın oğlu …’e yaptığı satış geçersiz olduğundan, …’in davalıya (eşine) yaptığı tasarrufunda geçersiz olduğunu; davalının taşınmazı fiilen kullanması nedeniyle davacılara tazminat ödemesi gerektiğini iddia ederek 1996-2000 yılları için şimdilik toplam 10.900 TL ecrimisilin faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; önceki görülen davada, murisin sağlığında taşınmazı oğlu …e sattığını, davacılardan bir kısmının kabul ettiğini mahkemece taşınmazın müvekkili adına 20 yılı aşkın zilyetlik nedeniyle tesciline karar verilmiş olduğu halde tapulama tutanağına itiraz edildiğinden, tespitin kesinleşmediğini, tapulama tutanağı iptal ettirilmeden böyle bir davanın açılamayacağını savunarak, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemenin, 2006/29 Esas sayılı dava dosyası ile 2009/84 Esas sayılı dava dosyaları da iş bu dava dosyası ile birleştirilmiştir.
Mahkemece; bozmadan önceki ilk kararda davacı tarafın davasını ispat edemediğinden bahisle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 30.10.2012 tarih ve 2012/16286 Esas ve 2012/22209 karar sayılı ilamında belirtilen “…birleşen mahkemenin 2006/29 Esas sayılı davası 14.03.2006 tarihinde; 2009/84 Esas sayılı davası ise 24.11.2009 tarihinde açılmış olup, yukarıda sözü edilen Kadastro Mahkemesi kararının kesinleşmesinden sonrasına aittir. Dava konusu taşınmazda davalının haksız işgalci olduğu kesinleşen mahkeme kararı ile saptanmış bulunduğundan, 06.11.2005 tarihinden itibaren, taşınmazın tarla vasfı ile getirebileceği ecrimisil bedeli belirlenip, davacıların hisselerine düşen miktarların hüküm altına alınması gerekmektedir. Mahkemece; yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme sonucu, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. Bundan ayrı, karar başlığında davacı olarak sadece …’nin ismi geçmektedir. Oysa, diğer mirasçıların birleşen 2009/84 Esas sayılı dava dosyası dışındaki davalarda, davacı olarak yer aldıkları anlaşılmaktadır. Tüm tarafların karar başlığında gösterilmemiş olması da usul ve yasaya aykırıdır…” gerekçesiyle yerel Mahkemece verilen karar bozulmuştur.
Bozma üzerine yapılan yargılama sonunda, Mahkemece; “…Dava konusu … köyü 169/2 parsel ve 174 ada 4 parselin içerisinde su kuyularının bulunduğu (165 ada 2 parsel içerisinde 3,5-4 metre derindiğinde 2 adet su kuyusunun olduğu) ve sulama boruları vasıtasıyla arazilerin sulandığı, 170 ada 4 parselin içerisinde de 1 adet su kuyusu bulunduğu yıllara göre; ecrimisil miktarları tespit edildiği, buna göre; 10.10.2014 tarihli bilirkişi raporuna göre; dava konusu … ili … İlçesi … köyü 169 ada 2 nolu parsel ile 170 ada 4 nolu parselin malikleri ve intikal tarihleriyle hisse miktarları dikkate alınarak; her yıl için ayrı ayrı ecrimisil değerlerinin hesaplandığı görülmektedir. Dava konusu 169 ada 2 nolu parsel 6000 m2’lik kısmına börülce, fasulye, patates ve mısır bitkisinin yetiştirildiği ve bu kısımlarda sulu tarım yapılabileceği geriye kalan kısımlarda arpa, buğday vb. kuru tarım bitkilerinin yetiştirilebileceği görülmektedir. Ayrıca, içerisinde yaklaşık çapı 3,5-4 metre olan iki adet su kuyusu olduğu ve buralardan sebze ve diğer bitkilerin sulama boruları vasıtasıyla sulandığı anlaşılmaktadır. Dava konusu 170 ada 4 nolu parsel içerisinde çapı 3,5-4 metre olan bir adet su kuyusu bulunmaktadır. Dolayısıyla parsel sulanma imkanına sahip olmakla birlikte parsel içerisinde ağaçların bulunması ve arazinin eğiminin fazla olması nedeniyle 0,5 dekarında sebze tarımı, geri kalan kısmında kuru tarım yapılabilecektir. “….10.10.2014 havale tarihli bilirkişi raporu ile … mühendisi bilirkişi raporu (01.09.2010 tarihli ) esas alınarak yıllara göre ve Yargıtay ilamı doğrultusunda kadastro tutanağının kesinleşmesinden önceki dönem için talep red edilerek davacıların tapudaki hisse miktarları dikkate alınarak hesapların ecrimisil değerleri dikkate alındığı…” gerekçeleriyle asıl davanın reddine, birleşen 2006/29 Esas ve 2008/84 Esas sayılı davaların ise kısmen kabul kısmen reddine karar verilmiştir. Hüküm, (Birleşen davalar) dahili davalılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
Dava konusu yerle ilgili taraflar arasında görülüp sonuçlanan…. Kadastro Mahkemesindeki davada; taşınmazın, muris…’ye ait olduğu ve ölüm tarihine (1972 yılına) kadar bizzat zilyet olup kendisinin kullandığı, zilyetliği terk etmeyip …’ye devretmediği, dolayısıyla …’nin eşi olan davalıya yaptığı satışında satıcının hak ve yetkisi olmaması nedeniyle geçersiz olduğu gerekçesiyle taşınmazla ilgili davalı adına olan tespitin kısmen iptali ile davacılar adına miras hisseleri oranında tapuya tesciline karar verildiği, kararın 06.11.2005 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Dava, paydaşlar arası ecrimisil istemine ilişkindir.
1) Dahili davalıların birleşen 2006/29 Esas sayılı dava dava dosyasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Temyize konu edilen dava değeri karar tarihi itibarıyla 1.890,00 TL sınırını geçmemektedir. HUMK’un 5219 Sayılı Yasa ile değişik 427. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca 2014 yılı için miktar veya değeri 1.890 TL’yi geçmeyen kararlar kesin olduğundan miktar yönünden temyiz dilekçesinin reddine, karar vermek gerekmiştir.
2) Dahili davalıların birleşen 2009/84 Esas sayılı dava dosyasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
(a) Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, dahili davalılar vekilinin aşağıdaki bentleri kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
(b) Dahili davalılar vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişmeli 169 ada 2 ve 170 ada 4 parsel sayılı taşınmazların birleşen dosya davacı ve dahili davalılar murisi ile dava dışı kişiler adına kayıtlı olduğu, birleşen 2009/84 Esas sayılı dava dosyasında davacının, taşınmazda hiç yer kullanamadığını ileri sürerek payı oranında ecrimisil isteği ile fazlaya ilişkin haklı tutarak 10.000 TL üzerinden eldeki davayı açtığı, az yukarıda zikredilen bozma ilamına uyulduktan sonra yapılan yargılamada ise, 30.10.2014 tarihli dilekçe ile 10.000 TL miktarlı açılan ecrimisil taleplerini 20.842,58 TL olarak ıslah ettiklerini bildirdiği ve bu değer üzerinden harcı tamamladığı, mahkemece bozmadan sonra yapılan ıslah dikkate alınarak ecrimisile hükmedildiği görülmüştür.
04.02.1948 gün ve 1948/3 Esas, 1944/10 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; “Islah”ın; Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 177. maddesinin açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabileceği Yargıtayca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağı açıklanmış, 06.05.2016 gün ve 2005/1 Esas 2006/1 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile de; “bozma kararı sonrası ıslah yapılamayacağı ve 04.02.1948 gün ve 1948/3 Esas, 1944/10 Karar sayılı İçtihadı birleştirme Kararının değiştirilmesinin gerekmediğine” karar verilmiştir.
Her ne kadar bozma ilamından sonra 30.10.2014 tarihli dilekçeleri ile dava değeri arttırılarak ıslah yapılmış ise de, az yukarıda zikredilen İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince bozmadan sonra ıslah yapılamayacağından hükme esas alınamaz. Mahkemece, bozma ilamı öncesi davacı vekili tarafından sunulan dava dilekçesi gereğince usuli işlemler tamamlanıp, bu talep esas alınarak hüküm kurulması gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu bozmadan sonra yapılan ıslaha göre hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Bundan ayrı; gerek öğretide ve gerekse yargısal uygulamalarda ifade edildiği üzere; ecrimisil, diğer bir deyişle haksız işgal tazminatı, zilyet olmayan malikin, malik olmayan kötüniyetli zilyetten isteyebileceği bir tazminat olup, 08.03.1950 tarihli 22/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; fuzuli işgalin tarafların karşılıklı birbirine uygun iradeleri ile kurduğu kira sözleşmesine benzetilemeyeceği, niteliği itibarı ile haksız bir eylem sayılması gerektiği, haksız işgal nedeniyle oluşan zararın tazmin edilmesi gerekeceği vurgulanmıştır.
Ecrimisil, haksız işgal nedeniyle tazminat olarak nitelendirilen özel bir zarar giderim biçimi olması nedeniyle, en azı kira geliri karşılığı zarardır. Bu nedenle, haksız işgalden doğan normal kullanma sonucu eskime şeklinde oluşan ve kullanmadan kaynaklanan olumlu zarar ile malik ya da zilyedin yoksun kaldığı fayda (olumsuz zarar) ecrimisilin kapsamını belirler. Haksız işgal, haksız eylem niteliğindedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 25.02.2004 günlü ve 2004/1-120-96 sayılı kararı).
Hemen belirtmek gerekir ki, ecrimisil hesabı uzmanlık gerektiren bir husus olup, taşınmazın niteliğine uygun bilirkişi marifetiyle keşif ve inceleme yapılarak ve taleple bağlı kalınarak haksız işgal tazminatı miktarı belirlenmelidir. Alınan bilirkişi raporu, somut bilgi ve belgeye dayanmalı, tarafların ve hakimin denetimine açık değerlendirmenin gerekçelerinin bilimsel verilere ve 6100 sayılı HMK’nin 266. vd. maddelerine uygun olmalıdır.
Bu nedenle, özellikle tarım arazilerinin haksız kullanımı nedeniyle ürün esasına göre talep varsa, bu konudaki resmi veriler, taşınmazın bulunduğu bölgede ekilen tarım ürünlerinin neler olduğu Gıda Tarım ve Hayvancılık İl veya İlçe Müdürlüğünden sorulmalı, ekildiği bildirilen ürünlerin ecrimisil talep edilen yıllara göre birim fiyatları ve dekara verim değerleri, hal müdürlüğünden ilgili dönem için getirtilmeli, bölgede münavebeli ekim yapılıp yapılmadığı, taşınmazın nadasa bırakılıp bırakılmadığı tespit edilmelidir. Ecrimisil miktarı belirlenirken, İl veya İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünden dava konusu dönemler itibariyle münavebeye esas ürünler, verim miktarları ve kilogram satış değerleri sorulup, resmi veriler dosyaya konularak, bu veriler nazara alınmak suretiyle her dönem için belirlenecek üründen elde edilecek net gelire hükmedilir.
Somut olaya gelince; hükme esas alman bilirkişi raporunun hükme yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Şöyle ki, taşınmazın bulunduğu bölgede ekilen tarım ürünlerinin neler olduğu, ekildiği bildirilen ürünlerin birim fiyatları ve dekara verim değerleri, bölgede münavebeli ekim yapılıp yapılmadığı, taşınmazın nadasa bırakılıp bırakılmadığı sorulup, resmi veriler dosyaya konulmamış, resmi ve bilimsel dayanaklar denetime elverişli olacak şekilde gösterilmemiştir. Ayrıca (bozma ilamında taşınmazın tarla vasfı ile getirebileceği ecrimisil bedelinin belirlenmesi talep edilmiş olduğuna göre) taşınmazların kuru veya sulu tarım arazileri olup olmadıkları hususlarının da denetime elverişli bir şekilde tespit edilmesi gerekirken (dosyaya) ibraz edilen bilirkişi raporları arasındaki çelişkilerin giderilmediği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, mahkemece yeniden konusunda uzman bilirkişiler eşliğinde keşif yapılarak, yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca araştırma ve inceleme yapılması, taşınmazların sulu ve/veya kuru niteliklerinin tereddüde mahal bırakılmayacak şekilde tespit edilmesi, hasıl olacak sonuca göre davacının payı oranında belirlenecek ecrimisile hükmedilmesi gerekirken yetersiz bilirkişi raporu ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda (2) nolu bendin (b) harfi ile gösterilen nedenlerle dahili davalılar vekilinin yazılı temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, dahili davalılar vekilinin birleşen 2006/29 Esas sayılı dava dosyası yönünden temyiz dilekçesinin (1) nolu bentte gösterilen nedenle reddine, birleşen 2009/84 Esas sayılı dosya yönünde ise diğer temyiz itirazlarının yukarıda (2) nolu bendin (a) harfi ile gösterilen nedenle reddine, taraflarca HUMK’un 440/1 maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edenlere iadesine, 09.01.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi