Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2018/14951 E. 2021/1613 K. 24.02.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/14951
KARAR NO : 2021/1613
KARAR TARİHİ : 24.02.2021

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Ecrimisil

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, asıl ve birleşen davanın usulden reddine karar verilmiş olup hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

KARAR

Asıl ve birleşen dosya dava dilekçelerinde; … İli … İlçesi, … Mahallesi 2644 ada 12 parsel sayılı taşınmazdaki binanın 5 nolu dairesinin davalının işgalinde olduğu ileri sürülerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 01.01.2009-31.12.2013 tarihleri arasına isabet eden 2.784,00 TL işgal tazminatının dönem sonlarından itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsili istenmiştir.
Mahkemece, davalının bildirilen adresine tebligat yapılamaması, T.C. kimlik numarasının da olmaması sebebi ile ilanen tebligat için belirlenen masrafın verilen kesin süre içerisinde yatırılmaması sebebi ile asıl ve birleşen davanın usulden reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, ecrimisil isteğine ilişkindir.
04.06.1958 tarihli ve 15/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı gereğince, maddi olayları açıklama görevi taraflara, ileri sürülen olayları hukuken nitelemek ve uygulanacak kanun hükümlerini tespit etme ve uygulama görevi ise hakime aittir.
7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 6099 sayılı Kanun’un 3. maddesi ile değişik “Bilinen Adreste Tebligat” başlıklı 10. maddesi “Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır. Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır…”, Tebligat Kanunu’nun ilanen tebligat başlıklı 28. maddesi “Adresi meçhul olanlara tebligat ilanen yapılır. Yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılamayan ve ikametgahı, meskeni veya iş yeri de bulunamayan kimsenin adresi meçhul sayılır. Adresin meçhul olması halinde keyfiyet tebliğ memuru tarafından mahalle veya köy muhtarına şerh verdirilmek suretiyle tespit edilir (Değişik cümle: 19.03.2003 – 4829 S.K./9. md.). Bununla beraber tebliği çıkaran merci, muhatabın adresini resmi veya hususi müessese ve dairelerden gerekli gördüklerine sorar ve zabıta vasıtasıyla tahkik ve tespit ettirir…” Bu maddeye karşılık gelen 25.01.2012 tarihli ve 28184 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin Adresin Meçhul Olması başlıklı 48. maddesinde “ (1) Bu Yönetmelik hükümleri uyarınca kendisine tebligat yapılamayan, tebliğ memuru tarafından adresi tespit edilemeyen, adres kayıt sisteminde de yerleşim yeri adresi bulunmayan kişinin adresinin tespiti için tebligatı çıkaran merci tarafından adres araştırması yapılır. (2) Tebligatı çıkaran merci, muhatabın adresini öncelikle resmî veya özel kurum ve dairelerden, bunlardan sonuç alınamadığı takdirde kolluk vasıtasıyla araştırabilir ve tespit ettirebilir. Yapılan araştırmalara rağmen muhatabın adresinin tespit edilememesi halinde adres meçhul sayılır. (3) Adresi meçhul olanlara tebligat ilanen yapılır. (4) İlânen tebligat, bu maddedeki usuller izlendikten sonra başvurulacak son çaredir.” hükümlerini içermektedir.
Dava dilekçesinde bildirilen adrese usulüne uygun tebligat yapılamayan davalının adresinin araştırılmaksızın ilanen tebligat yapılması ve bunun için masraf talep edilmesi gerek Tebligat Kanunu’nun tebligata ilişkin ilgili hükümlerini (Teb.K. mad. 10-21-25-28) gerekse Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına dair Yönetmeliğin ilanen tebliğ ile ilgili 48 ve devamı maddelerini işlevsiz hale getirecektir.
Öte yandan bir davanın açılmasıyla başlayan yargılama faaliyetinde karara ulaşmak bakımından mahkeme ve taraflarca yapılması gereken belirli işlemler bulunmakta olup, her işlemin belli bir zaman aralığında yapılması gerekmektedir. Usul hükümleri ile normatif bir değer kazanan bu zaman aralıklarına süre denilmektedir. Böylece usul işlemlerinin yapılması zamansal olarak tarafların ya da mahkemenin arzularına, inisiyatifine bırakılmamış olmaktadır.
6100 sayılı HMK’nin 94. maddesi uyarınca kesin süreye ilişkin ara kararının hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması, taraflara yüklenen yükümlülüklerin, yapılması gereken işlerin neler olduğunun ve her iş için yatırılacak ücretin hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklanması gerekir. Ayrıca verilen sürenin amaca uygun, yeterli ve elverişli olması, kesin süreye uymamanın doğuracağı hukuki sonuçların açık olarak anlatılması ve anlatılanların tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut kanıtlara göre karar verilip, gerektiğinde davanın reddedileceğinin açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır. Bazı hallerde kesin sürenin kaçırılması, o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, davanın kaybedilmesine neden olmaktadır. Böyle bir durumda, geciken adaletin adaletsizlik olduğu düşünülerek, davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere getirilen kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Bu cümleden olarak, kesin sürenin amacına uygun olarak kullanılması ve yeterli uzunlukta olmasının yanı sıra, tarafların yargılamadaki tutumları ile süreye konu işlemin özelliğinin de göz önünde bulundurulması gerekir.
Yukarıda vurgulanan ilkeler, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.02.1983 tarihli ve E:1980/1-1284, K:1983/141; 22.11.1972 tarihli ve E:8/832, K:935; 13.10.2010 tarihli ve E:2010/17-510, K:485; 28.04.2010 tarihli ve E:2010/2-221, K:241; 28.03.2012 tarihli ve E:2012/19-55, K:2012/249; 13.03.2015 tarihli ve E:2013/9-1824, K:2015/1030 sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden, dava dilekçesinde davalının adresinin ecrimisil talep edilen taşınmaz adresi (… Mahallesi, 85/10 Sokak, No:2 D:5 …/…) olduğu, bu adrese çıkartılan tebligatın “adresten taşındığı, yeni adres bilgisinin bulunmadığı” şerhi ile bila tebliğ iade edildiği, Mahkemece davalının T.C. kimlik numarasının ya da dava dilekçesinde bildirilen adres dışında başkaca adres bilgisinin beyan edilememesi nedeni ile diğer resmi kurumlardan tebligat adresinin tespiti veyahut MERNİS adres bilgisinin tespiti hususunun mümkün olamadığı; adres araştırmasına dair talebin ise adres araştırması için zabıtaya müzekkere yazılmamasına yönelik genelge hükümleri gerekçe gösterilerek reddedildiği, Mahkemece, ilk ihtar ile iki haftalık süre içerisinde davacı tarafa davalının adresinin bildirilmesi, bildirilmediği takdirde aynı süre içerisinde 1.400,00 TL ilanen tebligat giderinin yatırılması istenmiş, ikinci ihtarda 1.400,00 TL gider avansının iki haftalık kesin süre içerinde yatırılmaması halinde davanın dava şartı yokluğundan reddedileceği, üçüncü ihtarda ise Basın İlan Kurumunun ilanen tebligat için bildirdiği masrafa dair telgraftaki hesaba talep edilen miktarın yatırılması ve makbuzunun sunulması için bir aylık süre verildiği, davacı vekili tarafından ise dava için dava açılırken yatırılan 632,50 TL, birleşen dava açılırken yatırılan 632,50 TL, 1. ihtar üzerine yatırılan 304,00 TL ve 2. ihtar üzerine yatırılan 304,00 TL gider avansı olmak üzere toplam: 1.240,50 TL gider avansı yatırılmış olduğu anlaşılmaktadır.
Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde, dava dilekçesinde bildirilen adrese tebligat yapılamaması halinde mahkemece yapılan adres araştırmasının yanı sıra, elektrik ve su idareleri, nüfus müdürlüğü, tapu müdürlüğü, ilçe ve yüksek seçim kurulları, devlet hastanesi, bankalar vs davalının adres bilgisi bulunabilecek kurum ve kuruluşlardan adres bilgilerinin sorularak dava dilekçesindeki davalı adresi ve dosya kapsamındaki araştırmalar ile elde edilen ancak tebligat yapılamamış olan davalı adresleri dışında, davalının başkaca adres bilgisinin tespit edilmesi halinde dava dilekçesi ve eklerinin bu adres ya da adreslere tebliğe çıkarılması, şayet bu suretle tespit edilen yeni adreslerde de davalılara tebligat yapılamaması yahut tebliğe yarar adresinin ilgili kurum ve kuruluşlardan sorularak araştırılmasına rağmen tespit edilememesi halinde son çare olarak öngörülen Tebligat Kanunu’nun 28. maddesi gereğince dava dilekçesi ve eklerinin ilanen tebliği için gerekli işlemlerin yapılması gerekirken, adres araştırması yapılmaksızın, ilanen tebligat şartları da oluşmadan ilanen tebligat masrafı için kesin süre verilmesinin amaca uygun olmadığı gibi kesin süre ihtarında bulunması gereken hususları ihtiva etmeyen ihtarlar dikkate alınarak yazılı şekilde asıl ve birleşen davanın usulden reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda yazılı nedenle davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulüyle, hükmün 6100 sayılı HMK’nin geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK’un 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 24.02.2021 gününde oy birliğiyle karar verildi.