Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2018/14199 E. 2019/4769 K. 08.05.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/14199
KARAR NO : 2019/4769
KARAR TARİHİ : 08.05.2019

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, tüm davacıların tapu iptal ve tescil ve davacı … …’nın tazminat talebi yönünden karar verilmesine yer olmadığına, davacılar … ve …’ın tazminat talebinin ise kısmen kabulüne karar verilmiş olup hükmün davacılar vekili ve dahili davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

KARAR

Davacılar vekili, kazanmayı sağlayan zilyetlik nedenine dayanarak 381 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile vekil edenleri adına tesciline karar verilmesini, bunun mümkün olmaması halinde üzerindeki yapının değerinin arsa değerinden fazla olması nedeniyle temliken tesciline, bu isteklerinin de kabul görmemesi durumunda muhdesatın rayiç bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Ttapulu taşınmazların zilyetlikle kazanılamayacağı, tapulu taşınmaza karşı iyi niyet iddiasının dinlenilemeyeceği ve kesin hüküm gerekçeleriyle tapu kaydının iptaliyle tescil ve tazminat isteklerinin reddine ilişkin olarak verilen (ilk) karar, Dairece özetle “…tapu iptali ve tescil isteklerinin reddine karar verilmiş olmasının usul ve yasaya uygun bulunduğu, tazminat isteğinin reddine ilişkin hükmün ise davacı …’ya ilişkin bölümü bakımından isabetli bulunduğu, davacılar … ve … ‘ın tazminat istekleri yönünden ise; kötü niyetli bulunduklarının sabit olduğu, TMK’nin 723/3. maddesinin değerlendirilmesi gerektiği halde Mahkemece bu yönde olumlu olumsuz bir karar verilmeden kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığı” gerekçesiyle bozulmuş, davalı vekilinin karar düzeltme isteği reddolmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda Mahkemece, (ikinci kararda) davanın kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmiş, davacılar vekilinin temyizi üzerine Dairece, “….Mahkemece 26.09.2012 günlü yargılama oturumunda bozmaya uyma kararı verilmiştir. Bozmaya uyulmakla taraflar leh ve aleyhine usuli kazanılmış hak doğar. Ayrıca Mahkemece bozma kapsamı çerçevesinde araştırma ve inceleme yapılarak hüküm kurma yükümlülüğü ortaya çıkar. Mahallinde keşif yapılarak taraf tanıkları dinlenmiş, ziraatçı ve teknik uzman bilirkişilerden rapor alınarak dosya arasına konulmuştur. Ne var ki mahkeme ilk kararında olduğu gibi davanın kesin hüküm nedeniyle reddine karar vermiştir. Şu halde; Mahkemece bozma kararına uyulduğuna göre, bu aşamadan sonra bozma gerekçeleri çerçevesinde hüküm kurulması gerekirken, ilk hükümde olduğu gibi kesin hüküm olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir.” gerekçeleriyle bozulmuş ve davalılar vekilinin karar düzeltme isteği reddolmuştur.
Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde verilen üçüncü kararda, tüm davacıların tapu iptal tescil ve davacı … …’nın tazminat taleplerine ilişkin yeniden karar verilmesine yer olmadığına, tazminat taleplerinin kısmen kabulü ile 9.144,60 TL’nin Menderes Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/467 Esas, 2013/480 Karar sayılı 10/07/2013 tarihli veraset ilamındaki hisseleri oranında davalılardan alınarak davacılara verilmesine karar verilmiştir. Hüküm, davacılar vekili ve dahili davalılar vekili tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
Bozma ilamında da belirtildiği gibi, davacıların TMK’nin 723/3.maddesi gereğince asgari levazım bedelini davalıdan talep edebileceği açıktır. Ancak, gerek öğreti gerekse sapma göstermeyen uygulama ile asgari levazım değerinin, yapı ve eklentilerin yapımında kullanılan tüm malzemelerin işçilik ve yapımcı kârı gibi unsurlar gözetilmeksizin piyasadaki en düşük değerlerinden, yapım yılı veya yıllarına göre yıpranma payı düşüldükten sonra elde edilecek miktar benimsenmiş bulunmaktadır. Dikilen ağaçlar yönünden de işçilik ve bakım giderleri gözetilmeksizin, piyasadaki en düşük değerlerinden, dikim yılı veya yıllarına göre yıpranma payı düşüldükten sonra elde edilecek miktar şeklinde hesaplanacağı benimsenmiş bulunmakla, ağaç değerine göre değil odun değerine göre teknik inceleme yapılmalıdır.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun delil ikamesi için avans başlıklı 324. maddesinde ise “(1) Taraflardan her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Taraflar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişler ise, gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler. (2) Taraflardan birisi avans yükümlülüğünü yerine getirmezse, diğer taraf bu avansı yatırabilir. Aksi halde, talep olunan delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılır. (3) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği dava ve işler hakkındaki hükümler saklıdır.” hükmü getirilmiştir.
Tüm dosya kapsamından; Mahkemece “… Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda uyulmasına karar verilen daha önceki Yargıtay bozma kararına göre tarafların usuli kazanılmış hakları da dikkate alınarak TMK’nin 723/3. maddesi uyarınca asgari levazım bedelinin belirlenmesi gerektiği, bilirkişi raporlarında ise asgari levazım bedelinin belirlenmesine rağmen birden çok sayıda muhdesat yönünden asgari levazım bedellerinin hüküm kurulmaya elverişli şekilde ayrı ayrı belirtilmediği..” gerekçeleriyle mahallinde farklı bir bilirkişi kurulu ile keşif yapılmasına karar verilmiş, 6100 sayılı HMK’nin 324. maddesi uyarınca usulüne uygun ihtara rağmen davacılar vekili tarafından keşif delili ikame avansının yatırılmadığı anlaşılmıştır.
Yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda asgari levazım bedelinin tespit edilmesi için taşınmaz başında usulü dairesinde keşif icra edilmesi gerekmektedir. Mahkemenin (hem ilk bozma sonrası yaptığı keşif hem de keşif sonrası ibraz edilip) hükme esas aldığı bilirkişi raporunda, asgari levazım değerine ilişkin belirtilen ilkeler doğrultusunda bir tespit bulunmadığı gibi, taşınmaz üzerinde bulunan muhdesatlar ile davacılar arasındaki bağlantı da yöntemince belirlenmemiştir.
Bu durumda, davacıların taşınmaz üzerinde ne kadar muhdesatları olduğu keşif yapılmadan belirlenemeyeceğine göre, (Mahkemenin de kendi kabulünde olduğu üzere) hüküm kurmaya elverişli olmayan bilirkişi raporu benimsenerek sonuca gidilmesi doğru değildir.
Hal böyle olunca Mahkemece, usulüne uygun ihtarata rağmen keşif delili avansının yatırılmaması karşısında mevcut delil durumuna göre asgari levazım talebinin de reddine karar verilmesi gerekirken, yetersiz bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, dahili davalılar vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacılar vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, taraflarca HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edenlere ayrı ayrı iadesine, 08.05.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.