Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2018/11427 E. 2018/19091 K. 22.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/11427
KARAR NO : 2018/19091
KARAR TARİHİ : 22.11.2018

MAHKEMESİ : Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece; bozma üzerine yapılan yargılama neticesinde asıl dava yönünden kabulüne, asıl davada ve birleşen davalarda verilen kararlar kesinleştiğinden yeniden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş olup hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

K A R A R

Davacılar vekili asıl dava dilekçesinde; 02.12.2004 tarihinde yapılan ihale ile vekil edenlerinin hisse satın alarak paydaş oldukları davaya konu 18844 ada 11 ve 12 parsel sayılı taşınmazların tamamının davalı tarafından kullanılarak vekil edenlerinin kullanımına engel olunduğunu ileri sürerek, davalının müdahalesinin men’i ile fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 5.100,00 TL tazminatın 02.12.2004 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, birleşen 21. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/476 Esas sayılı dosyasında 23.11.2005- 12.11.2010 tarihleri arasındaki dönemlere ilişkin ecrimisilin her dönem sonundan dava tarihine kadar işlemiş yasal faiziyle, birleşen 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasında 01.01.2007-31.12.2007 tarihleri arasındaki döneme ilişkin ecrimisilin 01.01.2007 tarihinden dava tarihine kadar işleyecek yasal faiziyle tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, bozma ilamına uyma kararı verilerek yapılan yargılama neticesinde; asıl davada ecrimisil talebinin kabulüne, asıl davadaki diğer hususlar ile birleşen davalarda verilen kararlar kesinleştiğinden yeniden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacıların ecrimisil talebi yönünden davanın kabulü ile, müdahalenin men’i talebi yönünden ise davanın açılmamış sayılmasına dair ilk hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiş, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 2009/10301 Esas, 2009/15796 Karar sayılı ilamı ile özet olarak “..Somut olayda; hükme esas alınan bilirkişi raporu ile, parsel değerinin %5’i baz alınmak suretiyle ecrimisil hesaplaması yapılmıştır. Bu hesap tarzı yerleşik Yargıtay ilkelerine aykırı olup hüküm kurmaya elverişli değildir…” gereğine işaret edilmek üzere bozulmuş, taraf vekillerinin karar düzeltme istemi aynı Dairenin 2010/447 Esas, 2010/2866 Karar sayılı kararı ile reddedilmiş, bozma ilamına uyma kararı verilerek yapılan yargılama sonrasında Mahkemece, asıl ve bozma sonrası davacılar tarafından açılarak eldeki dava ile birleştirilen davalar yönünden, asıl davada ecrimisil talebinin kabulüne, meni müdahale hakkında verilen karar kesinleştiğinden bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, birleşen 21. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/476 Esas sayılı dosyasında davanın kabulüne, birleşen 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/613 Esas sayılı dosyasında davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Anılan hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 12.09.2013 tarih 2013/5085 Esas, 2013/12468 Karar saylı ilamı ile özet olarak “.. somut olayın içeriği ve dosya kapsamı ile, davalının haklı ve geçerli bir nedeni olmaksızın öncesinde paylı mülkiyet üzere olan taşınmazları tek başına kullandığı, davacıların paylarına karşılık kullandıkları yer olmadığı belirlenerek ve Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin bozma ilamı doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılarak ecrimisil isteğinin kabulüne karar verilmiş olması kural olarak doğrudur. Somut olayda, davacıların dava konusu taşınmazlardaki paylarını Hazinenin yapmış olduğu ihtiyari ihale sonucunda edindikleri, pay tescili ilk olarak adlarına 14.01.2005 tarihinde yapıldığı, diğer taraftan 18844 ada 12 parsel sayılı taşınmazda davacılar …, … ve …’in paylarını diğer paydaşından satış suretiyle 10.06.2005 tarihinde edinmiş oldukları görülmektedir. O halde, hüküm altına alınacak ecrimisilin davacıların talep ettikleri dönemler dikkate alınarak ve adlarına pay tescili yapılan tarihler gözetilerek, dolayısıyla mülkiyeti edinme tarihleri dikkate alınarak belirlenmesi gerekirken ihale tarihinden itibaren fazla ecrimisile karar verilmiş olması doğru olmadığı gibi, bir kısım davacıların sonradan taşınmazda pay edindikleri de dikkate alınmadan yazılı olduğu üzere hüküm tesis edilmiş olması doğru değildir. Kabule göre de, davalı … Müdürlüğünün harçtan muaf olduğu gözetilmeden aleyhine harcın hüküm altına alınması da isabetsizdir.” gereğine işaret edilmek üzere bozulmuş, taraf vekilleri tarafından karar düzeltme isteminde bulunmaları üzerine Dairenin 28.5.2014 tarih 2014/3405 Esas, 2014/10524 Karar sayılı ilamı ile “…tarafların karar düzeltme isteği üzerine yeniden yapılan incelemede, adı geçen davacılar Ertuğrul Kuyrukçu ve …’nin 12 parseldeki paylarını dava dışı bir paydaştan değil, öteki davacılardan birisi olan …’den 10.6.2005 tarihinde satın alma yoluyla edindikleri, davacı …’in ise taşınmazdaki 4265/20208 payı 14.1.2005 tarihinde Hazineden ihtiyari ihale yoluyla satın aldığı, daha sonra bir kısım paylarını Ertuğrul ve Ali’ye sattıktan sonra ipka yoluyla 3265/20208 paya sahip olduğu anlaşılmaktadır. Öyle ise, ecrimisilin hesabında başlangıç olarak dikkate alınacak tarihin 14.1.2005 tarihi olduğu kuşkusuzdur. Öte yandan, tarafların karar düzeltme dilekçesinde yazılı diğer nedenler HUMK’un 440.maddesinde gösterilen dört halden hiçbirine uymamaktadır. Bu nedenle, 6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollamasıyla karar düzeltme isteğinin reddine” karar verilmiş, Mahkemece 16/12/2014 tarihli yargılama oturumunda “Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 12/09/2013 tarih 2013/5085 E – 2013/12468 sayılı bozma kararı ile 28/05/2014 tarih 2014/3405 E – 10524 sayılı bozma kararı usul ve yasaya uygun bulunduğu”na ilişkin ara karar tesis edildikten sonra yukarıda yazılı şekilde hüküm kurulmuştur.
Asıl ve birleşen davalar ecrimisil isteğine ilişkindir.
Hemen belirtmek gerekir ki, Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesinde belirtilmiştir. Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, hükmün infazında zorluklara ve tereddütlere, yargılamanın ve davaların gereksiz yere uzamasına, davanın tarafı bulunan kişi ve kurumların mağduriyetlerine sebebiyet verecek ve kamu düzeni ve barışını olumsuz yönde etkileyecektir (Hukuk Genel Kurulu – 2007/14-778 Esas, 2007/611 Karar, Dairemizin 01.04.2008 gün ve 2007/38353 Esas, 2008/7142 Karar sayılı ilamı).
Somut olaya gelince, bozma sonrası Mahkemece “bozma kararının sadece davacı … ve … yönünden olduğu ve diğer davacılar yönünden hükmedilen miktarların davacı tarafça temyiz edilmemek suretiyle kesinleşmiş olduğu anlaşıldığından, sadece … ve … yönünden bilirkişilerce hesaplanan miktarlara itibar edilerek davanın kısmen kabulü gerektiği, asıl davada diğer hususlar, birleşen davalarda alacak miktarları yönünden verilen kararlar kesinleştiğinden yeniden karar vermeye yer olmadığına” gerekçesiyle asıl davada diğer hususlar ile birleşen davalar hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş ise de az yukarıda açıklandığı üzere, Mahkemenin “asıl davada ecrimisil talebinin kabulüne, meni müdahale hakkında verilen karar kesinleştiğinden bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, birleşen 21. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/476 Esas sayılı dosyasında davanın kabulüne, birleşen 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/613 Esas sayılı dosyasında davanın kısmen kabulüne” ilişkin hüküm davalı tarafından temyiz edildikten sonra Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 2013/5085 Esas sayılı bozma ilamı tesis edilmiş, bozma kararına karşı taraf vekillerinin karar düzeltme yoluna başvurmaları üzerine bu kez Dairece 2014/3405 Esas sayılı ilam ile karar düzeltme talepleri reddedilmiş, bozma ve karar düzeltme ilamlarında asıl ve birleşen davaların bozmaya konu olduğu, hükmün kesinleştirilen kısımlarının bulunmadığı anlaşılmıştır.
Bozma ile birlikte önceki hüküm ortadan kalkarak hukukî geçerliliğini yitirir. Mahkemece bozulan karara atıf yapılarak yeni hüküm oluşturulamaz. Bozmadan önceki ve bozmadan sonraki kararlar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesine uygun olmalıdır. Nitekim Yargıtayın yerleşmiş görüşü de bu yöndedir (Hukuk Genel Kurulu’nun 19.6.1991 gün 323-391 sayılı; 10.09.1991 gün 281-415 sayılı; 25.9.1991 gün 355-440 sayılı; 05.12.2007 gün 981-936 sayılı; 23.01.2008 gün 29-4 sayılı; 05.10.2011 gün 607-604 kararları).
Mahkemece yukarıdaki kanuni düzenlemeler ve ilkeler dikkate alınmaksızın, bozma ve karar düzeltme ilamına konu olan birleşen davalar hakkında “karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde hüküm oluşturulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
Bu durumda, Mahkemece yapılacak iş; dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakkın sıra numarası altında belirtildiği açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı nitelikleri haiz gerekçeli karar oluşturulmasıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile usul ve kanuna aykırı bulunan hükmün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’un 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 22.11.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.