Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2017/7843 E. 2019/1425 K. 13.02.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/7843
KARAR NO : 2019/1425
KARAR TARİHİ : 13.02.2019

MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonucunda Mahkemece verilen davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair kararın davacı üçüncü kişi vekili, davalı alacaklı vekili ve davalı borçlu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairenin 31.10.2016 tarihli ve 2016/7683 Esas, 2016/14818 Karar sayılı ilamı ile bozulmasına karar verilmişti. Davacı üçüncü kişi vekili, davalı borçlu vekili ve davalı alacaklı vekili tarafından süresinde kararın düzeltilmesi istenmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:

KARAR

Davacı- karşı davalı üçüncü kişi vekili, 20.09.2013 tarihinde haczedilen malların borçlu şirketten geçerli bir hamiline (to order) konşimentonun ciro yoluyla devri ile müvekkili tarafından satın alındığını, işbu konşimentonun devri ile müvekkilinin üzerine düşen tüm sorumlulukları yerine getirdiğini, ithal edilen mahcuz malların millileştirilmesi için ödenmesi gereken tüm vergi ve harçların müvekkili tarafından ödendiğini, ayrıca malların bedellerinin müvekkili şirket tarafından borçlu şirkete muhtelif tarihlerde banka havaleleri ile ödendiğini iddia ederek, davanın kabulü ile haczin kaldırılmasına, karşı davanın da reddine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı borçlu vekili, açılan davayı kabul etmiştir.
Davalı-karşı davacı alacaklı vekili, asıl davanın reddini istemiş, ayrıca İİK’nin 97/17 maddesi uyarınca davacı şirket ile borçlu şirketin aynı sektörde olmaları ve devam eden ticari ilişkilerinin bulunması sebebi ile alacaklıları ızrar kastı ile birlikte hareket ettiklerini, davacı üçüncü kişi şirketin bu hususu bilmediğini ileri sürmesinin kabul edilemez olduğunu ve İİK’nin 280/3 maddesinde kabul edilen yasal karine gereğince borçlunun ticari emtiasının mühim bir kısmını satın alan davacının İİK’nin 280/son maddesinde düzenlenen bu karinenin aksini ispat edebilecek zorunlu işlemleri ikmal ettiğini iddia ve ispat edememesi sebebi ile borçlu ve üçüncü kişi arasındaki tasarrufun iptali talebiyle karşı dava açmıştır.
Mahkemece tüm dosya kapsamına göre; borçlu Koteksa Tekstil Dış Tic. ve Paz. Ltd. Şti. tarafından 10/08/2013 tarihinde borca batıklığın tespitinin yapıldığı, buna dayanılarak 23/09/2013 tarihinde … 17. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/470 sayılı dosyası ile iflasının ertelenmesini talep ettiği, anılan davanın dava dilekçesinde aktiflerinin pasiflerini karşılamadığı bu nedenle şirketin borca batık olduğunun beyan edildiği, dava dosyasına ibraz edilen kayyım raporu ile de bu hususun derkenar edildiği, yine bu dosyaya ibraz edilen bilirkişi raporunda borçlu şirketin borca batıklığının tespit edildiği, borçlunun 10/08/2013 tarihi ile 31/12/2013 tarihleri arasında yapmış olduğu ticari faaliyetin toplamı olan yaklaşık 5.500.000,00 TL’nin büyük bir kısmı olan yaklaşık 4.000,000,00 TL’lik kısmının davacı üçüncü kişi şirketle yapıldığının görüldüğü, borçlu şirketin toplam stoklarının 3.958.325,11 TL. olduğu, bu doğrultuda, borçlu şirketin istihkak iddiasında bulunan davacı üçüncü kişiye yapmış olduğu tasarrufun, ticari işletmeye ait ticari emtianın pek büyük bir kısmı olarak kabulünün gerektiği, davalı alacaklının dosyaya sunduğu borçlu şirket ile arasındaki cari hesap dökümü ve borçluya kestiği faturaların en son Mayıs-2013 tarihli olması sebebi ile borcun doğum tarihinin tasarruf tarihinden önce olduğu, ticari işletmeye ait ticari emtianın büyük bir kısmını satın alan üçüncü kişi şirketin İİK’nin 280/3 madde hükmü gereğince borçlunun içinde bulunduğu mali durumu bildiği ve yasal karinenin aksi iddia ve ispat edilemediği için yapılan satışların alacaklıdan mal kaçırmaya yönelik danışıklı işlem niteliğinde olduğunun da kabulü gerekeceği, İİK’nin 97/13 maddesi gereğince tedbir kararı mevcut olduğundan alacaklı lehine haciz konusu menkullerin miktarı üzerinden hesaplanacak %20 oranında tazminata hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle asıl davanın reddi ile davanın ikamesi ile birlikte tedbir kararı verilmiş olduğundan haczedilen menkullerin değeri olan 97.810,60 TL’nin %20’si oranında 19.562,12 TL tazminatın İİK’nin 97-13 maddesi uyarınca istihkak iddia eden davacı üçüncü kişi Tafko Tekstil Dış Tic. A.Ş’den alınarak davalı alacaklı Işıksoy Tekstil İnş. Taah. San. Tic. A.Ş.ye verilmesine, karşı davanın kabulü ile İİK’nin 280. maddesi uyarınca davalı borçlu şirket tarafından davacı – karşı davalı üçüncü kişi Tafko Tekstil Dış Tic. A.Ş’ye yapmış olduğu mahcuz menkul malların satımına ilişkin tasarrufun iptaline, işbu mahcuzlar üzerinde İİK’nin 283. maddesinde belirtildiği üzere alacaklıya … 1. İcra Müdürlüğünün 2013/8558 sayılı dosyadaki alacağı ile sınırlı olmak kaydıyla cebri icra yoluyla alacağını tahsil yetkisi tanınmasına karar verilmiştir.
Hükmün taraf vekilleri tarafından temyizi üzerine Dairemizin 31.10.2016 tarihli ve 2016/7683 Esas, 2016/14818 Karar sayılı ilamı ile; dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gerekçesi ile davacı üçüncü kişi vekilinin ve davalı borçlu vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, üçüncü kişinin istihkak iddiası sonucunda ve İİK’nin 97. maddesi uyarınca verilmiş takibin durdurulmasına ilişkin herhangi bir karar bulunmadığı, İcra Müdürlüğünce takip dosyası üzerinden 24.10.2013 tarihinde takip işlemlerinin yapılmasının tedbiren durdurulmasına dair verilen kararın … 17. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/470 Esas sayılı dosyası üzerinden borçlu şirket tarafından açılan iflasın ertelenmesi davası sırasında, anılan mahkemece tesis edilen 21.10.2013 tarihli ara kararına istinaden verildiği, bu durumda davalı alacaklı yararına tazminata hükmedilebilmesi için gerekli şartların eldeki davada oluşmadığı gerekçesi ile kararın tazminata ilişkin kısmının davacı – karşı davalı üçüncü kişi yararına bozulmasına, davacı-karşı davalı üçüncü kişi vekili tarafından açılan istihkak davasının reddedilmesi ile, haczedilen mal üzerindeki haczin kesinleştiği, alacaklının icra takip işlemlerine devam ederek malın satışını isteyebileceği, HMK’nin 114/1-4. maddesinde hukuki yararın dava şartı olarak düzenlendiği, hukuki yararın davanın açıldığı tarih itibariyle mevcut olmasının yeterli olmadığı, dava sonuçlanıncaya ve karar kesinleşinceye kadar hukuki yararın devamının gerektiği, Mahkemece, üçüncü kişinin açtığı istihkak davasında, davanın reddine karar verildiğinden, davalı-karşı davacı alacaklı vekili tarafından açılan tasarrufun iptali davasında, başlangıçta mevcut olan hukuki yararın ortadan kalktığı, açıklanan nedenlerle, tasarrufun iptali davasının hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken, kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesi ile karşı davaya yönelik hükmün davalı üçüncü kişi ve davalı borçlu yararına bozulmasına, asıl dava olan istihkak davasında TL cinsinden alacak miktarının hacizli malların değerinden fazla olması dikkate alındığında, avukatlık ücretinin mahcuz malların değeri üzerinden hesap edilmesi gerekirken Mahkemece yanlış hesaplama yapılarak alacaklı lehine daha az vekalet ücretine hükmedilmesinin doğru olmadığı gerekçesi ile asıl davada takdir edilen vekalet ücretine yönelik hükmün davalı- karşı davacı alacaklı yararına bozulmasına, davalı- karşı davacı alacaklı vekilinin karşı davadaki vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının karşı davaya ilişkin bozma sebep ve şekline göre şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiş, taraf vekilleri tarafından karar düzeltme isteğinde bulunulmuştur.
Dava, üçüncü kişinin İİK’nin 96 ve devamı maddelerine dayalı olarak açtığı istihkak davası ile alacaklının karşı dava olarak İİK’nin 97/17. maddesi gereğince açtığı tasarrufun iptali talebine ilişkindir.
1. Davalı-karşı davacı alacaklı vekilinin dosya muhtevasına,dava evrakı ile tutanaklar münderecatına ve Yargıtay ilâmında açıklanan gerektirici sebeplere göre yerinde olmayan ve HUMK’un 440. maddesinde yazılı hallerden hiçbirisine uymayan asıl davada takdir edilen tazminata ve karşı dava olarak açılan tasarrufun iptali davasına yönelik karar düzeltme isteminin reddine,
2. Davacı-karşı davalı üçüncü kişi vekilinin asıl davaya yönelik karar düzeltme istemlerinin incelenmesine gelince;
T.C. Anayasası’nın 141/3 maddesi gereğince, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerekir.
Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, Baki/ Arslan, …/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’ya Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, … 2011, s.472).
Somut olaya gelince; Mahkemece istihkak davasına yönelik olarak oluşturulmuş yeterli bir gerekçe bulunmamaktadır. Şöyle ki, Mahkemece karşı dava olarak açılan tasarrufun iptali davası yönünden İİK’nin 280/3 maddesindeki karine değerlendirilerek karar oluşturulmuş, asıl dava olan istihkak davası yönünden ise yetersiz gerekçe ile hüküm oluşturulmuştur.
O halde, Mahkemece; taraflarca sunulan tüm deliller birlikte değerlendirilerek, sonucuna göre, gerekçelerini açıkça kaleme aldığı, anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte bir hüküm kurulmalıdır.
Bu durumda, üçüncü kişi tarafından açılan davada Mahkemece yetersiz gerekçe ile hüküm kurulması nedeni ile kararın bozulması gerekirken, onandığı anlaşıldığından yukarda açıklanan onama kararının kaldırılarak hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
3. Davacı-karşı davalı üçüncü kişi vekili ve borçlu vekilinin karşı dava olarak açılan tasarrufun iptali davasına yönelik karar düzeltme istemlerinin incelenmesine gelince;
İİK’nin 280. maddesinde malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun alacaklılarına zarar vermek kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve zarar verme kastının işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde tasarrufun iptal edileceği, aynı maddenin son fıkrasında ise ticari işletmenin veya işyerindeki mevcut ticari emtianın tamamını veya mühim bir kısmını devir veya satın alan yahut bir kısmını iktisapla beraber işyerini sonradan işgal eden şahsın, borçlunun alacaklılarını ızrar kastını bildiği ve borçlunun da bu hallerde ızrar kastıyla hareket ettiğinin kabul edildiği, bu karinenin, ancak iptal davasını açan alacaklıya devir, satış veya terk tarihinden en az üç ay evvel keyfiyetin yazılı olarak bildirildiğinin veya ticari işletmenin bulunduğu yerde görülebilir levhaları asmakla beraber Ticaret Sicili Gazetesiyle; bu mümkün olmadığı takdirde bütün alacaklıların ıttılaını temin edecek şekilde münasip vasıtalarla ilan olunduğunun ispatla çürütülebileceği hüküm altına alınmıştır.
Mahkemece her ne kadar borçlu şirket tarafından 10/08/2013 tarihinde borca batıklığın tespitinin yapıldığı, buna dayanılarak 23/09/2013 tarihinde … 17. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/470 sayılı dosyası ile iflasının ertelenmesini talep ettiği, anılan davanın dava dilekçesinde aktiflerinin pasiflerini karşılamadığı bu nedenle şirketin borca batık olduğunun beyan edildiği, dava dosyasına ibraz edilen kayyım raporu ile de bu hususun derkenar edildiği, yine bu dosyaya ibraz edilen bilirkişi raporunda borçlu şirketin borca batıklığının tespit edildiği, borçlunun 10/08/2013 tarihi ile 31/12/2013 tarihleri arasında yapmış olduğu ticari faaliyetin toplamı olan yaklaşık 5.500.000,00 TL’nin büyük bir kısmı olan yaklaşık 4.000,000,00 TL’lik kısmının davacı üçüncü kişi şirketle yapıldığının görüldüğü, borçlu şirketin toplam stoklarının 3.958.325,11 TL. olduğu, bu doğrultuda, borçlu şirketin istihkak iddiasında bulunan davacı üçüncü kişiye yapmış olduğu tasarrufun, ticari işletmeye ait ticari emtianın pek büyük bir kısmı olarak kabulünün gerektiği gerekçesi ile tasarrufun iptali davasının kabulüne karar verilmiş ise de; borçlu şirketin iflas erteleme talebi uyarınca Asliye Ticaret Mahkemesince yapılan yargılama sonunda borcu batık olduğundan bahisle iflasına karar verildiği, müdahil vekillerinin istinaf başvurusu üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesinin 02.11.2017 tarihli ve 2017/2145 Esas, 2017/1718 Karar sayılı ilamı ile “ grup şirketlerde borcun asıl borçlu şirket pasifinde gösterilmesi, ayrıca borca kefil olan grup şirketin pasifinde kefil olunan bu borca yer verilmeden borca batıklığın hesaplanması gerekli olup, bilirkişi raporunun da buna göre yapılmış olmasına ve özellikle Koteksa …Ltd. Şti.nin borca batık olmadığının bildirilmesine rağmen neden iflasına karar verildiğine ilişkin gerekçe anlaşılamamaktadır.” gerekçesi ile Mahkeme hükmünün kaldırılmasına karar verildiği, yine gerekçede yer verilen üçüncü kişi şirket ile borçlu şirket arasındaki ticari faaliyete ilişkin rakamların Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesine dayalı olmadığı, dosya içeriğinden bu rakamların denetlenemediği anlaşılmaktadır.
O halde, Mahkemece yapılması gereken iş, asıl dava olan istihkak davasının reddine karar verilmesi halinde haczedilen mal üzerindeki haczin kesinleşeceği,alacaklının icra takip işlemlerine devam ederek malın satışını isteyebileceği, bu durumda karşı dava olarak açılan tasarrufun iptali davasında, başlangıçta mevcut olan hukuki yararın ortadan kalkacağı, asıl dava olan istihkak davasının kabulüne karar verilmesi halinde ise, davalı borçlu ve davacının ticari defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi vasıtası ile inceleme yapılarak, borçlunun malvarlığının borçlarını karşılamaya yeterli olup olmadığı, üçüncü kişi ile borçlu şirketin aralarındaki ticari ilişkinin ne zaman başladığı, tasarruf tarihi itibariyle borçlu şirketin üçüncü kişi şirketten alacaklı olup olmadığı, borçlu şirket ile üçüncü kişi şirket arasında yapılan tasarrufun ticari emtianın tamamını veya mühim bir kısmını teşkil edip etmediği noktasında incelenen defterlerin açılış ve kapanış tasdikinin yapılıp yapılmadığı, defterlerin usule uygun tutulup tutulmadığı, sahibi lehine delil vasfı taşıyıp taşımadığı hususlarını da içerir bilirkişi raporu düzenlettirilmesi, bu doğrultuda elde edilen bilgilerin, dava dosyasında bulunan diğer delillerle birlikte değerlendirilerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir. Davacı-karşı davalı üçüncü kişi vekilinin ve davalı borçlu vekilinin bu yöne ilişkin karar düzeltme taleplerinin kabulü ile kararın bu yönden de bozulması gerekmiştir.
SONUÇ; Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı alacaklı vekilinin asıl davada takdir edilen tazminata ve karşı dava olarak açılan tasarrufun iptali davasına yönelik karar düzeltme isteminin REDDİNE, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı üçüncü kişi vekilinin asıl davaya yönelik karar düzeltme isteminin kabulü ile; Dairemizin 31.10.2016 tarihli ve 2016/7683 Esas, 2016/14818 Karar sayılı onama kararının kaldırılmasına, hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle İİK’nin 366 ve 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı üçüncü kişi vekilinin ve borçlu vekilinin karşı dava olarak açılan tasarrufun iptali davasına yönelik karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 31.10.2016 tarihli ve 2016/7683 Esas, 2016/14818 Karar sayılı bozma ilamında yer alan bozma nedenine yukarıda açıklanan bozma nedeninin eklenmesine, peşin harcın istek halinde karar düzeltme isteyen davacı üçüncü kişi ve davalı borçluya ayrı ayrı iadesine, takdiren 370,00 TL para cezasının karar düzeltme isteyen davalı alacaklıdan alınmasına, 65,40 TL peşin harcın red harcına mahsubu ile kalan 27,10 TL’nin karar düzeltme isteyen davalı alacaklıdan alınmasına, 13.02.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.