Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2017/17036 E. 2018/119 K. 09.01.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/17036
KARAR NO : 2018/119
KARAR TARİHİ : 09.01.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Muhdesatın Tespiti

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine karar verilmiş olup hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

K A R A R

Davacı vekili, vekil edeninin, 96 parsel sayılı taşınmazın hissedarı olduğunu, söz konusu taşınmazın başında … nolu sulama pompasının bulunduğunu, taşınmazın edinildiği tarihten bu yana vekil edenine ait üzüm bağının anılan sulama pompası ile sağlandığını, sulama pompasının aboneliğinin halen davalı … adına kayıtlı olduğunu, davalı tarafça elektrik aboneliği kapatılarak vekil edeninin bağını sulamasının imkansız hale getirildiğini, yöredeki uygulamalara göre üzüm bağı satıldığında, içindeki sondaj kuyusunun ayrı olarak nitelendirilemeyeceğini açıklayarak, 96 parsel sayılı taşınmazdaki sulama sondaj kuyusunun mülkiyetinin (muhdesatın aidiyetinin) vekil edenine ait olduğunun ya da anılan hususun muhdesat olarak kabul edilmeyecek olması halinde menkul malın vekil edenine ait olduğunun tespitine ve … nolu tarımsal sulama aboneliğinin vekil edeni adına kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davaya konu tarımsal sulama amaçlı su pompasının, vekil edeni tarafından kendi taşınmazı içinde zannedilerek yapıldığını, ancak daha sonra bu pompanın davacıya satışı yapılan 96 parsel sayılı taşınmazın dışında olduğunun anlaşıldığını, 96 parsel sayılı taşınmaz davacıya satılırken bu husus açıklanarak, su pompasının bedelinin ayrıca talep edildiğini, davacının bu bedeli ödemediğini beyanla davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; “Açılan davanın kısmen kabul kısmen reddi ile 15.09.2014 tarihli fenni bilirkişi raporunda belirtilen dava konusu artezyen pompanın davacıya ait olduğunun tespitine, aboneliği devir ve tescil hususunda davanın görev yönünden reddine” karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
Dava, muhdesatın tespiti isteğine ilişkindir.
Bilindiği üzere; bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur (4721 s.lı TMK 684/1 m). Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyet kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere kalıcı yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer (TMK 718 m). 22.12.1995 tarih ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulandığı gibi Eşya Hukukunda, muhdesattan, bir arazi üzerinde kalıcı yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlamak gerekir. Muhdesat, şahsi bir hak olup (TMK 722, 724, 729 m.ler), sahibine arazi mülkiyetinden ayrı bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak bahşetmez. Taşınmaz üzerindeki kalıcı yapı, ağaç gibi bütünleyici parça niteliğindeki muhdesatların taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemez. Açıklanan bu ilke ve esaslara göre kural olarak muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetinin tespiti istenemez.
Tespit davası, kendine özgü davalardan olup, dava sonucunda istihsal edilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Bilindiği üzere, tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması (6100 s.lı HMK 106/2 m) ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür, bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararın bulunması dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da re’sen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir (HMK 114/1-h, 115 m.).
Öğretide ve Yargıtay’ın devamlılık gösteren uygulamalarında, taşınmaz hakkında derdest ortaklığın giderilmesi davasının, kentsel dönüşüm uygulamasının ya da kamulaştırma işleminin bulunması gibi istisnai durumlarda muhdesatın tespiti davasının açılmasında güncel hukuki yararın bulunduğu kabul edilmektedir.
Somut olaya gelince; davacı vekilince, dava dilekçesinde belirtilen gerekçeler ile 96 parseldeki sulama sondaj kuyusunun mülkiyetinin (muhdesatın aidiyetinin) vekil edenine ait olduğunun ya da anılan hususun muhdesat olarak kabul edilmeyecek olması halinde menkul malın vekil edenine ait olduğunun tespitine ve … nolu tarımsal sulama aboneliğinin vekil edeni adına kayıt ve tesciline karar verilmesi istenmiş ise de, davada az yukarıda açıklanan hukuki yarar nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığı gibi, dosyaya ibraz edilmiş olan 15.9.2014 tarihli Fen Bilirkişi raporuna göre de, kuyunun davacının hissedarı olduğu 96 parsel sayılı taşınmaz içerisinde bulunmadığı, parseller arasındaki yol içerisinde kaldığı anlaşılmıştır.
Hal böyle olunca; mahkemece hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine (HMK 115) karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde işin esası incelenerek kabul kararı verilmesi isabetsiz olmuş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK’nun 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 09.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.