Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2017/16291 E. 2019/407 K. 15.01.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/16291
KARAR NO : 2019/407
KARAR TARİHİ : 15.01.2019

MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi

DAVA TÜRÜ : İptal Ve Tescil Olmadığı Takdirde Katılma Alacağı

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonucunda Mahkemece verilen davanın kısmen kabulüne kısmen reddine dair kararın davalı … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairenin 19/06/2017 tarihli ve 2017/12422 Esas, 2017/9271 Karar sayılı ilamı ile onanmasına karar verilmişti. Davalı … vekili tarafından süresinde kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:

K… A R A R

Davacı … Saraçlı vekili, evlilik birliği içerisinde davalılardan eski eş Müslüm adına edinilen bir adet araç ve mesken bulunduğunu, davalının mal kaçırmak amacıyla bu malları diğer davalılara devrettiğini izah ederek öncelikle yapılan satışların iptalini, bu mümkün olmadığı takdirde şimdilik 10.000,00 TL katılma alacağının faiziyle birlikte davalı …’den tahsilini talep etmiştir. 06.05.2015 tarihli dilekçeyle bilirkişi raporu doğrultusunda taleplerinin 45.000,00 TL katılma alacağı olduğu açıklanmıştır.
Davalı … vekili ve davalılar …, … ile …, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının araç ve taşınmaz satışlarının iptaline yönelik talebinin reddine, katılma alacağı talebinin kabulüyle 4 nolu meskene ilişkin 40.000,00 TL ile araca ilişkin 5.000,00 TL olmak üzere toplam 45.000,00 TL artık değere katılma alacağının karar tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalı …’den alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Hüküm, süresi içerisinde davalı … vekili tarafından temyiz edilmiş, Dairece yerel mahkemenin kararı 19.06.2017 gün, 2017/12422 Esas ve 2017/9271 Karar sayılı ilamla onanmış, davalı … vekili, süresi içinde karar düzeltme isteğinde bulunmuştur.
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesi ” Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir…” hükmü ile belirsiz alacak davası düzenlenmiştir.
Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmî davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez. Belirsiz alacak davası açılması hâlinde, alacaklı, tüm miktarı belirtmese dahi, davanın başında hukukî ilişkiyi somut olarak belirtmek ve tespit edebildiği ölçüde de asgarî miktarı göstermek durumundadır.
Maddenin ikinci fıkrasında, belirsiz alacak davası açılabilen durumlarda, miktar ya da değerin tespit edildiği anda, alacaklının iddianın genişletilmesi yasağından etkilenmeksizin talebini artırabileceği belirtilmiştir. Kural olarak, bir davada başlangıçta belirtilen miktar veya değerin artırılması, iddianın genişletilmesi yasağına tâbidir. Bunun amacı, davacının dava açarken hakkını kötüye kullanmaması, daha özenli davranması, yargılamayı gereksiz yere uzatmamasıdır. Oysa, baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacak için, davacının böyle bir ihmal ya da kusurundan söz edilemez. Bu sebeple, belirsiz alacak davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Davacı, sınırlama ve yasağa tabi olmadan, sadece talepte bulunmak suretiyle yeni miktar üzerinden yargılamaya devam edilmesini isteyebilecektir. Şüphesiz, alacağın belirli hâle gelmesini müteakip ortaya çıkan yeni talep eksik belirtilmişse, bundan sonra yeni bir artırma isteği iddianın genişletilmesi yasağıyla karşılaşacaktır. Çünkü, bu hâlde belirsizlik değil, davacının kendi ihmalinden kaynaklanan bir durum söz konusudur.
Öte yandan 6100 Sayılı HMK’nin 27. maddesinde yer bulan “Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunması, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamalarını dikkate alarak değerlendirmesini, kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Anayasa’nın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir. Bu kapsamda hukuki dinlenilme hakkı, bilgilenme/bilgilendirme, açıklama yapma, yargı organlarınca dikkate alınma ve kararların gerekçeli olması gibi hususları içerdiği açıktır. Ayrıca bu hak sadece davanın başındaki iddia ve savunmalar açısından değil yargılamanın her aşamasında dikkate alınmalıdır. Bu kapsamda devam eden bir yargılamada tarafların açıklamaları için bilgilendirme yeterli olmayıp yargılamada yer alan diğer kişilerin (tanık, bilirkişi gibi) açıklamaları açısından da önemlidir. Bilgilenme hakkının usulüne uygun kullanımı ile tarafların haklarında öğrendikleri isnat ve iddialara karşı beyanda bulunabilme, davaya yönelik bilgi ve belge verebilme yani açıklama yapma hakkı da hukuki güvenceye bağlanmaktadır. Böylece davanın her iki tarafına eşit şekilde açıklama yapma hakkı tanınması ile adaletin görünür kılınması sağlanacaktır. Açıklamada bulunma hakkı, tarafların, yazılı veya sözlü şekilde iddia ve savunmalara karşı itirazda bulunabilme, davaya ilişkin beyanda bulunmalarını sağlar.
Açıklanan hukuki olgular ışığında somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde;
Dava 17.07.2013 tarihinde açılmıştır. Belirsiz alacak davası, yukarıda belirtildiği üzere, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesiyle kabul edilmiştir. Bu durumda eldeki davanın açıldığı tarihte Hukuk Muhakemeleri Kanunu yürürlükte olduğuna göre, belirsiz alacak davası ile ilgili hükümlerin uygulanması gerekir. Dava, katılma alacağı isteğine ilişkin olup belirsiz alacak davası niteliğinde olduğundan davacı tarafça sunulan 06.05.2015 havale tarihli dilekçenin ıslah dilekçesi değil, talep açıklama dilekçesi olduğu kabul edilmelidir.
Anayasanın 36. ve HMK’nin 27. maddelerinde de açıklanan savunma hakkını kullanabilmesi için dava dilekçesi gibi davacı tarafça sunulan 06.05.2015 tarihli talep açıklama dilekçesinin de Tebligat Yasası ve ilgili Yönetmelik hükümleri gereğince davalı tarafa uygun şekilde tebliğ edilmesi zorunludur. HMK’nin 127 ve izleyen maddeleri uygulanıp dilekçenin karşı yana tebliği yanında savunma hakkını kullanma olanağı sağlanması, tebliğinden itibaren esasa cevap süresinin işletilmesi, cevap süresi geçtikten sonra varılacak sonuca göre istem konusunda karar verilmelidir. Mahkemece, ülkemizin de tarafı olduğu ve Anayasa’nın 90. maddesi gereği iç hukukun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. ve Anayasası’nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma dolayısıyla hukuki dinlenilme hakkının ihlali ile savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracak şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır. Davalı vekilinin karar düzeltme isteği bu yönden kabul edilerek, hükmün başkaca yönleri incelenmeksizin bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (2.) bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin karar düzeltme isteğinin kabulü ile Dairenin maddi yanılgıya dayalı 19.06.2017 gün, 2017/12422 esas ve 2017/9271 karar sayılı onama ilamının KALDIRILMASINA, hükmün 6100 Sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 Sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde karar düzeltme isteyene iadesine, 15.01.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.