Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2017/15270 E. 2018/18926 K. 20.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/15270
KARAR NO : 2018/18926
KARAR TARİHİ : 20.11.2018

MAHKEMESİ : Aile Mahkemesi

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup, hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 20.11.2018 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davalı vekili Av. … geldi. Karşı taraftan davacı … bizzat ve vekili Av. … geldi. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek; dosya incelendi, gereği düşünüldü:

KARAR

Davacı … vekili, tarafların murisi … ’ın 06.03.2010 tarihinde öldüğünü, evlilik birliği içinde iki mesken ve iki dükkanın muris adına alınarak tescil edildiğini, bu taşınmazların alımında davacının gerek evlenmeden önce ve gerekse evlendikten sonra Türkiye’de ve Almanya’da ek iş dahil yoğun çalışarak tüm kazancı, düğün takısı ve biriktirdiği altınların bozdurulması ile ele geçen nakit para, gerek kendisinin ve gerekse ailesinden intikal eden miras yoluyla gelen ve kardeşi İsa adına kayıtlı taşınmazın kocasına devri suretiyle katkı sağladığını açıklayarak, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 100.000,00 TL katkı payı alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, 26.04.2013 tarihinde harcınıda tamamladığı dilekçesiyle talebini 812.800,00 TL olarak ıslah etmiştir.
Davalı … vekili, zamanaşımının dolduğunu, murisin tüm yaşamı boyu çalıştığını, birikimleri ile taşınmazlara sahip olduğunu, davacının iddia ettiği gibi bir katılımı olmadığını, taşınmazların bir kısmının alınması sırasında davacının çalışmadığını açıklayarak davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, bozma öncesi yapılan yargılama neticesinde davanın kabulü ile 812.800,00 TL. katkı payının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, davalı vekili tarafından yapılan temyiz itirazı üzerine, Dairenin 27.10.2015 gün … esas ve 2015/19308 karar sayılı ilamıyla dava konusu 5 ve 9 nolu meskenler yönünden katkı ispat edilemediğinden reddi gerekirken kabul kararı verilmesinin hatalı olduğu, 3 ve 4 nolu dükkanlar yönünden ise davacının sadece kişisel malı olan dava dışı 8833 parselin satımından gelen para ile katkı kabul edilerek hesaplama yapılması ve sonuç alacağın dava dilekçesinde talep edilen kısma dava tarihinden, ıslahla arttırılan kısma ise ıslah tarihinden itibaren faiz yürütülmesi ve alacaktan davalının miras payı oranında sorumlu olduğu hususlarının gözetilmesi gerektiğine işaret edilerek bozma sevk edilmiştir. Her iki taraf vekillerince yapılan karar düzeltme isteği Daire’nin 2016/20703 esas 2016/16792 karar sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde; davanın kısmen kabulüne davacının katkı payı olarak terekeden 434.000,00 TL alacaklı olduğunun tesbitine, bu meblağın 100.000,00 TL’sine dava tarihinden itibaren, kalanına ıslah tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir. Hüküm, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1.Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına ve uyulan bozma ilâmında açıklandığı üzere işlem yapılıp sonucu dairesinde hüküm tesis edildiğine göre davalı vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2.Davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince;
Bir davada mahkemenin veya tarafların yapmış oldukları bir usul işlemi nedeniyle taraflardan biri lehine, dolayısıyla diğeri aleyhine doğan ve gözetilmesi zorunlu olan hakka usuli kazanılmış hak denilir. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.
Bu kurum davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir.
Hemen belirtelim ki; bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK).
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. Kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK).
Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır:
Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma kararına uyulmuş olmakla oluşan usuli kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.
Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (Hukuk Genel Kurulunun 21.01.2004 gün ve … E., 2004/19 K.; 20.12.2013 gün ve 2013/23-131 E,. 2013/1681 K. sayılı kararları).
Bu sayılanların dışında ayrıca görev konusu, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı ve harç gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez (Kuru, B.: s: 4738 vd).
Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.
Tüm bu hususlar bir arada değerlendirildiğinde somut olayda Mahkemece, bozma sonrası yapılan yargılama neticesinde davacının dükkanların alımına %100 katkısı olduğu kabul edilerek 3 nolu dükkandan 362.000,00 TL ve 4 nolu dükkandan 72.000,00 TL olmak üzere toplam 434.000,00 TL katkı payı alacağına hükmedilmiş ise de; bu durum usuli kazanılmış hak ilkesine aykırıdır.
Dosya kapsamı incelendiğinde; bozma öncesi yapılan yargılama neticesinde davacının katkı oranının dükkanlar yönünden %72 olarak kabul edildiği ve bu orana istinaden 3 nolu dükkandan 269.500,00 TL, 4 nolu dükkandan 54.000,00 TL alacağa hükmedildiği anlaşılmaktadır. Bu ilk karar; davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Daire tarafından bozulmuştur. Davacı vekilince, karar düzeltme yoluna başvuruda bulunularak yerel mahkeme hükmünün onanması talep edilmiş; ancak bu istek yerinde görülmeyerek Daire tarafından reddedilmiştir.
Dükkanlar yönünden bozma öncesi verilen karar, bozma ilamı ve karar düzeltme ilamları birlikte değerlendirildiğinde Mahkemenin bozmaya uyulmasıyla davalı yararına usuli kazanılmış hak oluştuğunun kabulü gerekir. Burada usuli kazanılmış hakkın gerçekleşmesine engel olacak istisnai bir durum da bulunmadığına göre, artık Mahkemece dükkanlar yönünden ilk verilen karardan fazla bir alacağa hükmedilmesi doğru olmamıştır.
Bununla birlikte; bozma ilamında açıklandığı üzere davacı mirasçı sağ eşin mal rejiminin tasfiyesi nedeniyle talep ettiği ve terekeye ait borç sayılan alacak miktarından, davanın mirasçılar arasında görülmesi nedeniyle, davacı da dahil bütün mirasçılar miras payları oranında sorumludurlar. O halde, hükmedilecek katkı payı alacağından davalının ölen eşe ait mirasçılık belgesinde gösterilen miras payı (3/4) oranında sorumluluğuna karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde alacağın tamamının terekeden tahsiline hükmedilmesi hatalıdır.
Açıklanan yönler gözetilmeksizin verilen karar usul ve yasaya aykırı olup bozma nedeni yapılmıştır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda (2) nolu bentte gösterilen nedenlerle davalı vekilinin yazılı temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre yargılama gideri ve vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, davalı vekilinin esasa yönelik diğer temyiz itirazlarının yukarıda (1). bentte gösterilen nedenle reddine, Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 1.630,00 TL Avukatlık Ücreti’nin davacıdan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davalıya verilmesine, taraflarca HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 20.11.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.