Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2017/1519 E. 2017/4000 K. 21.03.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/1519
KARAR NO : 2017/4000
KARAR TARİHİ : 21.03.2017

MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup, hükmün davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

KARAR

Dava; kesinleşen takip nedeniyle kiralananın tahliyesi istemine ilişkindir. Mahkemece kiralananın tahliyesine karar verilmiş karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.
6100 sayılı HMK’nun 27. maddesi uyarınca davanın tarafları kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. Bu hak; yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını da içermektedir. Taraf teşkili kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında re’sen dikkate alınmalıdır.
7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun “Tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina” başlıklı 21/1. maddesinde; “Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıda ki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru, tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir ve memuruna imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşulardan birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır” hükmü yer almaktadır. Madde burada, iki hali birlikte düzenlemiştir. Bunlardan ilki “adreste bulunmama”, diğeri ise “tebellüğden imtina” dır. Muhatabın adreste bulunmaması halinde tebliğ memurunun ne şekilde davranması gerektiğini düzenleyen Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 30. maddesinin birinci fıkrasında; “Adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine meşruhat verilerek çıkarılan tebligatlar hariç olmak üzere, muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen adreste sürekli olarak bulunmazsa, tebliğ memurunun adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar kurulu veya meclis üyeleri, zabıta amir ve memurlarından tahkik ederek beyanlarını tebliğ mazbatasına yazıp imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde bu durumu yazarak imzalaması gerekir” hükmü öngörülmüştür.
Burada Yönetmeliğin 30. maddesi, tebliğ memuruna ilgilinin neden adreste bulunmadığını “tahkik etme” görevini yüklemiştir. Buna göre tebliğ memuru tahkik etmekle kalmayıp, bunu tevsike yönelik olarak yaptığı tahkikatın sonucunu Tebligat Kanunu’nun 23/7 ve Tebligat Yönetmeliğinin 35/f bendi gereğince tebliğ evrakına yazacak ve maddede açıkça belirtildiği üzere ilgilisine imzalatacaktır. Ancak bu şekilde, yapılan işlemin usulüne uygun olup olmadığı hakim tarafından denetlenebilir. Muhatabın, tebliğ adresinde ikamet etmekle birlikte, kısa ya da uzun süreli ve geçici olarak adreste bulunmadığının, tevziat saatlerinden sonra geleceğinin beyan ve bunun tevsik edilmesi halinde ancak, maddede sayılanlardan, örneğin muhtara imza karşılığı tebliğ edilip, 2 numaralı fişin kapıya yapıştırılması ve komşunun durumdan haberdar edilmesi işlemlerine geçilebilecektir.
Somut olayda,dava konusu icra takip dosyasında ödeme emrinin takip talebinde belirtilen adresten farklı adreste tebliğ edildiği , tensip zaptı ekli duruşma gününü bildirir davetiyenin ise takip talebinde gösterilen adrese tebliğe çıkartıldığı ancak bila tebliğ iade gelmesi nedeniyle farklı adrese yeniden tebliğe çıkarıldığı görülmüştür. Anılan tebliğ işleminde, muhatabın adresinin kapalı olduğu tespit edilmişse de muhatabın nerede olduğu belirlenmeden Muhtarlığa yapılan tebligatın usulsüz olduğunun kabulü gerekir. Kabule göre de, davalı borçlunun bilinen son adresine usule uygun tebliğ çıkarılmadan doğrudan Adres Kayıt Sistemindeki adrese gerekçeli karar tebliğ edilmesi de doğru değildir. Bu durumda davalının temyiz yoluna süresinde başvurduğu kabul edilmiş olup usulüne uygun taraf teşkili sağlanmadan verilen hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, taraflarca İİK’nun 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, bozma nedenine göre sair hususların incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 21.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.