Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2017/11345 E. 2020/4188 K. 30.06.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/11345
KARAR NO : 2020/4188
KARAR TARİHİ : 30.06.2020

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Muhdesatın Tespiti

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalılardan … ve … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

KARAR

Davacılar vekili, davalıların murisi ile davacıların tapuda maliki oldukları ve Şebinkarahisar Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2011/313 Esas sayılı ortaklığın giderilmesi davasına konu 19 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki ağaçların ve evin davacılara ait olduğunun tespitini talep etmiştir.
Davalılar vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacı …’nın davasının reddine, davacı …’nın dava konusu 19 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan evin aidiyetinin tespiti yönünden davasının reddine, davacı …’nın dava konusu 19 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan ağaçların aidiyetinin tespiti yönündeki davasının kabulüne, bu parsel üzerinde bulunan ve ziraat bilirkişinin rapor ve ek raporunda belirtilen 40-50 yaşlarında 2 adet armut ağacı, 150-160 yaşlarında 1 adet karadut ağacı, 20-25 yaşlarında 22 adet beyaz dut ağacı, 40-45 yaşlarında 3 adet elma ağacı, 40-45 yaşlarında 2 adet kayısı ağacı, 15-20 yaşlarında 5 adet kavak ağacı, 7-8 yaşlarında 1 adet karadut fidanı, 4-5 yaşlarında 1 adet elma fidanının davacı …’ya ait olduğunun tespitine, ziraat bilirkişi 10.06.2015 tarihli rapor ve 05.01.2016 tarihli ek raporunun kararın eki sayılmasına karar verilmiştir. Hüküm, süresi içerisinde davalılardan Ayşe ve Fatma vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Tespit davası, kendine özgü davalardan olup dava sonucunda istihsal edilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Bilindiği üzere, tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması (6100 sayılı HMK mad. 106/2) ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür, bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararının bulunması dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da re’sen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir (HMK mad. 114/1-h, 115).
Öğretide ve Yargıtayın devamlılık gösteren uygulamalarında, taşınmaz hakkında derdest ortaklığın giderilmesi davasının, kentsel dönüşüm uygulamasının ya da kamulaştırma işleminin bulunması gibi istisnai durumlarda muhdesatın tespiti davasının açılmasında güncel hukuki yararın bulunduğu kabul edilmektedir.
Bununla birlikte 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 19/11. maddesi, muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetine ve tapunun beyanlar sütununda gösterilmesine izin veren özel yasal düzenleme getirmiştir. Anılan kanun maddesinde, taşınmaz mal üzerinde malikinden başka bir kimseye veya paydaşlardan birine ait muhdesat mevcut ise bunun sahibi, cinsi, ihdas tarihi ve iktisap sebebi belirtilerek tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilebileceği belirtilmiştir. Ancak, aynı Kanun’un 12/3. maddesi gereğince, on yıllık hak düşürücü süre içinde kadastrodan önceki nedenlere dayanılarak genel mahkemelerde açılan davalara 19. madde uygulanır ve iddianın kanıtlanması halinde muhdesatın mülkiyetinin arz malikinden başkasına aidiyeti ile tapunun beyanlar hanesine tesciline karar verilebilir. On yıllık süre kamu düzenine ilişkin olup, hak düşürücü niteliktedir ve olumsuz dava koşuludur. Hak düşürücü sürenin geçmesi, işin esasının incelenmesini önler. Hak düşürücü süre tüm defi ve itirazlardan önce göz önünde bulundurulur. Yargılama bitinceye kadar hak düşürücü sürenin geçtiği taraflarca ileri sürülebileceği gibi, görevden ötürü hakim tarafından da kendiliğinden dikkate alınır.
Yukarıda izah edilen ilke ve esaslar ışığında somut uyuşmazlık incelendiğinde;
Dava konusu muhdesatların üzerinde bulunduğu 19 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydından 11.01.2001 tarihinde hükmen tescil ile tapuda malikleri adına kaydedildiği anlaşılmaktadır. Teknik bilirkişi raporlarından kabul kararı verilen ağaçlardan bir kısmının (40-50 yaşlarında 2 adet armut ağacı, 150-160 yaşlarında 1 adet karadut ağacı, 20-25 yaşlarında 22 adet beyaz dut ağacı, 40-45 yaşlarında 3 adet elma ağacı, 40-45 yaşlarında 2 adet kayısı ağacı) yaşları itibariyle kadastrodan önce meydana getirildiği sabit olup, eldeki temyize konu davanın açıldığı 27.09.2013 tarihi itibariyle 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesi gereğince aranan 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gözetilerek bu muhdesatlar yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kabul kararı verilmesi hatalı olmuştur. Dava konusu 15-20 yaşlarında 5 adet kavak ağacı ise niteliği itibariyle kendiliğinden yetişebilen ya da ekonomik amaçla yetiştirilen ve kesilip satılabilen ağaçlar olması nedeniyle yerleşik uygulama gereği muhdesat niteliğinde olmadığından talebin bu ağaçlar yönünden izah edilen gerekçeyle reddi gerekirken kabul kararı verilmesi yerinde değildir.
Yukarıda sayılan ağaçlar dışında kalan talep konusu 7-8 yaşlarında 1 adet karadut fidanı ve 4-5 yaşlarında 1 adet elma fidanı yönünden ise davacının muhdesat tespiti davası açmakta hukuki yararı bulunup bulunmadığı hususu üzerinde gereği gibi durulmadığı anlaşılmaktadır. Eldeki dava 27.09.2013 taihinde ikame edilmiş olup, yapılan uyap sorgulamasında ortaklığın giderilmesi dava dosyasında 11.10.2013 tarihinde karar verildiği sabittir. Mahkemece, 19 parsel yönünden açılan ortaklığın giderilmesi davasının kesinleşip kesinleşmediği hususu araştırılmalı, hukuki yararın varlığı netleştirilip sonucuna göre 7-8 yaşlarında 1 adet karadut fidanı ve 4-5 yaşlarında 1 adet elma fidanı yönünden bir karar verilmelidir.
Açıklanan yönlerden eksiklik ve hatalar giderildikten sonra ulaşılacak sonuç dairesinde bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda gösterilen nedenlerle davalılar vekilinin yazılı temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK’un 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 30.06.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.