Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2017/10992 E. 2019/3869 K. 09.04.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/10992
KARAR NO : 2019/3869
KARAR TARİHİ : 09.04.2019

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVALILAR : Hazine vd
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali Ve Tescil

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup, hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtayca incelenmesi davacı vekili duruşma talepsiz olarak davalı Hazine vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 09.04.2019 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davalı Hazine vekili Av. …geldi. Başka gelen olmadı. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanın sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR

Davacı vekili, vekil edeninin, 15 parsel sayılı taşınmazı vekil edeninin uzun yıllardır eklemeli zilyetlikle malik sıfatı ile kullandığını, taşınmazın malikleri olan Osman evlatları Ahmet, Mehmet ve Rifat’ın tanınmadığını, bu şahısların kadastro tespiti olan 1955 yılından önce ölmüş olabileceklerini belirterek, TMK’nin 713/2. maddesine göre dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili, davacının, babasının ve dedesinin zilyetliğine dayandığını, bu nedenle tüm mirasçılar dava açmadığından, dava şartı yokluğu nedeni ile davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuş, 01/04/2016 tarihli dilekçesi ile de, dava konusu taşınmazın Hazine adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı … vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, kanuni şart olan malik sıfatıyla fiili hakimiyetini sürdürme olgusu gerçekleşmediğinden 4721 Sayılı Kanun’un 713/2. maddesince davacının tescil talebi şartlarını taşımadığı görülerek davacının Hazineye yönelik açtığı davanın esastan, … aleyhine açılan davanın ise husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş, hüküm duruşma istemli olarak davacı vekili, duruşma istemsiz olarak Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; kazanmayı sağlayan zilyetlik ve TMK’nin 713/2. fıkrasında düzenlenen “…Maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan…” hukuki sebebine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
1. Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2. Davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde,
a. Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bentlerin dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
b. Tüm dosya içeriği ve toplanan delillerden, dava konusu 15 parsel sayılı taşınmazın 2/5’er hissesinin 18/07/1955 tarihli tesis kadastrosu ile Osman oğlu Ahmet ve Osman oğlu Mehmet adına, 1/5 hissesininde yine aynı tarihli tesis kadastrosu ile Osman oğlu Rıfat adına tapuda kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır.
Kural olarak, tapulu bir taşınmazın veya tapuda kayıtlı bir payın olağanüstü zamanaşımı yoluyla iktisabı mümkün değildir. Ancak kanunun açıkça izin verdiği ayrık durumlarda tapulu bir yerin veya bir payın koşulları oluştuğu takdirde olağanüstü zamanaşımı yoluyla kazanılması mümkün olabilir. Kanunda düzenlenen ayrık hallerden biri de, TMK’nin 713/2.maddesindeki düzenlemedir. Anılan maddede “aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılmayan veya 20 yıl önce hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir” denilmiştir.
Kanundaki “…Maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan…” düzenlemesinden; tapu kaydının hukuki durumunun açık olmaması, Yargıtay İçtihatlarına göre, tapu kütüğündeki bilgi ve belgelerden genel olarak gerekli dikkati gösteren kişilerin malikin kim olduğunu anlayamayacağı haller amaçlanmıştır. Tapu kütüğündeki malik sütununun boş ve açık bırakılması, malik adının müphem ve yetersiz gösterilmesi, böyle bir kişinin hiç yaşamamış ve kaydının herhangi bir yerde bulunmaması, malik adının silinmiş ve yenisinin yazılmamış olması gibi hallerde malikin tapu kütüğünden anlaşılamadığı sonucuna varılabilir(Yargıtay HGK’nin 10.4.1991 tarihli ve 1991/8-51 Esas, 194 Karar, 15.04.2011 tarihli ve 2011/8-111 Esas, 2011/180 Karar sayılı ilamları). Soyut ve nam-ı mevhum(sanal, mevcut olmayan hayali kişi) bir kişi adına sicil oluşturulmuş olması halinde de, maliki tapu sicilinden anlaşılamayan kişiden söz edilebilir
Kayıt malikinin, tanınmıyor, hatırlanmıyor olması, adresinin tespit edilememesi, tebligat yapılamaması, uzun yıllar önce taşınmış ya da ölmüş olması, mirasçılarının belirlenememesi gibi hususlar o kişinin tapu kütüğünde maliki bilinmeyen kişi olarak nitelendirilmesini gerektirmez. Yine, tapu sicili ekindeki kadastro tutanağı, tedavül(el değiştirme) ve bunlara esas kayıt ve belgelerden tapu malikine ilişkin bilginin mevcut olması durumunda da bilinmeyen kişi olarak kabul edilmez.
Somut olayda, dava konusu taşınmazın, tapulama tutanağına incelendiğinde kim olduğu bilinmeyen kişi oldukları iddia edilen Osman oğulları Ahmet, Rıfat ve Mehmet adına tespit gördüğü, tespitin bu şekilde kesinleştiği, yine tutanağa dayanak olan 1299 yoklama Haziran 2 ve 3 sıra numaralı eski tapu kayıtlarında bahsi geçen kişilerin yazılı olduğu görülmektedir.
Tüm bu açıklamalar ışığında; dosya içinde bulunan dava konusu 15 parsele ait kadastro tutanağındaki bilgiler, kadastro tutanağının dayanağı olan tapu kayıtları ile dosya kapsamına göre, tapu maliklerinin ismi ve baba adı belli, tanınan, bilinen ve geçmişte yaşamış bir kişi olduklarının kabulü gerekir. Mahkemece, bu hususlar dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın kabulü doğru değildir.
c. Ayrıca, dava 5.000,00 TL değer gösterilerek açılmış, bu miktar üzerinden peşin harç yatırılmış, keşifte belirlenen değer üzerinden harç Mahkemece tamamlattırılmamıştır. Bu bakımdan, Mahkemece karar tarihi itibarıyla dava dilekçesinde gösterilen 5.000,00 TL dava değeri üzerinden davacı aleyhine avukatlık ücretine hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde harcı tamamlanmamış değer dikkate alınarak fazla avukatlık ücreti hesap edilmesi doğru görülmemiştir.
Hüküm 2-b ve 2-c bentlerinde yazılı nedenlerle bozulması gerekmekte ise de, açıklanan tüm bu hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden hükmün 1086 sayılı HUMK’un 438/7. maddesi uyarınca aşağıdaki şekilde düzeltilerek onanması yoluna gidilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (2-b) ve (2-c) nolu bentte açıklanan gerekçelerle davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün gerekçesi değiştirilerek, yine yerel mahkeme hükmünün 6. fıkrasındaki ”…. 31.371,40 TL vekalet ücretinin…” ifadelerinin hüküm fıkrasından çıkartılmasına, yerine “…. 1.800,00 TL vekalet ücretinin ….” ifadelerinin yazılarak bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle reddine, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının (2-a ) nolu bentte yazılı nedenlerle reddine, taraflarca HUMK’un 440/1. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 2588 sayılı Kanunla eklenen 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 13/j maddesi uyarınca Hazineden harç alınmasına mahal olmadığına, peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 09.04.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.