YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/1089
KARAR NO : 2017/2818
KARAR TARİHİ : 02.03.2017
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Hasimsiz görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün talep eden vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
K A R A R
Dava dilekçesinde, ….” hastalığı teşhisi konulan ve tedaviyi reddeden …’ün tedavisi için vasi tayini ve bir kuruma yerleştirilmesi istenmiştir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 432. maddesi uyarınca bulaşıcı hastalığın tedavisi için, hastanın kuruma yerleştirilmesi ve vasi atanması istemine ilişkindir.
6100 sayılı HMK.nun 33. maddesi uyarınca, olayları açıklamak taraflara, hukuki niteleme hakime aittir.
Vesayete ilişkin hükümler kamu düzenine ilişkindir. Mahkemece sadece vasi atanması yönünden değerlendirme yapılmış, alınan sağlık kurulu raporu doğrultusunda vasi atanması talebi reddedilmiştir. Ancak dava dilekçesi incelendiğinde asıl talebin, bulaşıcı olan …. hastalığına yakalanan ve tedaviyi kabul etmeyen hastanın tedavisi için bir kuruma yerleştirilmesi yönünde tedavi amaçlı kişisel koruma kararı talep edildiği anlaşılmaktadır.
Türk Medeni Kanununun 432. maddesinde; “akıl hastalığı, akıl zayıflığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, ağır tehlike arz eden bulaşıcı hastalık veya serserilik sebeplerinden biriyle toplum için tehlike oluşturan her ergin kişinin kişisel korunmasının başka şekilde sağlanamaması halinde, tedavisi, eğitimi veya ıslahı için elverişli bir kuruma yerleştirileceği veya alıkonulabileceği” hükme bağlanmış, aynı hükmün devamında “Görevlerini yaparlarken, bu sebeplerden birinin varlığını öğrenen kamu görevlilerinin, bu durumu hemen yetkili vesayet makamına bildirmek zorunda oldukları” belirtilmiştir. Aynı Kanunun 436. maddesinde, koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanmasında uygulanacak usul kuralları, 437. maddesinde de yargılama usulü gösterilmiştir.
Bu kanuni düzenlemelere göre; ergin bir kişinin korunması amacıyla özgürlüğünün kısıtlanabilmesi için; akıl hastalığı, akıl zayıflığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, ağır tehlike arz eden bulaşıcı hastalık veya serserilik sebeplerinden biriyle toplum için tehlike oluşturması, kişisel korunmasının da başka şekilde sağlanamamasının gerçekleşmesi gerekir….kişinin bu madde gereğince, tedavisi, eğitimi veya ıslahı için elverişli bir kuruma yerleştirilebilmesi veya kurumda alıkonulabilmesi için, kısıtlı olması veya olmaması önem taşımaz. Kısıtlı olmamasına rağmen, maddede sayılan sebeplerden biri varsa, toplum için tehlike oluşturan bu kişiler, tedavisi, eğitimi veya ıslahı için bir kuruma yerleştirilebilir veya kurumda alıkonulabilir. Şu halde, ergin kişi kısıtlanmamış olsa bile, şartların varlığı halinde korunması amacıyla özgürlüğünün kısıtlanması yoluna gidilebilir. Bu yola gidilebilmesi için Kanunda iki temel şart öngörülmüştür. Bunlardan birincisi; maddede sayılan hallerin varlığına bağlı olarak ergin kişinin toplum için tehlike oluşturması; diğeri ise, kişisel korunmasının başka türlü sağlanamamasıdır. Maddede sayılan hallerin varlığına rağmen ergin kişinin korunması için yasal başka imkanlar varsa, özgürlüğünün kısıtlanmasına karar verilemez. Böyle bir durumda vesayet makamı, kişisel korunmasını sağlayacak diğer imkanları kararında gösterir ve özgürlüğün kısıtlanması isteğini bu sebeple reddeder. Aksi durumda, kişinin korunması amacıyla, ne için (tedavisi, eğitimi veya ıslahı) olduğunu da belirtmek suretiyle, kuruma yerleştirilmesine veya alıkonulmasına, eş değiyişle özgürlüğünün kısıtlanmasına karar verecektir. O halde, sayılan hallerin mevcut olup olmadığı, toplum için tehlike oluşturup oluşturmadığı, oluşturuyor ise, kişinin korunmasının başka türlü sağlanıp sağlanamayacağı, ayrıntılı bir araştırma ve inceleme yapılmasını ve ilgili kişilerin dinlenmesini (TMK. m. 437/3) gerektirir.
Öyleyse mahkemece yapılacak iş; tarafları duruşmaya davet etmek, delillerini sunmalarını sağlamak, gerekirse resen araştırma yapmak ve hasıl olacak sonucuna göre bir karar vermekten ibarettir. Açıklanan hususlar gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Davacının temyiz itirazlarının kabulüyle, usul ve yasaya uygun bulunmayan hükmün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK’nun 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna, 02.03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.