Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2016/9564 E. 2019/11359 K. 16.12.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/9564
KARAR NO : 2019/11359
KARAR TARİHİ : 16.12.2019

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

DAVA TÜRÜ : TMK’nin 713/2 Maddesi Gereğince (Ölüm Sebebine Dayanan) Mülkiyetin Kazanıldığının Tespiti Ve Taşınmazın Kamulaştırılması Neticesinde Davalılara Ödenen Kamulaştırma Bedelinin Dava Tarihinden İtibaren Yasal Faizi İle Birlikte Davalılardan (Sebepsiz Zenginleşme Nedeniyle) Tahsili İle Davacılara Ödenmesi
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

KARAR

Davacılar vekili, müvekkillerinin murisi olan …’ın, davalıların murisi olan …’ın yeğeni olup, küçükken öksüz kalması nedeniyle dayısının yanında kalıp hizmetinde bulunduğunu ve bu hizmetleri nedeniyle dava konusu 119 parsel sayılı tarla vasfındaki taşınmazın 900,00 metrekarelik kısmının kendisine ev ve bahçe yapması için 1975 yılında haricen bağışlanarak zilyetliğinin de devredildiğini bu bağışlama tarihinde taşınmazın tapulu olup tam hissesinin tapuda … adına kayıtlı olduğunu, vekil edenlerinin murisinin taşınmazın bağışlanan 900,00 metrekarelik kısmının zilyetliğini devralmasını müteakip beş yıl içinde bu bölüme bodrum üzeri bir kat ev yapıp diğer bölümlerine ise ağaçlar dikerek bahçe haline getirdiğini, davalıların murisi …’ın 25.09.1982 tarihinde vefat ettiğini, müvekkillerinin murisi …’ın ise vefat tarihinin 26.03.2000 olup bu tarihe kadar, dayısı tarafından kendisine bağışlanan taşınmaz bölümünü davasız ve aralıksız malik sıfatıyla zilyet olarak kullandığını, ölüm tarihinden anılan taşınmazın kamulaştırıldığı 19.11.2014 tarihine kadar ki zaman aralığında ise vekil edenlerinin davasız ve aralıksız olarak malik sıfatıyla zilyet olmaya devam ettiklerini, taşınmazın bütün olarak kamulaştırılması üzerine taşınmazın, müvekkillerinin murisine bağışlanan ve üzerinde müvekkillerinin murislerinin ev yapıp ağaçlar dikerek bahçe haline getirdiği 900.00 metrekarelik taşınmaz kısmının, üzerindeki muhdesatlarla birlikte kamulaştırma kapsamına girmesi neticesinde tespit edilen 283.211,50 TL kamulaştırma bedelinin taşınmazın tapuda kayden maliki olan müteveffa …’ın mirasçıları olan davalılara ödendiğini açıklayarak, taşınmazın sözü edilen 900,00 matrekarelik kısmı yönünden önce, vekil edenlerinin 1975 yılında başlayıp onun ölüm tarihi olan 26.03.2000 tarihine kadar devam eden ve sonrasında onun mirasçıları olarak müvekkillerinin taşınmazın kamulaştırıldığı 19.11.2014 tarihine kadar devam eden davasız ve aralıksız malik sıfatıyla zilyetlikleri ile taşınmazda kayden malik olan müteveffa …’ın ölüm tarihi olan 25.09.1982’den kamulaştırma yapılan 19.11.2014 tarihine kadar tapuda mirasçılarına intikal yapılmaması nedeniyle müvekkilerinin, müteveffa kayıt maliki …’ın ölüm tarihinden itibaren 20 yıllık sürenin dolduğu 25.09.2002 tarihinden itibaren taşınmazın 900,00 metrekarelik kısmının maliki olduklarının tespitini ve kamulaştırma kapsamında bu kısım yönünden tespit edilerek davalılara haksız biçimde ödenen 283.221,50 TL bedelin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara ödenmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili ise davaya cevabında davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, taşınmazın kamulaştırılması aşamalarında davacı tarafça mülkiyet iddiasında bulunulmamış olması, taşınmazın tapuda mülkiyetinin el değiştirmiş olması, TMK’nin 713/2. maddesinin uygulama olanağının bulunmaması, sebepsiz zenginleşme nedeniyle terditli olarak alacak talebinin de bulunduğu belirtilmiş olmasına karşın aşamalarda mülkiyetin tespitine yönelik bir talebin bulunmaması ve mülkiyeti belgelendiren bir delilin bulunmaması gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, TMK’nin 713/2. maddesi gereğince, kayıt malikinin ölü olması nedeniyle taşınmazın bir kısmında mülkiyetin kazanılmış olduğunun tespiti ile taşınmazın kamulaştırılması nedeniyle bu kısım için ödenen kamulaştırma bedelinin sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince tahsili talebini içermektedir.
Kural olarak, tapulu bir taşınmazın olağanüstü zamanaşımı yoluyla iktisabı mümkün değildir. Ancak kanunun açıkça izin verdiği ayrık durumlarda tapulu bir taşınmazın tamamının veya belli bir payının koşulları oluştuğu takdirde olağanüstü zamanaşımı yoluyla kazanılması mümkün olabilir. Kanunda düzenlenen ayrık hallerden biri de, TMK’nin 713/2. maddesidir. Anılan fıkranın önceki düzenlemesinde “aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılmayan veya 20 yıl önce ölmüş ya da hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir” denilmiştir.
Aynı Kanun maddesinin 1. fıkrasında ise; “tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak 20 yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.” düzenlemesine yer verilmiş, 5. fıkranın son cümlesinde de; “Mülkiyet, birinci fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur.” ilkesi getirilmiştir.
Anılan kanuni düzenlemelere göre; tapulu bir taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi adına tesciline karar verilmesi için, malikin ya da paydaşın ölmüş olması, yukarıda açıklanan koşullarda en az 20 yıl süre ile zilyet olunması ve bu süre içinde tapu kaydının intikal görmemesi gerekmektedir. Başka bir anlatımla, belirtilen koşulların tamamlanmasıyla mülkiyet kendiliğinden zilyede geçmiş olur. Mahkemece, sonradan verilen iptal ve tescile ilişkin karar yenilik doğurucu(inşai) nitelikte olmayıp, önceden doğmuş mülkiyet hakkının belirlenmesi niteliğindedir.
Her ne kadar, TMK’nin 713. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “ölmüş” sözcüğü, Anayasa Mahkemesinin 17.03.2011 tarihli ve 2009/58 Esas, 2011/52 Karar sayılı kararıyla iptaline ve yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmişse de; Anayasa’nın 153/5. fıkrasında “iptal kararlarının geriye yürüyemeyeceği” açıklanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de, 12.12.1989 tarihli ve 1989/11 Esas, 1989/48 Karar sayılı kararında iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralını kabul etmek suretiyle, hukuksal ve nesnel alanda sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadar ki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır.
Tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde; TMK’nin 713/1 ve 2. fıkralarına dayalı olarak açılan tapu iptal ve tescil davalarında, koşullarına uygun olarak 20 yıllık zilyetlik süresinin tamamlandığı anda mülkiyetin kazanıldığının ve zilyet lehine kazanılmış (müktesep) hak doğduğunun kabulü gerekmektedir. Şu halde, Anayasa Mahkemesince yürürlüğün durdurulması kararının verildiği 17.03.2011 tarihi ya da davanın açıldığı tarihten hangisi önce ise, o tarihe kadar kazanma koşulları tamamlanmışsa, tapunun iptaliyle zilyet adına tesciline karar verilmesi gerekmektedir. Davanın yürürlüğün durdurulması kararının verildiği 17.03.2011 tarihinden önce veya sonra açılmış olmasının bir önemi bulunmamaktadır.
Ayrıca, TBK’nin 288 f.2 maddesinde, “bir taşınmazın ve taşınmaz üzerindeki ayni bir hakkın bağışlanması sözü vermenin geçerliliği, ancak resmi şekilde yapılmış olmasına bağlıdır” şeklinde düzenleme mevcuttur. O halde; bağışlama sözü verme taşınmazlar için TK. mad.26 ve TBK mad. 288 f.2 düzenlemesiyle resmi şekilde yapılmalıdır.
1. Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, bağışlandığı belirtilen taşınmazın tapulu taşınmaz olmasına, tapulu taşınmazların bağışlama ile mülkiyetinin kazanılmasının ancak tapuda yapılacak resmi işlemlerle olabileceğine, bağışlandığı ileri sürülen taşınmaz kısmının bölünebilir nitelikte olmamasına, mevcut deliller Mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, davacılar vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2. Davacılar vekilinin muhdesatlara yönelik temyiz itirazlarına gelince, davacı tarafça dava konusu taşınmazın 900,00 metrekarelik kısmının, davalıların murisi … tarafından bağışlandığı ve sonrasında taşınmazın bu bölümü üzerine ev inşaa edilip ağaçlar dikildiği iddia edildiğine göre, bu konuda taraf delilleri toplanıp, sözü edilen taşınmaz kısmı üzerinde bulunan muhdesatların, davacılar veya murisleri olan … tarafından meydana getirildiğinin ispatı halinde, davacı tarafça sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince, bu muhdesatlar için tespit edilerek ödenen kamulaştırma bedelinin istenebileceği değerlendirilmeden, yazılı şekilde davanın tümden reddi doğru olmamıştır.
SONUÇ: Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile temyiz olunan kararın (2) sayılı bentte açıklanan nedenle 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, davacılar vekilinin sair temyiz itirazlarının (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle reddine, taraflarca HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 16.12.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.