Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2016/5130 E. 2019/9317 K. 21.10.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/5130
KARAR NO : 2019/9317
KARAR TARİHİ : 21.10.2019

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Muhdesatın Tespiti

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar verilmiş olup hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

K A R A R

Davacı vekili, ortaklığın giderilmesi davasına konu edilen 107 ada 51 parsel ve 209 ada 9 parsel sayılı taşınmazlarda tarafların paylı malik olduklarını açıklayarak, 107 ada 51 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki tek katlı betonarme ev ile 209 ada 9 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki 2 katlı kerpiç yapının muhdesat olarak vekil edenine aidiyetine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davanın kısmen kabul kısmen reddine, …ilçesi… köyü 209 ada 9 parsel sayılı taşınmaza yapılan 2 katlı kerpiç evin davacı ve davalı tarafından birlikte yapıldığı ve mülkiyetinin eşit olduğunun tespitine, …ilçesi… köyü 107 ada 51 parsel sayılı taşınmazdaki tek katlı betonarme yapının davacı tarafından yapıldığına ve mülkiyetinin davacıya ait olduğunun tespitine karar verilmiş; karara karşı, davalı vekili temyiz talebinde bulunmuştur.
Dosya kapsamından taraflar arasında …Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/220 Esas sayılı dosyasında ortaklığın giderilmesi talepli dava bulunduğu, dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarından her iki taşınmazda davacı ve davalının ½’şer oranda paylı malik oldukları anlaşılmaktadır.
Dava, muhdesat tespiti istemine ilişkindir.
1. Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına ve ilamda belirlenip dayanılan gerektirici sebeplere göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2. Davalı vekilinin sair temyiz itirazlarına gelince;
Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur (4721 s.lı TMK mad. 684/1). Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyet kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere kalıcı yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer (TMK mad.718 ). 22.12.1995 tarihli ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulandığı gibi Eşya Hukukunda, muhdesattan, bir arazi üzerinde kalıcı yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlamak gerekir. Muhdesat, şahsi bir hak olup (TMKmad. 722, 724 ve 729), sahibine arazi mülkiyetinden ayrı bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak bahşetmez. Taşınmaz üzerindeki kalıcı yapı, ağaç gibi bütünleyici parça niteliğindeki muhdesatların taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemez. Açıklanan bu ilke ve esaslara göre, kural olarak muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetinin tespiti istenemez.
Tespit davası, kendine özgü davalardan olup dava sonucunda istihsal edilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Bilindiği üzere, tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması (6100 s.lı HMK mad.106/2) ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür, bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararının bulunması dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da re’sen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir (HMK mad.114/1 -h, 115)
Öğretide ve Yargıtay’ın devamlılık gösteren uygulamalarında, taşınmaz hakkında derdest ortaklığın giderilmesi davasının, kentsel dönüşüm uygulamasının ya da kamulaştırma işleminin bulunması gibi istisnai durumlarda muhdesatın tespiti davasının açılmasında güncel hukuki yararın bulunduğu kabul edilmektedir.
Öğretide ve uygulamada kararlılık kazanan görüşlere göre; muhdesat aidiyetinin tespiti davaları, ortaklığın giderilmesi davasının yargılaması sırasında muhdesatın davacı tarafça meydana getirildiğini açıkça kabul edenler dışında kalan ve muhdesatın üzerinde bulunduğu taşınmazda paydaş olan tapu maliklerine karşı açılır.
Diğer yandan, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 19/II. maddesi, muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetine ve tapunun beyanlar sütununda gösterilmesine izin veren özel yasal düzenleme getirmiştir. Anılan kanun maddesinde, taşınmaz mal üzerinde malikinden başka bir kimseye veya paydaşlardan birine ait muhdesat mevcut ise bunun sahibi, cinsi, ihdas tarihi ve iktisap sebebi belirtilerek tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilebileceği belirtilmiştir. Kadastro Kanunu, kadastro bölge ve çalışma alanlarında üzerinde çalışma yapılan taşınmazlara uygulanan özel nitelikli bir kanundur. 33. maddesinde, kadastro Kanunu’nun uygulandığı alanların dışında da uygulanabilecek genel nitelikli maddelere yer verilmiştir. 19. madde, genel nitelikli maddeler arasında sayılmamıştır. Buna göre ancak, aynı kanunun 12/3. maddesi gereğince, on yıllık hak düşürücü süre içinde kadastrodan önceki nedenlere dayanılarak genel mahkemelerde açılan davalara 19. madde uygulanır ve iddianın kanıtlanması halinde muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyeti ile tapunun beyanlar hanesine tesciline karar verilebilir.
Yine bilindiği üzere, 6100 sayılı HMK’nin 326/1. maddesi uyarınca Kanunda yazılı haller dışında yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir. Hüküm davanın tarafları arasında sonuç doğurur. Kanunda yazılı hallerden birisi hiç şüphesiz Yasa’nın 312/2. maddesidir. Bu madde hükmüne göre davalı taraf davanın açılmasına sebebiyet vermemiş ve yargılamanın ilk duruşmasında da davacının talep sonucunu kabul etmiş ise yargılama giderinden sorumlu değildir. Hemen belirtmek gerekir ki; anılan maddenin uygulanabilirliği, bu iki koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlıdır.
Muhdesatın tespiti davalarında davanın konusu (müddeabih) davalıların paylarına isabet eden muhdesat değeri (zemin bedeli hariç) olup; yargılama sonucunda hüküm altına alınacak nispi karar ve ilam harcının, yargılama giderlerinin ve taraflar yararına takdir edilecek vekalet ücretlerinin … bu müddeabih esas alınarak hesaplanması gerekir.
Ayrıca, az yukarıda açıklanan esaslar dikkate alınarak yargılama sonucunda hüküm altına alınacak nispi karar ve ilam harcından, aynı şekilde 6100 sayılı HMK’nın 326/2. maddesi uyarınca hesaplanacak yargılama giderinden ve davacılar yararına takdir edilecek vekalet ücretinden, her bir davalının, dava konusu taşınmazın tapuda paylı mülkiyet şeklinde kayıtlı olması halinde tapudaki payları, elbirliği mülkiyetinin sözkonusu olması halinde ise, miras payları gözönünde bulundurularak sorumlu tutulmaları gerekir.
Somut olaya gelince; dava konusu taşınmazlardan, 209 ada 9 parsel üzerindeki yapının davacı tarafından kendi nam ve hesabına yapılmadığı, kadastro tespiti öncesinde davacı ile davalının birlikte meydana getirdikleri anlaşıldığına göre, Kadastro Kanunu’nun 19/2. maddesi gereği yapının beyanlar hanesinde gösterilme imkanı var ise de, tespitin ahşap iki katlı ev şeklinde yapılması, tarafların da tapuda ½ oranında malik olmaları sebebiyle ayrıca bu durumun beyanlar hanesinde gösterilmesinde hukuki yarar bulunmamaktadır
Ayrıca; mahkemece kısmen kabul kısmen red şeklinde hüküm kurulmasına karşın, muhdesatın, davalının tapu kaydındaki hissesine düşen değerine göre dava değeri belirlenip, davanın kabul edilen kısmı yönünden harç ve vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken her iki muhdesatın toplam değeri üzerinden harç ve vekalet ücretine hükmedilmiş olması doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda (2) nolu bentte gösterilen nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının yukarıda (1) nolu bentte gösterilen nedenle reddine, taraflarca HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 21/10/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.