Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2016/4103 E. 2019/4930 K. 13.05.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/4103
KARAR NO : 2019/4930
KARAR TARİHİ : 13.05.2019

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmiş olup hükmün davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

KARAR
Davacı Hazine vekili, her bir davalıya ayrı ayrı dava açmak suretiyle dava konusu davalılar …, …, Akgün Sözen ve …’na ait 113 parsel taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını tecavüzleri oranında davalıların tapularının iptalini, elatmalarının önlenmesini ve taşınmazın içinde kalan yapının kal’ini talep etmiştir. Her bir davalıya ayrı açılan davalar birleştirilmiştir.
Davalılar; ayrı ayrı davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece; ilk kararda davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verilmiştir. Hükmün davalı … vekili ve birleşen dosyalar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 24.02.2009 tarihli ve 2008/11642 Esas ve 2009/2325 Karar sayılı ilamı ile davanın kıyı kesiminde kaldığının saptanması suretiyle kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı, taşınmazda intifa hakkı sahibi olan Kütfiye’ye husumet yöneltilmesi gerektiği, kaydın hazinenin de taraf olduğu bir tescil ilamına bağlı olup olmadığının araştırılması gerektiği gerekçesiyle yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.Davalılar vekili ve davacı vekili tarafından bu defa karar düzeltme talebinde bulunulmuş olup Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 26.06.2009 tarihli ve 2009/6473 Esas ve 2009/7543 Karar sayılı ilamı ile 3402 sayılı Yasanın 12. maddesinde bahsedilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin eldeki davaya uygulanması gerektiğinden bahisle karar düzeltme taleplerinin reddine karar verilmiştir. Bunun üzerine mahkemece davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir. Hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 05.04.2010 tarihli ve 2010/2990 Esas ve 2010/3868 Karar sayılı ilamı ile davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı ancak dosya kapsamında davalı tarafın yargılama giderleri, vekalet ücreti ve harçtan sorumlu tutulması gerektiği gerekçesiyle yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir. Davacı vekili karar düzeltme talep etmiş olup Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 02.12.2010 tarihli ve 2010/11774 Esas, 2010/12705 Karar sayılı ilamı ile karar düzeltme talebinin reddine karar verilmiştir. Mahkemece, bozmaya uyularak yeniden hak düşürücü süreden davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
Dava; 3621 Sayılı Kıyı Kanunundan kaynaklanan tapu iptali, terkin ve elatmanın önlenmesi isteklerine ilişkindir.
Hemen belirtilmelidir ki, mahkemenin kararı 5841 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 14.03.2009 tarihinden sonra verilmiş olup; bu Kanunun 2. ve 3.maddeleri ile getirilen yeni düzenlemelere dayanılarak oluşturulmuştur.
14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 25.02.2009 günlü 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 2.maddesi ile 3402 sayılı Kanunun 12.maddesinin 3.fıkrasına eklenen cümlede: “Bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın“ ve 3.maddesi ile aynı Kanuna eklenen Geçici 10.maddesinde ise; “Bu Kanunun 12.maddesinin 3. fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindedir. Bu değişiklik nedeniyle bu yasanın yürürlük tarihinden sonra Hazinenin açtığı davalarda da 10 yıllık hak düşürücü süre uygulanmaya başlanmış ve yerel mahkemenin 2011/68 Esas ve 2011/253 Karar sayılı dosyasında 11.04.2011 tarihinde hazine aleyhine bu değişikliğe uyulmak suretiyle 10 yıllık hak düşürücü süreden davanın reddine karar verilmiş, gerekçeli karar taraflara 2015 yılında tebliğ edilmiş olup 10.03.2015 havale tarihli davacı vekili dilekçesiyle süresi içerisinde temyiz edilmiştir. Ne var ki, yerel mahkemenin bozma üzerine verdiği kararın temyizi aşamasında Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarihli ve 2009/31 E.- 2011/77 K. sayılı kararıyla; “25.02.2009 gün ve 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2.maddesiyle 21.06.1987 günlü 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen cümlenin ve 3.maddesiyle 3402 sayılı Yasaya eklenen Geçici 10. maddenin Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline” karar verilmiş ve bu iptal kararı 23.07.2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 33. maddesinde yer alan “Hakim, Türk hukukunu resen uygular” hükmü ile ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibariyle doğru olduğu düşünülse ve Anayasanın 153. maddesine göre iptal kararı geriye yürümez ise de 10.03.1969 tarihli ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. Bu durumda davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez. Zira, kamu düzeninin söz konusu olduğu bütün haller istisnanın kapsamına girer.
Hal böyle olunca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonucu oluşan durumun eldeki maddi anlamda kesinleşmemiş ve derdest olan davaya da uygulanması zorunlu olup, kamu malları ile ilgili davalar aynı zamanda kamu düzeni ilkesini de içermektedirler. Bu nedenle mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni yasal durum dikkate alınarak, inceleme yapılıp sonuca ulaşılması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.
O halde mahkemece yapılması gereken iş; dava konusu 11 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kalıp kalmadığı hususunda Yargıtayın ve Dairemizin yerleşik uygulamaları doğrultusunda gerekli araştırmaları yapmak üzere işin esasına girmek olmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca usul ve yasaya aykırı kararın BOZULMASINA, taraflarca HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine,
13.05.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.