YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/3712
KARAR NO : 2019/8924
KARAR TARİHİ : 10.10.2019
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Muhdesatın Tespiti
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı … vekili, tarafların 735 parsel sayılı taşınmazın paydaşları olduğunu, taşınmaz üzerinde bulunan karkas binanın davacı tarafından yaptırıldığını ve kullanıldığını, paydaşlardan … tarafından ortaklığın satış yoluyla giderilmesi için dava açılacağının beyan edildiğini açıklayarak, taşınmaz üzerindeki binanın tamamının davacıya ait olduğunun tespitine, binanın davacıya ait olduğunun tapunun beyanlar hanesine şerh verilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı …, davanın reddini savunmuştur.
Davalı … vekili, davanın reddini savunmuştur.
Davalı …, taşınmaz üzerinde bir bina yapıldığından haberi olmadığını, binanın ne zaman, nasıl ve kim tarafından yapıldığı konusunda bilgisi olmadığı için herhangi bir adına tespitine ve tapunun beyanlar hanesine şerh konulmasına izin vermesinin söz konusu olmadığını beyan etmiştir.
Davalı … mirasçıları … ve …, cevap vermemişler, duruşmalara da katılmamışlardır.
Mahkemece, davacının davasının kabulü ile dava konusu 735 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan betonarme yapının tamamının …’e ait olduğunun tespitine, tapunun beyanlar hanesine şerh edilmesine karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, muhdesatın tespiti isteğine ilişkindir.
Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur (4721 s.lı TMK mad. 684/1) Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyet kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere kalıcı yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer (TMK mad. 718). 22.12.1995 tarihli ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulandığı gibi eşya hukukunda, muhdesattan, bir arazi üzerinde kalıcı yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlamak gerekir. Muhdesat, şahsi bir hak olup (TMK mad. 722, 724. ve 729), sahibine arazi mülkiyetinden ayrı bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak bahşetmez. Taşınmaz üzerindeki kalıcı yapı, ağaç gibi bütünleyici parça niteliğindeki muhdesatların taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemez. Açıklanan bu ilke ve esaslara göre, kural olarak muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetinin tespiti istenemez.
Tespit davası, kendine özgü davalardan olup dava sonucunda istihsal edilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bu davaların uygulama alanı sınırlıdır.
Bilindiği üzere, tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması (6100 s.lı HMK mad. 106/2) ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür, bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararının bulunması dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da re’sen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir (HMK mad. 114/1-h. ve 115)
Öğretide ve Yargıtay’ın devamlılık gösteren uygulamalarında, taşınmaz hakkında derdest ortaklığın giderilmesi davasının, kentsel dönüşüm uygulamasının ya da kamulaştırma işleminin bulunması gibi istisnai durumlarda muhdesatın tespiti davasının açılmasında güncel hukuki yararın bulunduğu kabul edilmektedir.
Yine öğretide ve uygulamada kararlılık kazanan görüşlere göre; muhdesat tespiti davaları, ortaklığın giderilmesi davasının yargılaması sırasında muhdesatın davacı tarafça meydana getirildiğini açıkça kabul edenler dışında kalan ve muhdesatın üzerinde bulunduğu taşınmazda paydaş olan tapu maliklerine karşı açılır.
Hemen belirtilmelidir ki; davanın muhdesatın tespiti isteğine ilişkin olduğu ve konusunu oluşturan hakkın para ile değerlendirilmesinin mümkün bulunduğu; böyle bir davada, 6100 sayılı HMK’nin 120. (1086 sayılı HUMK’un 413.) ve 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 16. maddeleri uyarınca dava değerinin davanın konusu (müddeabih) davalıların paylarına isabet eden (zemin bedeli hariç) muhdesat değeri olacağı kuşkusuzdur ve belirlenen bu değer üzerinden Harçlar Kanunu’nun 26, 27, 28, 30 ve 32.maddelerinin öngördüğü şekilde işlemlerin yerine getirileceği ve gerekli olan harcın alınacağı tartışmasızdır. (4.3.1953 tarihli ve 10/2 sayılı İBK). Ayrıca yargılama sonucunda hüküm altına alınacak nispi karar ve ilam harcının, yargılama giderlerinin ve taraflar yararına takdir edilecek vekalet ücretlerinin iş bu müddeabih esas alınarak hesaplanması gerekir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davanın, 10.000 TL üzerinden harç ödenmek suretiyle açıldığı, mahkemece yapılan keşif sonucu düzenlenen teknik raporda dava konusu binanın değerinin saptandığı, ancak harç ikmali yapılmadan sonuca gidildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanunu, harcın alınmasını veya tamamlanmasını tarafların isteklerine bırakmayıp, anılan hususun (temyiz edenin sıfatına bakılmaksızın) mahkemece kendiliğinden gözetileceğini düzenlemiş ve buyurucu nitelikteki 32. maddesinde, yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağını öngörmüştür.
Hal böyle olunca, öncelikle yukarıdaki ilkelerde dikkate alınarak, davada ileri sürülen muhdesatın aidiyetinin tespiti isteği ile ilgili olarak keşfen saptanan ya da saptanacak dava değeri üzerinden yargılama sırasında eksik harcın tamamlanması, bu zorunluluk yerine getirildiği takdirde davaya devam edilmesi gerekirken, anılan husus gözardı edilerek işin esası bakımından hüküm kurulması doğru olmamıştır.
SONUÇ: Davalı … vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla ve HUMK’un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, taraflarca HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 10.10.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.