Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2016/2937 E. 2019/4771 K. 08.05.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/2937
KARAR NO : 2019/4771
KARAR TARİHİ : 08.05.2019

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Muhdesatın Tespiti

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalılardan Hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

KARAR

Davacı vekili; dava konusu tapusuz taşınmazın …-Göksun devlet karayolu kamulaştırma krokisi içinde kaldığını, taşınmaz üzerinde bulunan evin müvekkili tarafından yapıldığını ve 153 adet ağacın da müvekkili tarafından dikildiğini belirterek, muhdesatların tespitini talep etmiştir.
Davalı … vekili; davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulü ile fenni bilirkişinin 02/06/2015 tarihli rapor ve krokisinde A harfi ile gösterilen 1141,49 m2 mesahalı yer üzerindeki iki katlı ev ile 173 adet çeşitli meyve ağaçlarının mülkiyetinin davacıya ait olduğunun tespitine karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Bilindiği üzere, bir davanın görülebilmesi için öncelikle davada taraf teşkilinin sağlanması gereklidir. 26.05.2004 tarihli ve 5177 sayılı Kanun’un 35. maddesi ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 19. maddesine eklenen ek fıkra hükmünde “başkası adına tapulu, sahipsiz ve/veya zilyedi tarafından iktisap edilmemiş yerin kamulaştırmasında binaların asgarî levazım bedeli, ağaçların ise 11. madde çerçevesinde takdir olunan bedeli zilyedine ödenir” denilmektedir. Bu hükümle başkası adına tapulu veya tapusuz bir taşınmazın kamulaştırılması halinde, taşınmazda malik olmayan ancak üzerindeki muhtesatı meydana getiren kişilere muhdesatın kamulaşma bedelinin kendisine verilmesini sağlama amacıyla zilyetliğin tespiti (muhdesatın tespiti) davası açma hakkı tanınmıştır. Bu şekildeki tapusuz taşınmaz yönünden belediye başkanlığının davada taraf olarak gösterilmesi gerekmektedir. Taraf teşkili sağlanmadan işin esasına girilerek hüküm tesis edilmesi doğru görülmemiştir.
Ayrıca,bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur (4721 s.lı TMK mad.684/1). Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyet kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere kalıcı yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer (TMK mad. 718). 22.12.1995 tarihli ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulandığı gibi Eşya Hukukunda, muhdesattan, bir arazi üzerinde kalıcı yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlamak gerekir. Muhdesat, şahsi bir hak olup (TMK mad. 722, 724 ve 729), sahibine arazi mülkiyetinden ayrı bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak bahşetmez. Taşınmaz üzerindeki kalıcı yapı, ağaç gibi bütünleyici parça niteliğindeki muhdesatların taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemez. Açıklanan bu ilke ve esaslara göre, kural olarak muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetinin tespiti istenemez.
Tespit davası, kendine özgü davalardan olup dava sonucunda istihsal edilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Bilindiği üzere, tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması (6100 s.lı HMK mad.106/2) ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür, bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararının bulunması dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da re’sen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir (HMK mad. 114/1-h, 115).
Öğretide ve Yargıtay’ın devamlılık gösteren uygulamalarında, taşınmaz hakkında derdest ortaklığın giderilmesi davasının, kentsel dönüşüm uygulamasının ya da kamulaştırma işleminin bulunması gibi istisnai durumlarda muhdesatın tespiti davasının açılmasında güncel hukuki yararın bulunduğu kabul edilmektedir.
Somut olaya gelince; hükme esas alınan (02.06.2015 tarihli) fen bilirkişi rapor ve krokisinde dava konusu taşınmazın bulunduğu kısmın, 766 sayılı Yasa kapsamında tapulama çalışmaları sırasında orman sahası olarak tescil harici bırakıldığı, daha sonra 6831 Sayılı Kanun’a göre Orman Kadastro çalışmaları yapılarak orman sayılmayan alanda bulunduğu belirtilmiştir. Aynı şekilde 04.06.2015 tarihli … bilirkişi raporunda da benzer tespitlerde bulunulmuş olup, A harfi ile gösterilen 1.149,49 m2’lik ev ve bahçenin orman sayılmayan alanda kaldığı ifade edilmiştir.
26.05.2004 tarihli ve 5177 sayılı Kanun’un 35. maddesi ile 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 19. maddesine eklenen ek fıkra hükmüne göre, başkası adına tapulu veya tapusuz bir taşınmazın kamulaştırılması halinde, taşınmazda malik olmayan ancak üzerindeki muhdesatı meydana getiren kişilere muhdesatın kamulaştırma bedelinin kendisine verilmesini sağlama amacıyla zilyetliği tespit davası açma hakkı tanınmış ise de, kamuya ait mera, yaylak, kışlak, genel harman yeri, orman, aktif dere yatağı niteliğindeki taşınmazların özel mülkiyete konu olamayacakları, bu taşınmazların zilyetlikle edinilemeyecekleri, bu nedenle de bu nitelikteki taşınmazlar üzerinde meydana getirilen muhdesatlara hukuki değer verilemeyeceği gözönüne alındığında, dava konusu taşınmazın niteliğinin de araştırılıp soruşturularak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Ne var ki; Mahkemece uzman fen bilirkişi tarafından düzenlenen raporda taşınmazın tapulama çalışmaları sırasında orman sahası olarak tescil harici bırakıldığı belirtilmesine rağmen orman niteliği usulüne uygun olarak araştırılmamış, muhdesatların üzerinde bulunduğu taşınmaz hakkında kamulaştırma ile ilgili kayıt ve belgelerle kamulaştırma haritası getirtilip uygulanmamış, muhdesatların bulunduğu taşınmazın kamuya ait mera, yaylak, kışlak, genel harman yeri, orman veya aktif dere yatağı niteliğinde olup olmadığı hususu ile kamulaştırma sahası içinde kalıp kalmadığı belirlenmemiş, ilgili belediye başkanlığının da yöntemince davaya dahil edilmediği anlaşılmıştır.
O halde Mahkemece yapılacak iş; öncelikle Belediye Başkanlığı yöntemince davaya dahil edildikten sonra, taraflara delil ve tanık listesi sunması için süre verilmesi, delil ve tanık listesi sunulduktan sonra davada sağlıklı bir sonuca ulaşılabilmesi için öncelikle orman tahdit haritası, kamulaştırma haritası ve kadastro paftası getirilmesi, taşınmaz başında uzman bilirkişiler eşliğinde keşif yapılması, yöntemine uygun biçimde orman araştırması yapılarak taşınmazın niteliğinin belirlenmesi, özel mülkiyete konu olamayacak bu gibi yerlerde meydana getirilen muhdesatlara değer verilemeyeceğinin ve bu muhdesatların tespitinin istenemeyeceğinin gözden uzak tutulmaması, yerel bilirkişi yardımı ve fen bilirkişi eliyle kadastro paftası ve kamulaştırma haritası ölçekleri eşitlenerek zemine uygulanması, bu yolla muhtesatların üzerinde bulunduğu taşınmazın gerçekten kamulaştırma alanı içinde kalıp kalmadığının, davacı tarafın tespit davası açmakta hukuki yararı bulunup bulunmadığının belirlenmesi, bu hususları gösterir denetime elverişli rapor alınması, toplanan ve toplanacak tüm delillerin sonucuna göre bir hüküm verilmesi gerekir. Mahkemece böylesine bir araştırma ve soruşturma yapılmadan, eksik araştırma ve soruşturma ile yazılı şekilde (yetersiz fen ve … bilirkişi raporları doğrultusunda) hüküm verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur.
Kabule göre de, muhdesatın tespiti isteğiyle açılan bu tür davalarda, güncel hukuki yararın mevcut olması ve iddianın kanıtlanması durumunda, muhdesatın davacı tarafça meydana getirildiğinin tespitine karar verilmesi ile yetinilmesi gerekmekte olup, muhdesatın mülkiyetinin arz malikinden başkasına aidiyetinin tespitine karar verilemez. Ayrıca HMK’nin 26. maddesine göre hakim talepten fazlasına karar veremez. Davacı vekili, dava dilekçesinde 153 adet ağacın vekil edeni adına tespitini talep etmiş olmasına rağmen mahkemece, 173 adet ağacın tespitine karar verilmesiyle talep aşılmıştır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı … vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile usul ve Kanuna aykırı bulunan hükmün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3.madde yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428 maddesi uyarınca kararın BOZULMASINA, taraflarca HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 2588 sayılı Kanunla eklenen 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 13/j maddesi uyarınca Hazine’den harç alınmasına mahal olmadığına, 08.05.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.