Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2016/2648 E. 2019/4766 K. 08.05.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/2648
KARAR NO : 2019/4766
KARAR TARİHİ : 08.05.2019

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptal Ve Tescil

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davacı … tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

KARAR

Davacı vekili, davalının da hissedar olduğu 482, 379, 381, 360, 327, 311, 438, 410 ve 433 parsel sayılı taşınmazların murisin ölümünün ardından bedel mukabilinde düzenleme şeklinde noter senedi ile müvekkiline devir ve temlik edildiğini belirterek davalı adına kayıtlı payların iptali ve müvekkil adına tapuya tesciline, bu talebin kabul edilmemesi halinde söz konusu taşınmazların temlik bedeli olarak 10/03/1980 tarihinde ödenen 60.000,00 TL ‘nin işlemiş faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Mahkemece, “…davacı vekilinin kesin süre içerisinde keşif delili için gider avansı yatırmadığından keşif deliline dayanmaktan vazgeçmiş sayılmasına karar verilerek, sunduğu diğer deliller nisbetinde davasını sübuta erdiremediği anlaşıldığından, davanın ispatlanamadığı..” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, tapulama yolu ile … Çifçi mirasçıları adına paylı mülkiyet şeklinde tescil edilen (ve halende paylı mülkiyet şeklinde olan) taşınmazlarda davalı payının düzenleme şeklinde noter senedi ile devir ve temlik alındığı iddiasıyla açılan payın iptali ve tescili, olmadığı takdirde ödenen bedelin iadesi taleplerine ilişkindir.
Hemen belirtilmelidir ki, yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların yargılama gününden haberdar edilmesi ile mümkündür. Kişinin, hangi yargı merciinde duruşmasının bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilebilmesi, usulüne uygun olarak tebligat yapılması ile sağlanabilir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Yasası’nın 27. maddesi (HUMK’un 73. maddesi) uluslararası sözleşmeler ve Anayasa’nın 36. maddesiyle en temel yargısal hak olarak kabul edilen hukuki dinlenilme hakkı gözetilerek, mahkeme, tarafları dinlemeden, onların iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez. Bu bakımdan davetin ve bunun yazılı şeklinin (davetiyenin) davadaki önemi büyüktür.
7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları gereği tebligatın, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılacağı, bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligatın yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edileceği ve tebligatın buraya yapılacağı; “tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina” kenar başlıklı 21. maddesinde ise, kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memurunun tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir ve memurlarına imza mukabilinde teslim edeceği ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildireceği; maddenin ikinci fıkrasında da gösterilen adresin muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim edeceği ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştıracağı hükme bağlanmıştır.
Tebligat Kanunu, 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanunla değiştirildikten sonra, gerçek kişilere yapılacak tebligatla ilgili olarak iki aşamalı bir yol benimsenmiştir. Bu değişikliğe göre, muhatabın adres kayıt sistemindeki adresine, Kanunun 21. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca doğrudan tebligat yapılması mümkün değildir. Muhataba çıkarılan ilk tebligat, bilinen veya gösterilen adresine yapılacaktır. Buna göre, ilk defa bildirilen adresin muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi veya başka bir adres olması arasında fark yoktur. Her iki adres de Tebligat Kanununun 10/1. maddesi kapsamında bilinen adrestir. Bildirilen adrese çıkarılan tebligatın bila tebliğ iade edilmesi halinde, Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 16/2. maddesi de nazara alınarak muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine Tebligat Kanununun 21/2. maddesine göre tebligat çıkarılacaktır.
Somut olayda, davalı … Çiftçi’ye dava dilekçesi tebligatının “Konak Köyü Halfeti/…” adresine gönderildiği, gönderilen tebligatın “…Halfetiye bağlı böyle bir köy yoktur. Alıcı tanınmıyor.” şeklindeki şerh ile iade edildiği, daha sonra (dava dilekçesi ve tensip zaptı ekli) tebligatın “Karaotlak Mah. 8 Küme Evleri No : 47 Halfeti/…” adresine çıkarılması üzerine tebligatın Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre yapıldığı, akabinde aynı adrese yapılan duruşma gününü bildirir tebligatın “Adreste soruldu tanınmıyor..” şerhi ile tekrar iade edildiği, dosya kapsamından karar öncesi bir tebligat parçasına ulaşılamadığı, karar sonrası gerekçeli kararın da doğrudan “Mernis Adresidir” denilerek “Almaşar Mah…Sk. No: 27 …/…” adresine tebliğ edildiği anlaşılmıştır. Bu durumda, davalının karar öncesi duruşmaya usulüne uygun olarak davet edildiğinden bahsedebilme olanağı bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca, davalının duruşma gününden usulüne uygun olarak haberdar edilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, usulsüz tebligat yapılarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, taraflarca HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 08.05.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.