Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2016/22014 E. 2020/2740 K. 01.06.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/22014
KARAR NO : 2020/2740
KARAR TARİHİ : 01.06.2020

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali ve Tescil

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı vekili, tarafların ortak murisi …’dan kalan taşınmazları sözlü olarak 19.12.1992 tarihinde rızaen taksim ettiklerini, bu taksim gereğince gerekli devirlerin yapıldığını ancak taksime göre vekil edenine bırakılan 1601 parsel sayılı taşınmaz kadastro mahkemesinde davalı olduğundan müvekkili adına tescil edilemediğini belirterek, 1601 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile vekil edeni adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …, 1601 parselin aralarında bulunduğu 5 taşınmazın paylaşımı hususunda anlaşamadıklarını ve bu sebeple bu 5 parça taşınmazı taksim dışında bıraktıklarını belirterek davanın reddini savunmuş, … dışındaki davalılar, davayı kabul etmişlerdir.
Mahkemece, davalı … dışındaki davalılar yönünden kabul nedeniyle davanın kabulüne; … yönünden ise 1992 yılında yapılan miras taksiminin kadastro tespitinden sonra ve fakat kadastro tutanağının kesinleşmesinden önce yapıldığından yani tespit ile kesinleşme arasında taşınmaz tapusuz olduğundan taksimin yazılı şekilde yapılmasına gerek olmadığı her türlü delille ispat edilebileceği ve taksimin sübuta erdiği gerekçesiyle kabulüne karar verilmiş olup; hüküm, davalı … tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, TMK’nin 676. maddesinde ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 15/3.maddesinde düzenlenen mirasçılar arasında miras taksim sözleşmesinden kaynaklı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 1601 parselin 02.05.1950 tarihli ve 530 sıra, 37 cilt, 7 sahife numaralı dayanak tapu kaydına istinaden 22.06.1988 tarihinde …, …, …, … adına tespit edildiği, tespite karşı kadastro mahkemesinde dava açıldığı ve tapu kaydının hükmen 05.10.1998 tarihinde oluştuğu anlaşılmıştır.
TMK’nin 676. maddesinde ve 3402 sayılı Kanun’un 15/3. maddesinde düzenlenen paylaşma sözleşmesine göre “Mirasçılar arasında payların oluşturulması ve fiilen alınması veya aralarında yapılacak paylaşma sözleşmesi mirasçıları bağlar. Paylaşma sözleşmesi ile mirasçılar, tereke mallarının tamamı veya bir kısmı üzerindeki elbirliği mülkiyetinin miras payları oranında paylı mülkiyete dönüştürülmesini de kabul edebilirler. Paylaşma sözleşmesinin geçerliliği yazılı şekilde yapılmasına bağlıdır.” Öncelikle, şu ifade edilmelidir ki, taksim sözleşmesinin geçerli olabilmesi için miras bırakanın ölümünden sonra bütün mirasçıların veya temsilcilerinin iradelerinin birleşmesi asıldır. Bir başka ifadeyle, tüm mirasçıların veya temsilcilerinin bir araya gelerek taşınmazları paylaşıp her birinin kendi payına düşeni aldığı ve diğer mirasçıların paylarına düşenler bakımından da karşılıklı olarak vazgeçtikleri açık ve kesin şekilde belirlenmedikçe taksimin sabit olduğu kabul edilemez. İşte bunun içindir ki, gerek Türk Medeni Kanunu’nun 676/2. maddesi hükmünde ve gerekse 10.12.1952 tarihli ve 2/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında taksim sözleşmesinin tüm mirasçıların katılımı ve yazılı olması taksimin geçerliliği için yeterli kabul edilmiştir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olaya gelince; taraflar arasında yazılı bir taksim sözleşmesi bulunmadığı ve davalı …’nin dava konusu taşınmazın davacıya bırakıldığı iddiasını kabul etmediği sabittir. Her ne kadar Mahkemece kadastro tespitinden sonra ve kadastro tutanağının kesinleşmesinden önce taksimin yapıldığı gerekçesiyle yazılı miras taksim sözleşmesine gerek olmadığı belirtilmişse de; dava konusu taşınmaz dayanak tapu kaydına istinaden tespit gördüğünden yani taşınmazın öncesi de tapulu olduğundan Mahkeme gerekçesi hatalıdır. Mahkemece, taşınmazın evvelinin de tapulu olduğu ve taraflar arasında yazılı miras taksim sözleşmesi bulunmadığı dikkate alınarak, davalı …’nin hem kendi hissesi hem de annesi …’den gelen hissesi yönünden davanın reddi gerekirken, tüm parsel yönünden davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.
SONUÇ: Davalı …’nin temyiz itirazlarının yukarıda yazılı nedenlerle kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 01.06.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.