Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2016/21758 E. 2018/19008 K. 21.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/21758
KARAR NO : 2018/19008
KARAR TARİHİ : 21.11.2018

MAHKEMESİ : Aile Mahkemesi

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, fazlaya ilişkin talebin reddine, birleşen davanın reddine karar verilmiş olup, hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtayca incelenmesi davalı-birleşen davacı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 20/11/2018 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden … bizzat ve vekili Av. … geldiler. Karşı taraftan davacı-birleşen davalı vekili Avukat … geldi. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek; dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı-birleşen dosyada davalı … (Erişken) vekili, tarafların 1974 yılında evlendiklerini karı-koca ve arasında her hangi bir mal rejiminin benimsenmediğini, davalının mali müşavir olması nedeniyle evlilik birliği içerisinde edinilmiş mallara katılma rejimi döneminde pek çok mal edindiğini açıklayarak, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 100.000 TL katılma alacağının tasfiye tarihinden geçerli yasal faiziyle birlikte davalıdan alınmasına karar verilmesini ve davalı tarafın açtığı eldeki dava ile birleştirilen karşı davanın reddini savunmuştur. 07.04.2014 tarihili ıslah dilekçesiyle bilirkişi aracılığıyla belirlenen 815.000 TL katılma alacağının tasfiye tarihinden geçerli yasal faiziyle birlikte davalı taraftan tahsilini talep etmiştir.
Davalı-birleşen dosyada davacı … vekili, davacının ev hanımı olduğunu, düzenli bir gelirinin bulunmadığını bu nedenlerle davaya konu mal varlığının edinilmesine her hangi bir katkısının olmadığını açıklayarak davanın reddini savunmuştur. Birleşen dava dilekçesinde ise, davacı-karşı davalı … üzerindeki 2 adet taşınmaz ile … plakalı otomobilden dolayı tasfiye alacağı bulunduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere 100.000 TL alacağın karşı taraftan alınmasına, otomobile ilişkin haklarının saklı tutulmasına karar verilmesini istemiştir.
Mahkemenin, davanın kabulü ile 100.000-TL katkı payının dava tarihinden itibaren, 715.000-TL katılım alacağının ise 07.04.2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline dair ilk kararı, davalı-birleşen davacı vekilinin temyizi üzerine Dairenin 16.12.2014 tarih, … Esas-2014/22342 Karar sayılı kararı ile “…davalı karşı davacı … vekili, harcını yatırmak suretiyle … Aile Mahkemesinin 2012/722-1010 Esas ve Karar sayılı dosyasına verdiği dilekçede, evlilik birliği içinde satın alınarak davacı-karşı davalı adına tescil edilen … ile … daire ve … plakalı otomobil üzerinde mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan 1/2 oranındaki alacağı bulunduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere 100.000 TL alacağın davacı karşı davalı …’den alınmasına, otomobile ilişkin haklarının saklı tutulmasına karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, her iki dava dosyası irtibat nedeniyle birleştirilmiş, asıl dava hakkında yazılı şekilde karar verilmiş ise de birleşen dava konusunda olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiştir. Davacı-karşı davalı … üzerindeki malvarlığı yönünden, davalı karşı davacı … lehine tasfiye alacağı doğup doğmayacağının tespit edilmesi, hesaplamada takas ve mahsubun değerlendirilmesi ve birleşen dava dosyası hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi zorunludur. Hal böyle olunca; mahkemece, taşınmazların değerine yapılan itirazlar, tasfiyeye tabi malvarlığının sayısı ve niteliği dikkate alınarak önceki bilirkişi dışında konusunda uzman 3 kişilik bilirkişi kurulundan yeniden rapor alınması, birleşen dava dosyası hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi, TMK’nin 236/1. maddesi uyarınca takas ve mahsup talebinin göz önünde tutulması, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek elde edilecek sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle ve birleşen dava dosyasındaki talep gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilesi doğru olmamıştır….” gereğine işaret edilerek bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde davanın kısmen kabulüne 768.300-TL katılım alacağının karar tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı-karşı davacıdan tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine, birleşen karşı davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı-birleşen dosyada davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece verilen kısa kararda; “1-Asıl davanın kısmen kabulüne 768.300-TL katılım alacağının karar tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı-karşı davacıdan tahsili ile davacı-karşı davalıya verilmesine, 2- Karşı davanın reddine, “denildiği halde, gerekçeli kararda; “1-Davanın kısmen kabulü ile 768.300 TL. katılım alacağının karar tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı-karşı davacıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, 7. Birleşen karşı davanın reddine, ” şeklinde hüküm kurulmuştur. Görüldüğü üzere; kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişki oluşturulmuştur.
T.C. Anayasası’nın 141. maddesi hükmü uyarınca, duruşmaların aleniyeti kuralı gereği tefhim edilen kısa karar ile gerekçeli kararın birbirine aykırı ve çelişik olmaması gerekir. Buna göre, yargılama açık olarak yapılacak ve HMK’nin 297/2. maddesi hükmü gereğince de yargılama sonunda verilen kararda taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan haklar sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde açıkça gösterilecektir. Aynı Kanun’un 298/2. maddesi hükmü ise sonradan yazılacak gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağını amirdir. Bu nedenle Mahkeme hükmü tek olduğundan ve kısa kararla aynı sonuçları taşıyacağından kısa karar ve gerekçeli karar arasında çelişki halinde ortada yasaya uygun bir hükmün varlığından söz edilemez. Nitekim Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 10.04.1992 tarihli ve 7/4 sayılı kararında, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili bulunmasının bozma nedeni sayılacağı belirtilmiş olup, Mahkemece yapılacak iş; önceki karar ile bağlı olmaksızın çelişki giderilmek suretiyle yeni bir karar vermekten ibarettir.
Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişki, mahkemelere ve yargıya olan güveni sarsacağı gibi infazda duraksamaya yol açacağı da açıktır. Hükümlerin kurulmasında esas olan kısa karar olup, gerekçeli karar da buna uygun olmalıdır. Hüküm, bu nedenle Kanuna, tarih ve numarası anılan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına aykırı olarak tesis edilmiştir.
SONUÇ: Davalı-birleşen dosyada davacı vekilinin temyiz itirazlarının yukarıda açıklanan nedenlerle kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 1.630,00 TL Avukatlık Ücreti’nin davalı-birleşen dosyada davacıdan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davacı-birleşen dosyada davalıya verilmesine, taraflarca HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 21.11.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.