Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2016/20003 E. 2020/3650 K. 18.06.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/20003
KARAR NO : 2020/3650
KARAR TARİHİ : 18.06.2020

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Muhdesatın Tespiti

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, asıl ve birleştirilen davaların kabulüne karar verilmiş olup, hükmün davalı-birleştirilen dava davacısı … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

KARAR

Asıl dava ve birleştirilen davada davacılar, dava konusu taşınmazlardaki muhdesatların aidiyeti talebinde bulunmuşlardır.
Asıl ve birleştirilen davalarda, bir kısım davalılar davayı kabul ettiklerini belirtmişlerdir.
Mahkemece, asıl ve birleştirilen davaların kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava ; muhdesatın tespiti istemine ilişkindir .
Dosya içeriği ve toplanan delillerden dava konusu 2, 4 ve 7 parsel sayılı taşınmazların arsa nitelikli olduğu ve tarafların paydaş olduğu, Mahkemece tanık beyanları, bir kısım davalılar beyanları doğrultusunda asıl ve birleştirilen davaların kabul edildiği sabittir .
Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur (4721 s.lı TMK mad. 684/1). Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyet kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere kalıcı yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer (TMK mad. 718). 22.12.1995 tarihli ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulandığı gibi Eşya Hukukunda, muhdesattan, bir arazi üzerinde kalıcı yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlamak gerekir. Muhdesat, şahsi bir hak olup (TMK mad. 722, 724 ve 729), sahibine arazi mülkiyetinden ayrı bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak bahşetmez. Taşınmaz üzerindeki kalıcı yapı, ağaç gibi bütünleyici parça niteliğindeki muhdesatların taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemez. Açıklanan bu ilke ve esaslara göre, kural olarak muhdesatın mülkiyetinin arz malikinden başkasına aidiyetinin tespiti istenemez .
Tespit davası, kendine özgü davalardan olup dava sonucunda istihsal edilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Bilindiği üzere, tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması (6100 s.lı HMK mad. 106/2) ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür, bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararının bulunması dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da re’sen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir (HMK mad. 114/1-h, 115) .
Öğretide ve Yargıtay’ın devamlılık gösteren uygulamalarında, taşınmaz hakkında derdest ortaklığın giderilmesi davasının, kentsel dönüşüm uygulamasının ya da kamulaştırma işleminin bulunması gibi istisnai durumlarda muhdesatın tespiti davasının açılmasında güncel hukuki yararın bulunduğu kabul edilmektedir .
Somut olayda, öncelikle Mahkemece, davayı kabul eden davalılar olduğu tespit edildiğine göre, izaleyi şuyu davasında muhdesatların davacı yanlara ait olduğunu belirten davalılar yönünden muhdesatın tespiti davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken, bu davalılar yönünden davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir .
Kabule göre ise; Mahkemece, bir kısım davalıların davayı kabul ettikleri, toplanan delillere göre davanın kabul edildiği, muhdesatın üzerinde bulunduğu taşınmazda tarafların hisseleri olduğu gözetildiğinde, harç, yargılama gideri ve vekalet ücreti takdirinde, davalıların hisseleri karşılığı muhdesat değerinin belirlenmesi, bu değer üzerinden, kabule dayalı neticelendirilen bir kısım davalıların hisselerine düşecek harç ve yargılama giderlerinden davacının sorumlu olması gerektiği de gözetilerek, diğer davalıların miras hisseleri ve tapu kaydındaki payları dikkate alınarak sorumlu tutulmaları gerekirken, bu hususlar gözden kaçırılarak davalılar aleyhine infazda tereddüt de yaratacak şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır .
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle birleştirilen dava davacısı Yaşar vekilinin temyiz itirazlarının kabulüne, usul ve yasaya aykırı olan hükmün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK’un 440/1. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 18.06.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.