Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2016/14904 E. 2020/2910 K. 03.06.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/14904
KARAR NO : 2020/2910
KARAR TARİHİ : 03.06.2020

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Muhdesatın Tespiti

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup, hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacılar vekili, ortaklığın giderilmesi davasına konu olan, 51 parsel sayılı taşınmazın 1/2 payının müvekkileri, kalan 1/2 payının ise muris babaları, 236 parsel sayılı taşınmazın ise tümü ile muris babaları adına kayıtlı olduğunu, 51 parsel sayılı taşınmazın toplam 142 dönüm yüzölçümünde olup yarısının taşlık niteliğinde işlenemez olduğunu, bu nedenle müvekkillerinin kendilerine ait bölümün 35 dönümü ile babalarına ait kısmın 35 dönümüne, 236 parsel sayılı taşınmazın ise tümü üzerine 1981 yılında fıstık fidanları ektiklerini öne sürerek 236 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan tüm fıstık ağaçları ile 51 parsel sayılı taşınmazdaki muris babalarına ait bölüm üzerindeki fıstık ağaçlarının müvekkillerine ait olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, çekişme konusu parseller üzerindeki fıstık ağaçlarının ortak murisleri tarafından 1981 yılında dikildiğini açıklayarak davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davanın sübut bulduğu gerekçesi ile kabulüne, 51 parsel sayılı taşınmaz üzerinde yer alan 337 adet antep fıstığı ağacı ile 236 parsel sayılı taşınmaz üzerinde yer alan 68 adet antep fıstığı ağacının davacılara ait olduğunun tespitine karar verilmesi üzerine hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, muhdesatın tespiti isteğine ilişkindir.
Tespit davası, kendine özgü davalardan olup dava sonucunda istihsal edilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Bilindiği üzere, tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması (6100 sayılı HMK mad. 106/2) ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür, bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararının bulunması dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da re’sen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir (HMK mad. 114/1-h, 115).
Öğretide ve Yargıtay’ın devamlılık gösteren uygulamalarında, taşınmaz hakkında derdest ortaklığın giderilmesi davasının, kentsel dönüşüm uygulamasının ya da kamulaştırma işleminin bulunması gibi istisnai durumlarda muhdesatın tespiti davasının açılmasında güncel hukuki yararın bulunduğu kabul edilmektedir .
Bununla birlikte 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 19/II. maddesi, muhdesatın tespiti davasının yukarıda açıklanan hukuki yarar şartı olmaksızın görülebilmesine izin veren özel yasal düzenleme getirmiştir. Anılan kanun maddesinde, taşınmaz mal üzerinde malikinden başka bir kimseye veya paydaşlardan birine ait muhdesat mevcut ise bunun sahibi, cinsi, ihdas tarihi ve iktisap sebebi belirtilerek tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilebileceği belirtilmiştir.
Kadastro Kanunu, kadastro bölge ve çalışma alanlarında üzerinde çalışma yapılan taşınmazlara uygulanan özel nitelikli bir kanundur. 33. maddesinde, Kadastro Kanunu’nun uygulandığı alanların dışında da uygulanabilecek genel nitelikli maddelere yer verilmiştir. 19. madde, genel nitelikli maddeler arasında sayılmamıştır. Buna göre ancak, aynı kanunun 12/3. maddesi gereğince, on yıllık hak düşürücü süre içinde kadastrodan önceki nedenlere dayanılarak genel mahkemelerde açılan davalara 19. madde uygulanır ve iddianın kanıtlanması halinde muhdesatın mülkiyetinin arz malikinden başkasına aidiyeti ile tapunun beyanlar hanesine tesciline karar verilebilir.
Tüm bunlardan ayrı olarak, muhdesatın tespitine ilişkin davalarda Mahkemece araştırılması gereken husus; muhdesatın kim tarafından, hangi gelirlerle, kimin adına ve hesabına, ne zaman ve ne şekilde yaptırıldığı olup, bu hususların duraksamaya yer vermeyecek şekilde tespiti gerekir.
Somut olaya gelince; Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve soruşturma, toplanan deliller hüküm vermeye yeterli değildir. Şöyle ki, dosyada mevcut tapu kayıtları içeriğinden 236 parsel sayılı taşınmazın fıstık bahçesi niteliği ile 22.07.1992 yılında davacılar ve muris babaları adına hükmen tescil edildiği, Daire eksiklik talebi uyarınca sadece ilk ve son sayfaları gönderilen tescil ilamı içeriğine göre , davacılar ve muris babaları tarafından 14.07.1998 tarihinde açılan davada taşınmazın hep birlikte ekilip biçildiğinin yine dava konusu diğer taşınmaz olan 51 parsel sayılı taşınmaz ile bir bütün halinde kullanıldığının beyan edildiği, bunun yanı sıra dava konusu 236 parsel sayılı taşınmazın fıstık bahçesi niteliğinde olduğu ancak dava konusu muhdesatlar ile kadastro tespiti sırasında mevcut olan muhdesatların aynı olup olmadığının araştırılmadığı, tüm bunların yanısıra Mahkemece beyanları hükme esas alınan tanıklar adına keşif gün ve saatini bildirir davetiye çıkartılmadığı, tanıkların taşınmazların başında dinlenmediği, duruşma salonunda alınan beyanları ile yetinilerek karar verildiği anlaşılmıştır.
Hal böyle olunca, az yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda, Mahkemece öncelikle çekişme konusu taşınmazların ilk tesis tarihinden itibaren tüm maliklerini ve el değiştirmelerini gösterir güncel tapu kayıtları ve dayanağı tüm belgeler (tapu kütük sayfası, tapulama tutanağı, tescil istem belgesi, hükmen tescil kararı vb belgelerin) bütün geldi ve gittileri ile birlikte (birbirini takip edecek, denetlenecek şekilde) ilgili Tapu Sicil Müdürlüğü’nden getirtilmeli, sonra yeniden yapılacak keşifte mahalli bilirkişi ve taraf tanıklarının 6100 sayılı HMK’nin 243 ve 244. maddeleri (HUMK’un 258) uyarınca keşif yerinde hazır bulunmak üzere davetiye ile çağrılarak aynı Kanun’un 259/2 ve 290/2 maddeleri (HUMK’un 259) gereğince taşınmaz başında yapılacak keşif yerinde dinlenmeli, tanıklardan, ağaçların hangi yıl dikildiği, kim tarafından kimin nam ve hesabına dikildiği, bedelinin kim tarafından kimin adına karşılandığı, davacıların ekonomik durumunun, o tarihte yeterli olup olmadığı, muris ile davacıların aynı evde yaşayıp yaşamadığı, gelirlerinin ortak olup olmadığı hususlarının ayrıntılı olarak sorulup tespit altına alınmalı, toplanan ve toplanacak tüm delillerin sonucuna göre yukarıdaki bilgiler ışığında, davanın esası hakkında bir karar verilmelidir.
Mahkemece böylesine bir araştırma ve soruşturma yapılmadan, eksik inceleme ve araştırma sonucu davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş ve hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
Bozma neden ve şekline göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazı yerinde görüldüğünden kabulüyle, hükmün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma neden ve şekline göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, taraflarca HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 03.06.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.