Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2016/10339 E. 2018/18928 K. 20.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/10339
KARAR NO : 2018/18928
KARAR TARİHİ : 20.11.2018

MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup, hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 20/11/2018 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü taraflardan gelen olmadığından dosya üzerinden inceleme yapılmasına karar verildi. Temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı … vekili, evlilik birliği içinde 01.01.2002 tarihinden sonra davalının edindiği üç adet taşınmaz, üç adet araç ve altı adet yarış atı bulunduğunu açıklayarak, taraflar arasındaki edinilmiş mallara katılma rejimi tasfiye edilerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 100.000,00 TL katılma alacağının davalıdan tahsilini talep etmiştir. Harcını yatırmak suretiyle sundukları 17.01.2013 tarihli dilekçeyle, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak davalı adına kayıtlı taşınmazların gerçek değeri göz önünde bulundurularak dava değeri 300.000,00 TL’ye yükseltilmiştir. 30.06.2014 tarihli dilekçeyle atlara ilişkin taleplerinden vazgeçtikleri bildirilmiştir.
Davalı … vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, davacı tarafın dilekçe sunarak dava değerini 300.000,00 TL’ye yükseltilmesini talep ettiği, bu konuda harcın ikmal edildiği, dosyadaki mevcut olan bilirkişi raporları, tanık anlatımları ve diğer yazılı belgelere göre davacının davasında haklı olduğu anlaşıldığından; sabit olan davanın kabulüne, 300.000,00 TL katılma alacağının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Hüküm, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
T.C. Anayasası’nın 141/3. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerekir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297/1-c maddesi, bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır.
Buna göre hükmün, tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri içermesi gerekir.
Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuki sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’ye Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472). Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Yasa’nın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Az yukarıda vurgulanan hususlar, Hukuk Genel Kurulu’nun 24.02.2010 gün ve E:2010/1-86, K:108; 28.04.2010 gün ve E:2010/11-195, K:238; 22.06.2011 gün ve E:2011/11-344, K:436 sayılı kararlarında olduğu gibi birçok kararında da, benimsenmiştir.
Nitekim, 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde yeralan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK’nin 297. (Mülga HUMK’un 388.) maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
Yine HMK’nin 27. maddesinin (HUMK’un 73.m) 2. bendi “c” bölümünde de hukuki dinlenilme hakkının “Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini” de içerdiği açıklanarak bu husus vurgulanmıştır.
Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
Yukarıda izah edilen kanuni düzenlemeler, ilke ve esaslar karşısında somut uyuşmazlık incelendiğinde;
Mahkemece, davacı tarafın katılma alacağı talebi hakkında yazılı şekilde kabul kararı verilmiş ise de; hüküm incelendiğinde ortada denetlenebilecek gerekçeli bir karar olmadığı anlaşılmaktadır. Dava dilekçesinde; tasfiyeye konu edilen üç adet taşınmaz, üç adet araç ve altı adet at yönünden talep 100.000,00 TL olup, 17.01.2013 tarihli dilekçeyle taşınmazların değeri gözetilerek dava değeri 300.000,00 TL’ye yükseltilmiştir. Atlara ilişkin taleplerinden ise davacı taraf 30.06.2014 tarihli dilekçeyle vazgeçmiştir. Mahkemece; her bir taleple ilgili kabul edilen miktarı ve sebebini içeren, tarafları doyurucu, hukuki denetimi mümkün gerekçeli hüküm tesis edilmemesi usul ve yasaya aykırıdır. Hükmedilen 300.000,00 TL’nin hangi malvarlıklarına yönelik olduğu, hangi mal için ne kadar alacak kabul edildiği anlaşılamamaktadır.
Kabule göre de; Mahkemece, 300.000,00 TL olan bu talebin ayrı ayrı hangi mal için ne kadar olduğu hususu davacı tarafa açıklattırılarak talep somutlaştırılmadan ve dava konusu atlar yönünden davacı tarafın vazgeçmesine yönelik olumlu olumsuz herhangi bir değerlendirme de yapılmaksızın, “davanın kabulüne” şeklinde karar verilerek davacı lehine alacağa hükmedilmesi de hatalıdır.
Mahkemece yapılacak iş; davacı ve vekiline yukarıda açıklandığı şekilde arttırılan 300.000,00 TL miktarla ilgili olarak her bir mal için ayrı ayrı ne kadar alacak isteğinde bulunduğu hususunda açıklama yapmaları için süre ve imkan verilerek, istek somutlaştırıldıktan sonra katılma alacağı talebi hakkında, özellikle Anayasa’nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK.nin 297. (Mülga HUMK mad. 381, 388 ve 389.) ve 27.maddeleri de gözetilerek gerekçelerini açıkça kaleme aldığı anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte bir hüküm kurmak olmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin yazılı temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, taraflarca HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine,
20.11.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.