Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2015/4888 E. 2015/21127 K. 24.11.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/4888
KARAR NO : 2015/21127
KARAR TARİHİ : 24.11.2015

MAHKEMESİ : … 6. Aile Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Katılma Alacağı

H.. B.. ile K.. T.. ve H.. T.. aralarındaki katılma alacağı davasının kısmen kabulüne, kısmen reddine dair … 6. Aile Mahkemesi’nden verilen … gün ve … sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay’ca incelenmesi davalılar ile davalılar vekili duruşmasız olarak katılma yolu ile davacı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için … Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Taraflardan kimse gelmediğinden dosya üzerinden inceleme yapılmasına karar verildi. Temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyanın eksikliklerin ikmali için mahalline geri çevrildiği, ikmalden sonra gönderilen dosya incelendi, gereği düşünüldü:

KARAR
Davacı … vekili, evlilik içinde alınan 40 numaralı meskenin davalı … tarafından davacının katılma alacağını azaltmak amacı ile diğer davalı babası … …’e satıldığını açıklayarak meskenin tapu kaydının 1/2 oranda iptali ile davacı adına tapuya tesciline, olmadığı takdirde taşınmazın 1/2 bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, dava dilekçesinde 40.000 TL olarak gösterdiği değeri 24.09.2010 tarihinde harcını yatırdığı dilekçesi ile 50.000 TL olarak ıslah etmiş, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmuştur.
Davalılar vekili, meskenin kadına ait kişisel mal niteliğindeki evin satılmasından gelen para ile alındığını, ayrıca kredi de çekildiğini, ödemede problem yaşanması üzerine taşınmazın diğer davalıya satıldığını ve parası ile kredinin de kapatıldığını, boşanma sırasında birbirlerinden hak ve alacak istemeden boşanmanın gerçekleştiğini açıklayarak davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 36.250,00 TL katılma alacağının davalıdan tahsiline, fazlaya yönelik talebin reddine karar verilmesi üzerine hüküm, davalılar vekilleri ve katılma yolu ile davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 s.lı HMK 33 m). İddianın ileri sürülüş şekline göre taşınmazlarla ilgili dava, katılma alacağı isteğine ilişkindir.
Mal rejiminin devamı süresince, bir eşin sahip olduğu edinilmiş malda, diğer eşin artık değerin yarısı oranında katılma alacak hakkı vardır. Artık değere katılma alacağı; eklenecek değerlerden (TMK 229.m) ve denkleştirmeden (TMK 230.m) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere, eşin edinilmiş mallarının (TMK 219.m) toplam değerinden, bu mallara ilişkin borçlar çıktıktan sonra kalan artık değerin (TMK 231.m) yarısı üzerindeki diğer eşin alacak hakkıdır (TMK 236/1.m). Katılma alacağı Yasa’dan kaynaklanan bir hak olup, bu hakkı talep eden eşin gelirinin olmasına veya söz konusu mal varlığının edinilmesine, iyileştirilmesine ya da korunmasına katkıda bulunulmasına gerek yoktur.
Artık değere katılma alacak miktarı hesaplanırken, mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan malların, bu tarihteki durumlarına göre, ancak tasfiye tarihindeki sürüm (rayiç)
-//-
değerleri esas alınır (TMK 227/1, 228/1, 232 ve 235/1. m). Yargıtay uygulamalarına göre, tasfiye tarihi karar tarihidir.
Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılır. Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal olarak kabul edilir (TMK 222. m).
Yukarıdaki değer tespiti, belirleme ve hesaplamaların yapılabilmesi için gerek görülürse konusunun uzmanı bilirkişi veya bilirkişilerden de yardım alınmalıdır.
Edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesinde, artık değere katılma alacak miktarı hesaplanırken “eklenecek değerler” göz önünde bulundurulur. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 229. maddesine göre; eşlerden birinin mal rejiminin sona ermesinden önceki bir yıl içinde diğer eşin rızası olmadan, olağan hediyeler dışında yaptığı karşılıksız kazandırmalar ile mal rejiminin devamı süresince diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı devirler mal rejiminin sona erdiği anda mevcutmuş gibi tasfiyeye dahil edilir. Mahkeme kararı, davanın kendisine ihbar edilmiş olması koşuluyla, kazandırma veya devirden yararlanan üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilir. Bu durumda, üçüncü kişi aleyhine sonradan aynı Kanunun 241.maddesine göre alacak davası açıldığında 229.maddedeki kazandırma veya devir koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği yeniden araştırma konusu yapılmayacaktır.
Bu tür uyuşmazlıklarda; öncelikle, davalı eş tarafından 229. maddede sayılan amaç ve doğrultuda kazandırma veya devrin yapılıp yapılmadığı araştırılıp belirlenmelidir. Mahkemece, karşılıksız kazandırma veya devrin yapıldığının anlaşılması durumunda, söz konusu mal mevcut kabul edilerek yapılan hesaplamada davacı tarafın katılma alacak hakkının olup olmadığı, varsa miktarı saptanarak davalı eşten tahsili yönünde hüküm kurulmalıdır. Tasfiyede devredilen malvarlığının devir tarihindeki değeri esas alınır (TMK’nun 235/2. m).
Karşılıksız kazandırma veya devrin yapıldığının tespit edilmesi halinde, işlemin (tasarrufun) iptaline karar verilemez ve üçüncü kişi davalı olarak gösterilse dahi bu aşamada davacı lehine hüküm altına alınan katılma alacağından sorumlu tutulmaz. Sadece, üçüncü kişi hakkında 229. maddedeki amaç ve doğrultuda lehine kazandırma veya devrin yapıldığının tespiti ile yetinilmelidir. Zira, ancak tasfiye sürecinde borçlu eşin malvarlığı ya da terekesinin borcu ödemeye yetmediğinin anlaşılması durumunda, sonradan üçüncü kişi aleyhine TMK’nun 241.maddesine göre eksik kalan miktarla sınırlı olarak alacak davası açılabilecektir. Başka bir anlatımla, borçlu eşin malvarlığı veya terekesi tasfiye borcunu ödemeye yetiyorsa, lehine kazandırma yapılan üçüncü kişi davacıya ödenecek katılma alacağından sorumlu tutulmayacaktır.
Mahkemece, mal rejiminin tasfiyesi hakkında nihai karar verilmesiyle başlayan tasfiye süreci, alacak miktarının tahsil edilmesiyle tamamlanır. Borçlu eşin malvarlığının ya da terekesinin tasfiye borcunu karşılamaya yetip yetmediği ancak bu sürecin ilerleyen aşamalarında belli olacağından, üçüncü kişinin daha tasfiyenin başlangıcında (mahkeme kararıyla) borçtan sorumlu tutulması doğru olmaz.
Somut olaya gelince; eşler, … tarihinde evlenmiş, … tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün, kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Mal rejimi boşanma davasının açıldığı tarih itibarıyla sona ermiştir (TMK 225/son). Sözleşmeyle başka mal rejiminin seçildiği ileri sürülmediğinden evlilik tarihinden 4721 sayılı TMK’nun yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (743 sayılı TKM 170.m), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği tarihe kadar ise, edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (4722 sayılı Yasa’nın 10, TMK 202/1.m). Tasfiyeye konu … ada … parseldeki 40 numaralı mesken edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu … tarihinde satın alınarak, davalı eş Keziban adına tescil edilmiş, boşanma dava tarihi öncesi … tarihinde …’ın babası diğer davalı … …’e devredilmiştir. Mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı bulunduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır (TMK 179.m).

-//-

1-Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine, delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmediğine, boşanma davasındaki eşya ile ilgili talepleri olmadığına dair eşlerin beyanlarının boşanmanın feri niteliğinde olmayan mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak isteğinden vazgeçme olarak nitelendirilemeyeceğine, yukarıda ayrıntıları ile açıklanan usule göre davalı Keziban’ın kişisel malı niteliğindeki dava dışı evi ile çekilen kredinin evlilik içine isabet eden ödemelerinin hesaplamada dikkate alındığına, netice itibarıyla dava konusu evin piyasa sürüm değeri üzerinden davacının % 25 oranda katılma alacağının olduğunun kabul edilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığına göre katılma yolu ile hükmü temyiz eden davacı vekilinin tüm, davalılar ile vekillerinin aşağıdaki husus dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2-Mahkemece dava konusu taşınmazın evlilik birliği içinde davacıdan mal kaçırma amacı ile devredildiği kanaatinden hareketle son keşif tarihindeki piyasa sürüm değerini dikkate alan bilirkişi raporuna değer verilerek … keşif tarihindeki 145.000 TL üzerinden hesaplama yapılarak hüküm kurulmuştur. Ancak davadaki talep katılma alacağı niteliğinde olduğundan, her ne kadar mal rejimi sona erdiği tarihte taşınmazın eş tarafından diğer davalı babasına satılması sebebiyle tasfiyeye konu mevcut mal bulunmamakta ise de, TMK’nın 229.maddesine göre davalı eşin diğer davalı babasına boşanma dava tarihinden yaklaşık 2-2,5 ay kadar önce devretmesi sebebiyle tasfiyede dikkate alınması doğru ise de boşanma dava tarihinden önce yapılan devir sebebiyle TMK’nın 235/2.maddesine göre tasfiyede dikkate alınması gereken değerin malı devredildiği … tarihindeki piyasa sürüm değeri olduğu gözden kaçırılarak keşif tarihindeki değere itibar edilmesi doğru olmamıştır. Devir tarihindeki piyasa sürüm değeri bakımından alınan bilirkişi raporları da çelişkiler içerdiği gibi hüküm vermeye de yeterli değildir.
Bu nedenle Mahkemece yapılacak iş; dava konusu 40 numaralı meskenin davalı … tarafından diğer davalı babası ……’e devredildiği … tarihi itibarıyla piyasa sürüm (rayiç) değerini belirlemek amacı ile önceki dinlenen bilirkişiler dışında fen, inşaat ve emlak alanında uzman bilirkişilerden oluşan üç kişilik bilirkişi kurulundan gerekçeli ve hüküm vermeye yeterli rapor almak, bu rapor neticesi belirlenecek sürüm değerinin % 25’inin davacının katılma alacağı olduğunu gözetmek ve buna göre hüküm kurmak olmalıdır.
Ayrıca; davada eş … ile meskeni devrettiği babası …’in davalı olarak gösterilmesi TMK’nın 229/3 ve 241.madde karşısında doğru ise de, davada hükmedilecek katılma alacağının davalı eş Keziban’dan tahsiline karar verilebileceği, taşınmazın son maliki davalı …’in bu alacağın ödenmesinden bu aşamada yani daha tasfiyenin başlangıcında sorumlu tutulmasının mümkün olmadığı gözetilmeden hükümde karışıklığa neden olacak şekilde alacağın “davalıdan” tahsiline şeklinde hüküm kurulması,harç ve vekalet ücretinin de davalılardan tahsiline karar verilmesi doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle katılma yolu ile temyiz eden davacı vekilinin tüm, davalılar ve vekillerinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte yazılı sebeplerle davalılar ve vekillerinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile usul ve yasaya aykırı bulunan hükmün bu bentteki nedenlerle sınırlı olmak üzere 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, taraflarca HUMK’nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 1.101,15 TL peşin harcın davalıya, 538,35 TL peşin harcında davacıya istek halinde iadesine 24.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.