YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/4551
KARAR NO : 2015/11221
KARAR TARİHİ : 12.05.2015
Bakırköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Muhdesatın tespiti ve tescili
…. ile … ve .. aralarındaki muhdesat tespiti ve tescili davasının reddine dair Bakırköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’nden verilen 20.11.2014 gün ve 479/663 karar sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 12.05.2015 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davacı vekili Avukat … geldi. Başka kimse gelmedi. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanın sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili, 2812 ada 20 parselin elbirliği mülkiyeti şeklinde olduğunu, taraflar arasındaki ortaklığın giderilmesi davasının sürdüğünü, zemin katın miras bırakan İbrahim, 1 ve 2. katların vekil edeni, 3. katın ise kardeşlerden Nebiye tarafından yapıldığını ileri sürerek, dava konusu 1 ve 2 katların aidiyetinin tespiti ile tapu kaydının beyanlar hanesine tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar Nevriye vekili ile davalı Nebiye, taşınmaz üzerindeki muhdesatın ortak muris tarafından yapıldığını, davanın yersiz açıldığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; muhdesatın tespiti ve tapu kaydının beyanlar hanesine tesciline ilişkindir.
1-Davacı vekili, taşınmaz üzerindeki 1 ve 2. katların tapu kaydına tescilini istemiştir. TMK’nun 684/1. maddesi uyarınca kural olarak, bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur. 22.12.1995 tarih ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da vurgulandığı üzere; Eşya Hukukunda, muhdesattan; bir arazi üzerinde arz malikinden başkasına veya bir paydaşa ait yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlamak gerekir. Muhdesat, sahibine arazi mülkiyetinden ayrı, bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak sağlamaz. Muhdesat sahibinin hakkı, sadece şahsi bir haktır (TMK 722, 724, 729). Ne var ki; TMK’nun 1012 maddesi hükmüne göre; malikin rızasıyla, kamu hukukundan kaynaklanan kısıtlamalar, Tapu Sicil Tüzüğü’nün
belirlediği ayrık durumlar ve özel kanun hükümlerinde saklı hallerde tapu kütüğünün beyanlar hanesine muhtesatla ilgili şerh verilebilir. Başka bir anlatımla; tapu kütüğünün beyanlar hanesine “beyanda” bulunulabilmesi için Medeni Kanun veya ilgili özel yasalarda bir düzenlemenin bulunması gerekir.
Tapu Sicil Tüzüğü’nün 60. maddesi hükmüne göre, kütüğün beyanlar sütununa ancak mevzuatın yazılmasını öngördüğü hususlar yazılabilir. Gerek metni yukarıda yazılan Türk Medeni Kanunu’nun 1012. ve gerekse Tapu Sicil Tüzüğü’nün 60. maddelerinden görülmektedir ki, mevzuatın yazılmasına izin vermediği bir belirtmenin kütüğün beyanlar sütununda gösterilebilme imkânı yoktur.
Tapu kütüğünün beyanlar hanesine “beyan” imkanı veren 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 19/II. maddesi “sahibi lehine muhdesatın tespitine ve bunun kütüğün beyanlar hanesine yazılmasına” imkan sağlamaktadır. Anılan hüküm uyarınca “Taşınmaz mal üzerinde malikinden başka bir kimseye veya paydaşlardan birine ait muhdesat mevcut ise bunun sahibi, cinsi, ihdas tarihi ve iktisap sebebi belirtilerek tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilir”. Bu şekilde bir belirtmenin yenilik doğurucu bir sonucu olmadığı, esasen var olan şahsi hakka aleniyet kazandıracağı ve muhdesat sahibi lehine kanıt oluşturacağı kuşkusuzdur.
3402 sayılı Kadastro Kanunu kural olarak kadastro bölge ve çalışma alanlarında üzerinde çalışma yapılan taşınmazlara uygulanır. Ancak, Yasa’nın 33. maddesinde Kadastro Kanunu’nun bazı hükümlerinin kadastro çalışma bölgeleri dışındaki genel hükümlere göre açılan davalara da uygulanacağı kabul edilmiştir. Maddede sayılan genel hükümleri arasında 19. madde bulunmamaktadır. Ancak, kadastro çalışması yapılan taşınmazlarda, tutanakların askıya çıkarıldığı tarihten itibaren 30 gün içinde kadastro mahkemesinde açılan davalarda veya bu süre içinde dava açılmamış tutanak kesinleşmişse, Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre içinde kadastrodan öncesi nedenlere dayanılarak genel mahkemelerde açılacak davada muhdesatın arzdan ayrı olarak beyanlar hanesine yazılması istenebilir. Bir başka anlatımla; kadastrodan sonraki hukuki sebeplere dayanılarak, genel mahkemelerde açılan davada, Kadastro Kanunu’nun 19/II. maddesine dayanılarak muhdesat tespiti ve bunun kütüğün beyanlar hanesinde gösterilmesi dava edilemez. Mahkemece davacı vekilinin tapuya tescil konusundaki talebinin reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik olmadığından davacı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2-Davacı vekilinin muhdesat tespitine ilişkin temyiz itirazlarına gelince; mahkemece yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş ise de verilen karar dosya kapsamı ve toplanan delillere uygun düşmemektedir. Dosyadaki bilgi ve belgelere göre, taşınmaz üzerinde eskiden gecekondu şeklinde bir baraka bulunduğu, barakanın muris İbrahim tarafından yıkılarak yerine binanın zemin katının yapıldığı, 1 ve 2. katların ise 1980 yılında davacı tarafından yapıldığı bildirildiğine, davacı ile eşinin çalışmak suretiyle gelir elde ettikleri, 1 ve 2. katların yapılmasına ekonomik güçlerinin yeterli olduğu, binanın zemin katının miras bırakan, 1 ve 2. katların davacı ve oğlu tarafından, 3. katın ise kardeşlerden Nebiye tarafından kullanıldığı, dava konusu katların vergi, elektrik vb. aboneliklerin davacı adına kayıtlı olduğu anlaşıldığına göre, mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme sonunda yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bu bölümünün yukarıda (2.) bentte yazılı nedenlerle 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının (1.) bentte yazılı nedenlerle reddine, Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte
yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 1.100,00 TL Avukatlık Ücreti’nin davalılardan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davacıya verilmesine,taraflarca HUMK’un 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK’un 440/I. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 27,70 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 12.05.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.