Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2015/12683 E. 2015/21683 K. 03.12.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/12683
KARAR NO : 2015/21683
KARAR TARİHİ : 03.12.2015

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Bodrum 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 10/12/2012
NUMARASI :
DAVACI : M. K. Y.
DAVALI : Hazine
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali ve Tescil

Mehmet K. Y. ile Hazine aralarındaki Tapu İptali ve Tescil davasının kabulüne dair Bodrum 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nden verilen 10.12.2012 gün ve .. sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı kayyım vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacılar vekili, dava konusu 1 ve 1520 parsel sayılı taşınmazlar üzerinde imar ıslah planı uygulaması neticesinde oluşan 102 ada 10 parsel sayılı taşınmazda davalı H.’e 314.06 m2’lik hisse verildiğini, Hüseyin’in tapu kütüğünden kim olduğunun anlaşılamadığını açıklayarak, H. adına kayıtlı hissenin TMK’nun 713/2. maddesi gereği davacılar adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı kayyım vekili davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, H. adlı kişinin kim olduğunun anlaşılamadığı, tapunun intikal görmediği, davacı lehine diğer tescil koşullarının oluştuğu açıklanarak davanın kabulüne karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı kayyım vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava kazanmayı sağlayan zilyetlik, TMK’nun 713/2. fıkrasında açıklanan tapu kütüğünde maliki kim olduğu anlaşılamayan hukuki sebebine dayalı olarak açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
Kural olarak, tapulu bir taşınmazın veya tapuda kayıtlı bir payın kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesi mümkün değildir. Ancak, kanunun açıkça izin verdiği ve düzenlediği ayrık durumlarda tapulu bir yerin veya tapuda kayıtlı bir payın koşulları oluştuğu takdirde kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesi mümkün olabilir. Kanunun açıkça izin verdiği hallerden biri de TMK’nun 713/2. maddesindeki düzenlemelerdir. Anılan maddede, “aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılmayan veya hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir” hükmüne yer verilmiştir.
Kanun’un açık hükmü dikkate alındığında tapu sicilinden malikin kim olduğunun anlaşılamaması hali; taşınmaz malın sahibinin kim olduğunun bilinmesine yarayacak, kimliğini ortaya koyacak gerekli bilgi ve belgelerin tapu sicilinden (kütüğünden) çıkarılmasının imkansız olmasıdır. (Yargıtay HGK’nun 10.04.1991 tarih 1991/8-51 Esas, 194

.//..

Karar ve 15.04.2011 tarih 2011/8-111 Esas, 2011/180 Karar sayılı ilamları). Genel olarak, gerekli dikkati gösteren herkesin kayıtlarda malikin kim olduğunu anlayamayacağı hallerde tapu sicilinde yazılı olan malikin bilinmediğinin kabulü gerekir. Ayrıca “tapu kütüğünde malik sütununun boş bırakılması, silinmesi ve yeniden yazılmaması, soyut ve nam-ı mevhum adına (mevcut olmayan hayali kişi) yazılması, hiç yaşamamış ve kaydının herhangi bir yerde bulunmamış olması, malik adının müphem, yetersiz ve soyut gösterilmiş olması gibi durumlarda malikin kim olduğunun anlaşılamadığı kabul edilir. Başka bir anlatımla, tapu kütüğünden kim olduğu anlaşılamayan malik, tanınmayan, hatırlanmayan, adresi tespit edilemeyen, kendilerine tebligat yapılamayan, mirasçıları belirlenemeyen, uzun yıllar önce ölmüş ya da taşınmış bir şahıs değildir.
Somut olaya gelince; dava konusu taşınmazın evveliyatı olan 1 parsel sayılı taşınmazda 1984 yılında yapılan kamulaştırma işlemleri neticesinde 1520, 1521 ve 1522 parsel sayılı taşınmazların oluştuğu, 2981 sayılı yasa ile yapılan imar çalışmaları ile birlikte dava konusu 101 ada 10 parsel sayılı taşınmazın 326/2400 hissesinin davacı M.. Y.., 2074/2400 hissesinin Hüseyin adına tescil edildiği görülmüştür. 1 parsel sayılı taşınmaza ilişkin tapu kaydı ve tapulama tutnağının incelenmesinde, taşınmazın 28.5.1960 tarih 54 sıra, Ekim 1936 tarih 11 sıra, Ekim 1942 tarih 33 sıra, Temmuz 1943 tarih 31 sıra, Ramazan 1284 tarih 78 ve 79 sıra K. Evvel 341 tarih 84 ve 87 sıra numaralı tapu kayıtlarının revizyonu sonucu tapu malikleri adlarına payları oranında 10.10.1961 tarihinde tespit edildiği ve itiraz edilmeksizin 31.10.1963 tarihinde kesinleşerek tapuya tescil edildiği anlaşılmaktadır. Tapulama çalışmalarında dava konusu taşınmazın tespitine dayanak olan Ekim 1936 tarihli tapuya ilişkin ifası teklif olunan muamelenin izahatında, “55 dönüm tarlanın on hisse itibariyle 7 hissesi H. oğulları Ö., M. A., A., A. ve O. ile kızları A. ve H. bir hissesi T evlatları H., M., H. ve F.’nın uhdelerinde olduğu, M. A.oğlu H.’in ölmesiyle evlatları H., Ş., P., H.’ye, M. oğlu M. A.’nin ölmesiyle karısı T., kız kardeşi H.ye, H. oğlu H.’in ölümüyle karısı E. ve kızı M. isabet ettiği…”, belirtildiği, tapulama tutanağında da bu açıklamalar ışığında 554.400/33264000 hisse H. kızı ölü A. mirasçısı H, 831.600/ 33264000 hisse M. oğlu H. 453600/ 33264000, hisse A. kızı ölü A.mirasçısı H., 207900/ 33264000 N.oğlu H.n adlarına tespit ve tescil edildiği görülmüştür.
Hal böyle olunca; tapu kaydı, tedavül kayıtlar, tapulama tutanağındaki açıklamalara göre davalı kayıt maliki Hüseyin’in olduğuna ilişkin tapu kütüğünde yeterli bilgilerin olduğu dolayısıyla bilinen kişi olup, maddede yazılı koşulların gerçekleştiğini kabule olanak bulunmamaktadır. Mahkemece, bu hususlar dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme sonunda yasal ve yerinde olmayan gerekçelerle kayıt maliki H.’in bilinmeyen kişi olduğundan hareketle yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ:Davalı kayyım vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerindedir. Kabulüyle usul ve kanuna aykırı görülen yerel mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi uyarınca uygulanacak olan 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, taraflarca HUMK’nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK’nun 440/1 maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 03.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildBaşkan