Yargıtay Kararı 8. Hukuk Dairesi 2015/11121 E. 2017/13525 K. 23.10.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/11121
KARAR NO : 2017/13525
KARAR TARİHİ : 23.10.2017

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVACILAR : … vs.
DAVA TÜRÜ : Muhdesatın Tespiti

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş olup hükmün davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

KARAR

Davacılar vekili, vekil edenlerinin ve davalının 180 ada 6 parsel sayılı taşınmazda malik olduklarını, bu taşınmaz üzerinde vekil edenleri tarafından yaptırılmış kargir ve betonarme iki katlı bina bulunduğunu belirterek dava konusu muhdesatın vekil edenlerine ait olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, 20.11.2014 tarihli ön inceleme tutanağında davayı kabul etmiştir.
Mahkemece; 180 ada 6 parsel deki taşınmaz üzerinde yer alan betonarma niteliğindeki iki katlı muhdesatın 1. Katının …’e 2. Katının diğer davalılar …, … ve Mehmet …’e ait olduğunun tespiti ile tapuda beyanlar hanesine şerh edilmesine, davalı vekilinin davayı kabul etmesi nedeniyle başkaca karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
6100 sayılı HMK’nun 297/2 maddesine göre, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi, infaza elverişli biçimde hüküm kurulması zorunludur. Mahkemece; hüküm fıkrasında dava konusu muhdesatın davacılara ait olduğunun tespitine karar verilmiş ve sonraki fıkra ile davalı vekilinin davayı kabul etmesi nedeniyle başkaca karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Bu şekliyle karar yukarıda bahsedilen ilkeler ışığında açık ve anlaşılır olmadığından usul ve yasaya aykırı kararın bozulması gerekmiştir.
Yine; mahkemece, kısa kararda; davalı vekilinin davayı kabul etmesi nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına şeklinde hüküm kurulmuş iken gerekçeli kararın hüküm fıkrasında ise; dava konusu muhdesatın davacılara ait olduğunun tespitine, davalı vekilinin davayı kabul etmesi nedeniyle başkaca karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Böylelikle; gerekçeli kararla kısa karar arasında çelişki meydana gelmiştir. HMK’nun 298/2. maddesi sonradan yazılacak gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağını amirdir. Bu nedenle Mahkeme hükmü tek olduğundan ve kısa kararla aynı sonuçları taşıyacağından kısa karar ve gerekçeli karar arasında çelişki halinde ortada yasaya uygun bir hükmün varlığından söz edilemez. Nitekim Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulu’nun 10.04.1992 tarih ve 7/4 sayılı kararında, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili bulunmasının bozma nedeni sayılacağı belirtilmiş olup, Mahkemece yapılacak iş; önceki karar ile bağlı olmaksızın çelişki giderilmek suretiyle yeni bir karar vermekten ibaret olmalıdır.
Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişki, mahkemelere ve yargıya olan güveni sarsacağı gibi infazda duraksamaya yol açacağı da açıktır. Hükümlerin kurulmasında esas olan kısa karar olup, gerekçeli karar da buna uygun olmalıdır. Hüküm, bu nedenle Kanuna, tarih ve numarası anılan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’na aykırı olarak tesis edilmiştir
SONUÇ:Davacılar vekilinin temyiz itirazları yukarıda açıklanan nedenle yerinde olduğundan kabulüyle, usul ve yasaya uygun bulunmayan hükmün 6100 sayılı HMK’nın Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, taraflarca HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 23.10.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.