YARGITAY KARARI
DAİRE : 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/7078
KARAR NO : 2015/8999
KARAR TARİHİ : 21.04.2015
Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Muhdesatın tespiti
….. ve … ve müşterekleri aralarındaki muhdesatın tespiti davasının reddine dair Asliye Hukuk Mahkemesi’nden verilen 10.10.2013 gün ve 348/548 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller Mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddi ile Usul ve Kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, taraflarca HUMK’nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK’nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve aşağıda dökümü yazılı 24,30 TL peşin harcın onama harcına mahsubu ile kalan 3,40 TL’nin temyiz eden davacıdan alınmasına, 21.04.2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava, satış suretiyle ortaklığın giderilmesi davasına (TMK. md. 699; HMK. md.4/1-b) konu edilen miras ortaklığına/elbirliği mülkiyetine tabi taşınmaz üzerindeki muhtesatın aidiyetinin tespitine karar verilmesine ilişkindir.
Burada “muhtesat” deyimi ile anlatılmak istenen; taşınmazın dikey ve yatay kapsamında(TMK.md.718) kalan, bir şekilde taşınmazla bağı bulunan ve taşınmaz değerini arttırıcı nitelikteki ekonomik bir değer taşıyan sonradan meydana getirilmiş maddi unsurlardır. Bunlar taşınmazın üstünde olabileceği gibi, altında da olabilir. Yine, muhtesat eşya olarak “bütünleyici parça (TMK.md.684)” veya “eklenti(TMK.md.686)” niteliğinde de olabilir. Muhtesat tespiti davası bakımından önemli olan, bu maddi unsurların ana taşınmazla ekonomik bir bütünlük gösterip ana taşınmazla birlikte satılacak ve satış değerini arttırıcı etki yapacak nitelikte olmasıdır. Ancak bu nitelikteki muhtesatların bu davaya konu edilmeleri mümkün olup; aksi halde tespitte hukuki yarar olmayacaktır. Bu muhtesatlar, genellikle arz üzerindeki yapı, dikili ağaçlar ve diğer bitkilerdir. Kural olarak bunlar, üst toprağa tabidir (superficies solo cedit) ilkesi gereğince; toprağın mülkiyetine ve onun akıbetine tabi olacak; bağımsız biçimde mülkiyet hakkına konu olmayacaktır. Bu nedenle, muhtesat tespitinde mülkiyet hakkının tespitine karar verilemez. Ancak, paylı mülkiyette hangi paydaş(lar)ın, elbirliği mülkiyetinde ise miras ortaklığı dahil terekedeki bir malın mahkemeden satışı yapılmak suretiyle paylaşılmasında hangi mirasçı(lar)ın, bunu meydana getirdiği ve sebeple satış parasında mevcut payı dışında ayrıca hak sahibi olup olmayacağının tespiti mümkündür.
Tespit davaları konusunda önceki usul kanununda (HUMK) genel bir düzenleme bulunmamakla birlikte; ancak öğreti ve yargısal içtihatlarda oybirliği ile hukukumuzda açılabileceği kabul edilmişken; 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nda tespit davası açıkça düzenlenmiştir (HMK.md.106). Buna göre; tespit davaları bir hukuki ilişkinin(hakkın) var olup olmadığının ya da bir belgenin sahte olup olmadığının mahkemece belirlenmesini talep eden davalardır. Bir tespit davasının dinlenebilmesi için öncelikle kanunda belirtilen istisnalar dışında davayı açanın bu davayı açmakta “güncel bir yararı” bulunmalıdır. Buna “hukuki yarar” şartı denilmektedir. Hukuki yarar şartı kapsamında kabul edilmesi gereken bir husus, kanunda açıkça yer almamakla birlikte, gerek içtihatlarla gerekse öğretide kökleşmiş olan, “eda davasının mümkün olduğu hallerde kural olarak tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı” hususudur (Y.HGK.nun 06.10.2004 T.2004/7-411 E. 2004/477 K.sayılı kararı; Baki Kuru-Ali Cem Budak,Tespit davaları, İstanbul 2010,sh.127).Tespit davasının koşulları yönünden muhtesat tespiti davaları için aşağıdaki değerlendirmeler yapılabilir: (1) Muhtesatın tespitinin istenebilmesi için öncelikle paylı mülkiyete veya miras ortaklığına (terekeye) dahil taşınmaz veya taşınmazalar için açılmış “satış suretiyle ortaklığın giderilmesi davasının mevcut olması, (2) bu ortaklığın giderilmesi davasında satış suretiyle ortaklığın giderilmesine karar verilmeden önce bir muhtesat uyuşmazlığı çıkarılmış ve bu uyuşmazlığın davanın taraflarının tamamının anlaşmasıyla giderilememiş olması, (3) ortaklığın giderilmesi davasında anlaşılamaması durumunda mahkemece muhtesat için hak iddia eden taraf(lar)a bu konuda asliye hukuk mahkemesinde dava açma konusunda süre verilmesi ve bu konunun bekletici sorun yapılması (HMK:md.165/2) gereklidir. Öyleyse, ortaklığın giderilmesi davasında satış suretiyle ortaklığın giderilmesine karar verilmiş ise- satış henüz yapılmamış olsa bile-muhtesat tespiti davasının artık dinlenmesinde hukuki yarar kalmayacaktır. Zira, artık hak iddia edenin genel hükümlere dayalı (sebepsiz zeginleşme, TBK.md.77 vd.) bir eda davası açma imkanı devreye girecektir). Ayrıca, paydaş veya miras ortağı olmayanın (üçüncü kişilerin) ortaklığın giderilmesi davasında taraf sıfatı olmayacağından; muhtesat tespiti davası açma hakkının da bulunmadığının da kabulü gerekir. Bu konuda Kamulaştırma Kanunu’nun 19.maddesi uyarınca başkasının arazisine “haksız inşaat(TMK.md.722 vd.) yapanın istisnaen bu muhtesatın tespiti için dava açabileceğinin açıkça düzenlenmiş olduğunu da belirtmek gerekir.
Nezdinde yukarda açıklanan nitelikte bir muhtesat tespiti davası açılmış olan asliye hukuk mahkemesi; yukarda açıklanan şekilde güncel hukuki yararın bulunup bulunmadığını bir dava şartı olarak inceleyecektir. Mahkeme hukuki yararın sadece davanın açıldığı tarihte değil, davanın devam ettiği süre içinde de mevcut olmasını arayacaktır. Mahkeme usul hukuku yönünden yapacağı bu incelemeden sonra, hukuki yararın mevcut olduğu sonucuna varır ise, gösterilen delilere göre maddi hukuk yönünden incelemeye girişecek, keşif ve bilirkişi incelemesi de yapacaktır. Muhtesat tespiti ayni etkili bir dava niteliğinde olmadığından; kanımca, tespit kararı için muhtesatın kendi başına bağımsız bir bütünlüğünün bulunması gerekli değildir. Bu bakımdan bağımsız bir bütünlüğü olmamakla birlikte, taşınmazın bizzat kendisine veya üzerindeki yapı, bitki ağaç gibi unsurlara yapılan ve satış parasına arttıcı etkide bulunacak nitelikteki esaslı tadilat ve zenginleştirme faaliyetlerinin de tespit edilmesi ve olası satış parası içindeki yansıma miktarının oransal olarak gösterilmesi ve bunun de tespiti mümkün olmalıdır. Zira tespit davası ile tespit edilecek husus bir hak ve hukuki ilişkiden ibarettir. Satış suretiyle ortaklığın giderilmesi veya mirasın paylaşılması halinde davacının tespit davası açmadaki dava menfaati; satış sonrası satış bedelinden ne miktarda yararlanacağına ilişkin menfaattir. Tespit davasını kaybederse, sadece mevcut payı oranında satış bedelinden hak sahibi olacak; buna karşılık tespit davasını kazanması halinde mevcut payı dışında ayrca bir pay daha alacaktır. Bu gibi tespit davalarının sadece “muhtesat tespiti davası” olarak anılması sadece muhtesatın bir bütün olarak meydana getirmede aidiyetinin tespitinin istenmesinde isabetlidir. Diğer durumlarda bu tespit davası, “ortaklığın giderilmesi veya miras paylaşım davasında satış bedeline katılım oranının tespiti davası” niteliğinde olacaktır. Her iki durumda da davacının güncel hukuki yararının bulunacağı açıktır. Bu nedenle bu gibi tespit davaları soncunda, muhtesatın bir bütün halde davacı tarafından aslen veya devren meydana getirilmiş olmasının tespitine karar verilmesi yeterli olacağı gibi, belirli bir oran dahilinde satış bedelinden ayrıca hak sahibi olacağının tespitine karar verilmesi de mümkün olmalıdır. Örneklersek; aidiyeti çekişmeli olmamakla birlikte; tarla olan bir taşınmaz tesviye, nitelikli toprak taşıma ve gübreleme faaliyeti sonucu zengin bir toprak haline getirilebileceği gibi, verimsiz, yabani ağaçlar aşılanarak üstün cins haline getirilmiş; yine harap, eski bir yapı yıkılıp yeniden inşa edilmiş veya gelişkin bir tamirat ve yenileme ile zenginleştirilmiş de olabilir. Bu nedenle bütün bu farklılaşma ve zenginleştirme durumlarının tespit edilip, satış parasına yansıma durumunun kararda oransal olarak tespitine karar verilmesi mümkün ve yerinde olacaktır. Bu gibi durumlarda tespit davacısını eda davası olarak sebepsiz zenginleşme davası açmaya zorlamak “usul ekonomisi ilkesi”ne aykırı olacaktır. Diğer yandan, bazı durumlarda tespiti istenen muhtesatın, taşınmazın olası satışında sürüm değerine hiçbir etki yaratmayacak nitelikte olması da mümkündür. Üzerinde yıkılması gerekli harap bir yapı (muhtesat) bulunan taşınmazın sürüm değerinin, sadece arsa değerinden ibaret olduğunun bilirkişice bildirilmesi durumu buna örnek olup; kanımca böyle bir olasılıkta, mahkemece açılan tespit davasının reddine karar verilmesi gerekir.
Mahkemece davacı/mirasçının tespit davasına konu ettiği imalatların, mirasbırakan tarafından yapılan kaba inşaatın ince imalatlarının tamamlanması niteliğinde olduğu, bunun da aile içi yardımlaşma ve dayanışma olarak kabul edilmesi ve ayrıca bunlar için bir hak talep edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hükümü davacı temyiz etmiştir. Toplanan delilerden, davacının tespitini istediği fiili bağımsız bölümün (katın) kaba inşaatının mirasbırakan tarafından meydana getirildiği, davacının ise bu katın ince imalatlarını gerçekleştirmiş olduğu sabittir. Mahkemenin kabulü de bu yoldadır. O halde mahkemece yapılacak işlem ve inceleme; davacının meydana getirdiği ve gerçekleştirdiği anlaşılan imalat unsurları olmaksızın taşınmaz değeri ile, unsurlarla birlikte değerlendirildiğindeki mevcut değerinin uygun bilirkişi veya bilirkişiler eliyle belirlenmesi; aradaki değer farkının belirlenen mevcut değere oranlanması sonucu bir artış oranı belirlenmesi ve taşınmazın olası satış bedelinde davacının mevcut payı dışında bu oran uyarınca ayrıca hak sahibi olacağının tespitine karar verilmesi şeklinde olmalıdır. Temyiz edilen hükmün açıkladığım yönde mahkemece işlem ve inceleme yapılıp gerçekleşecek soncuna göre karar verilmek üzere bozulması gerektiğini düşünüyor; Değerli çoğunluğun onama kararına katılmıyorum.